Horlanmaya dayanamadı!


Milli Savunma’da bakan dahil herkes birbirine soruyormuş: “5 bin 100 sözleşmeli er istiyorduk. 1900 alabildik. Hastane raporlu sonrası 750 kaldı. Neden?” Cevabı “sözleşmeli” uzman erbaş sayılarında. 2009’da 57 bin 300. 2001 ortasında 40 bin 500. Bu ay 39 bin 500’e inmiş. 31 Aralık 2011 itibariyle 1500 kişi daha istifasını vermiş. Çoğu 25, 26 yaşında; iki, üç yıl sonunda istifa etmişler. Çoğu komando tugaylarındanmış. Neden? Diyorlar ki, “En iyi silah kullanan, en iyi emredersiniz diyen, en iyi sürünen, en iyi oda hapsi yatanlar”dan 1500 kişi, yılsonunda sözleşme yenilemek istemedi. Neden? Diyorlar ki, “Ölümden korkmadılar, her şeye dayandılar ama horlanmaya dayanamadılar.” Diyorlar ki, “İstifa dilekçelerinde bunu da diyemediler. Sözleşme bitimine 4 ay kala deselerdi, toplam bir aylık bir oda hapsiyle önce atılırlardı.” Bazısı “İnsanca davranılmadığı için istifamın kabulünü arz ederim” yazmış. Komutan çağırıp değiştirtmiş. “Şikayeti tehdit yoluyla aldıran, işleme koymayan amire 5 yıla kadar hapis…” diye ceza askeri kanunda ceza bile olsa, kimin umurunda! “İnsanca davranmamak”; onu da bulur, seni de bulur!

 
Biz kime kızalım?

Başbakan yine kızdı. Kendince ve şartsız destekleyenlerce haklı olabilir. Ama 35 can alan bombardımanın sorumluları için “ileri demokrat” bir şey söylemeden, “istismar edenler” için bunca öfke neden? Pekiyi, bir ölü, ister “şehit” bir asker, ister “terörist sanıldığı için vurulması bir bakıma normal sayılabilen” bir ölü köylü, neye kızmalı? Onlar mı söz vermişti, bu kanın duracağına dair. Belki verebilirlerdi ama kim dinlerdi? Biz, hepimiz, en azından çoğumuz; “arkasında yüzde 50” olan, “önünde artık bildiğin okuyan paşa kalmayan” bir hükümetin ve bir başbakanın vermiş olduğu umut, bahsettiği ufuk ve yeltendiği açılımları dinledik. Kimimiz inandı, kimimiz inanmadı. Ama bir söz vardı… Ortada kanla kalakaldı. Öyle kalmasaydı iki F-16 da kalkıp 35 insanın tepesine inmeyecekti belki. Bir hükümet, bir devlet; ülkede olan bitenlerin sorumluluğunu sürekli, “terör de dahil”, başka yerlere atmakla yetinemez. Özeleştiri de vicdan, akıl ve hukuk büyütür. Ayrıca, ben olsam, “Yahu en büyük medya fırıldağı benim konuşmamı destekliyorsa, nerede yanlış yaptım acaba” diye de bir düşünürdüm!

Tam isabet!

Panik veya iştahla kendini kaybedip önüne geleni ezerek toz duman koşturan vahşi sürü oluveriyoruz. Elde ezber pençeler; dilde cümle zehirler, keskin dişlerle bir ötekine saldırırken, önümüzde upuzun yatıverenleri bir kez daha eziyoruz. En fecilerimiz de, nerede, kime olursa olsun, katliamları meşru ve mazur göstermek için coşanlar oluyor. Bazen resmi birileri dahi, iyi kötü “özür meziyeti”ne meylederken; “ölü ruhlara eziyet”in “olağan faşistleri”ni durdurabilen vicdan freni yok! “35’ler”in yaşına, kısacık ömürlerde hayatın hangi kırıntısına sarılmak için yollarda olduklarına; hangi hainliklerin, cinnetin orta yerinde vurulduklarına, kor cesetlerin toprak altından dahi kalplere vuran alevlerine az durup bakan herkesin önce bir sarsılması lazım. Çünkü sarsılmadan; vicdanın ve aklın yerli yerine oturma ihtimali genellikle sıfır. Diyeceksin, “Peki sarsıldıktan sonra?”. Eh, hiç değilse o bir ihtimaldir! Banko ihtimal ise şu: Katliam sorumlularına dair ses yok ama protesto eden, öldürülenin resmini asan, hatta saldırıya uğrayan öğrenciler gözaltında! Tam isabet!


Cumhuriyet tarihinde bir ilk Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “İnternet Andıcı” soruşturması...

F.Bahçe küme düşerse ne olur? Futbol ekonomisti Tuğrul Aşkar, acı bilançoyu Serdar Ali Çelikler'e açıkladı



Kulüpler Birliği topu TFF'ye attı! 26 Ocak’ta Ankara’da yapılacak olan Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu...

"Bu suçlama benim için en ağır ceza" İşte Başbuğ'un ifadesi

***


Cumhurbaşkanı'ndan Başbuğ hakkında ilk yorum Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Genelkurmay Başkanı İlker

Bir de; “protesto”yu, başka sıradan hayatlara saldırarak eylemek isteyenler: Önce tüm “ölü canlar”ın ruhlarını sızlatıyordur!
Katliamı hemen es geçip sadece bu eylemleri yüze vuranlar gibi!


 
Iraklılar bir düşünsün!


İkiz Kuleler’e saldırıda ölü sayısı 3 bin kadar. Irak işgalinde ölen ABD askeri 4 bin 470. Uçaklarda olduğu söylenen saldırı ekibinin bir kısmı Suudi kökenli olduğu, hiç Iraklı bile bulunmadığı, Irak’ta nükleer, kimyasal, biyolojik kitle imha silahları fiilen ortaya çıkmadığı halde; Irak’a saldırı, istila, işgalde ve Iraklıların birbirini katlinde ölü sayısı 162 bin. İşgalden önce yıllarca ablukada açlık, ilaçsızlık, pis sulardan öldükleri söylenen, çoğu çocuk on binlerce Iraklıyı da ekleyin (Hani eski ABD Dışişleri Bakanı bir hanımın “Olacak o kadar” dediği, belki de 500 bin ölüyü!) En baştaki rakama “terör” deniyor. Sonrakiler, “Terörle mücadele”… ve “iç savaş”! Iraklılar bir de bunu böyle düşünsün!
 
 
“Kırık” kale!

Bir okur-yazar, Emekli Jand. Pilot Binbaşı Erol Soysever diyor ki: “Kırıkkale’de patlamada dört işçi öldü. Çok acı ama yadırganacak bir durum var mı? Patlayıcılar görevlerini yerine getirmiş. Bunlar zaten insan öldürmek için üretilmiyor mu?” Devletin yıllarca, PKK’nın özellikle Irak işgalinden sonra yığdığı mayınlar, onu da seni de bulmakla kalmıyor; Ottawa Sözleşmesi’ne zoraki uyma çalışmasında, başkentin orada, ayıklanırken dahi ayaklanıp can alıyor. Ölüm ekersen, ölüm biçiyorsun. Sadece üç aylık işçilerle “mühimmat ayırma, ayıklama”. KPSS sınavıyla işe girip paramparça kopuyor! Her parçamız savaş ve ölüm kokuyor!


Umur Talu
Habertürk
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)