İstihbaratı veren mi, inanan mı suçlu?


Bu ülkede kargaşa çıkarmak , iç savaşı körüklemek, TSK’ya bir kara daha çalmak için çabalayanlar şu sıralarda zil takıp oynuyorlardır.

Gündemde 35 vatandaşımızın Genelkurmay’a ulaşan bir istihbarat üzerine öldürüldüğü söylentileri üzerine açılan soruşturma ve idari takibat var.

Düşünelim suçlu ya da zan altında olan kim ya da kimlerdir? Türk Hava Kuvvetleri’nin alınan bir istihbarata uyarak, Genelkurmay’dan aldığı talimat üzere harekete geçen ve koordinatları verilen hedefi ateş altına alanlar mı?

Kimse bu istihbaratın nereden alındığını söyleyemiyor. Bir gazeteci ise Başbakan’ı hedef alarak bu yanlış bilginin MİT’ten aktarıldığını yazıyor ve köşesinde Başbakan’a hitaben: “Ben silahlı insanlardan korkmadım Kasımpaşalı Tayyip’ten mi korkacağım?” demekte, gelen bilginin TSK’ya MİT tarafından ulaştırıldığını söylemekte. Ana muhalefet lideri iktidarı suçlarken haklı olarak “Bu istihbaratın kaynağını bilmek istiyoruz” diyor. Başbakan Milli Savunma ve İçişleri bakanına sahip çıkmakta. Ama özenle Genelkurmay Başkanı konusundan söz etmemekte! Oysa sorun o kadarla geçiştirilecek kadar önemsiz değil. Kimileri, “Deniz Kuvvetleri bitirildi şimdi sıra Hava Kuvvetlerine geldi” demekte!

Genelkurmay’ın açıklaması muğlak -yani karışık-!

Başbakan da belirsizliğin halktan özür dileyerek kapatılacağı izlenimini veriyor.

50 yıllık bir gazeteciyim. Neler gördüm neler? Ama böylesine hiç rastlamadım.

Ortak istihbaratın sonucu mu?

TSK’nın bir süredir teröre karşı savaşı başarılı operasyonlarla devam ediyor. ‘İstihbaratı ortak bir kanaldan alıyor’ demek yetmiyor. Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen Ulusal Kanal’da bu konuda açıklamalarda bulundu:

“- Hava hareketi için tek istihbarat kaynağımız var: ABD.” Sonra “-Siz bu günlerde emekli bir generalin TV ekranlarında konuştuğunu görüyor musunuz?” diye sordu.Doğru soru. Yanıtını da ben vereyim: Hayır görmedik. Bir zamanlar TV kanallarında emekli generallerden geçilmiyordu.

Medyanın görevi: “Asıl işlevi gerçekler konusunda bilgilendirmek değil mi?”

Kimse çıkıp da bana: “Bu yüksek politikadır. Bazı gerçekleri anlatmak zinhar vacip değildir!” demesin. TSK’nın tümüyle teslim alındığını, istihbaratı açıklayamamak zorunda kaldığına inanmam olası değil. Buna inanmak tuzun da koktuğuna yorulabilir ki; olacak iş değildir. TSK’nın Komuta Heyeti bu durumda neden suskunluğunu korumakta ve onuruyla oynayanlara haddini bildirecek iki çift laf edememekte?

Bizi bize kırdırmak isteyen kim?

TSK’nin 162 üst rütbeli komutanı Hasdal’dadır ve o nedenle THK’lerin de komuta zaafı olabilir. Hayır, benim tanıdığım TSK’nin en güzide subayları, en deneyimli ve vatansever komutanları, pilotları Hava Kuvvetlerindedir ve onlar bizim ülkemizi koruma görevlerini şehit olma pahasına yapmaktadırlar. O halde, o malum gazetecinin yazdığı gibi MİT mi? Onu ihtimal dışı bırakmak gerekir. Çünkü hiçbir o istihbarat örgütü bile bile sınır harekatındaki bir hava hücumuna gerek duyulacak yalan yanlış bilgiyi ne Genelkurmay’a bildiremez.
O halde kim bu bizi bize kırdırmak, ordumuzu halkımız yanında itibarsızlaştırmak isteyenler?

Sakın Atlantik ötesinde bulunan emperyalizmin finans odaklarının marifeti olmasın? Bir de işin o boyutuna baksak ve TSK şu Preditör’ler- insansız uçakların ya da stratejik ortaklıklara, istihbarat paylaşımını bir inceletsek doğru olmaz mı?

Dersim’le başlayan, Ermeni katliamcılığı ile batı emperyalizmi tarafından suçlanan bu ulusun sabrı artık taşmak üzeredir. 35 insan öldürülmüştür ve bu bir çatışmada değildir. Hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Kurtul Altuğ
Aydınlık

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)