Sadece kaçak muz ve çay bile milyonlarca dolar bırakıyor

Anladık ki Güneydoğu’da yapılan kaçakçılık devlet politikası haline gelmiş. Cümle iktidar yanlıları şimdi kaçakçılıkta “hamal” olarak kullanılan insanların hazin öykülerini dillendiriyor. Kaçakçılıktan milyar dolar kazanan başta terör örgütü PKK olmak üzere, bölgedeki devlet birimlerinin “göz yuman” yetkililerinden ve kaçakçılığın Türkiye içindeki uzantısı çetelerden söz eden yok.

Bir ağlama edebiyatı ile kaçakçılık üzerinden yine bölge halkı için duygu sömürüsü yapılıyor o kadar.

Oysa bölgedeki kaçakçılık “halk çok fakir ne yapsın garipler” mantığı ile anlatılamayacak kadar büyük. Üstelik kaçakçılık denince son acı olay hatırlanıyor hep ve sanki burada sadece mazot kaçakçılığı yapıldığı izlenimi doğuyor.

Durum böyle değil. En büyük kaçak sektörlerinden biri sigara. Sonra şeker, et, muz, ananas geliyor. Uyuşturucuyu saymıyorum bile, çünkü o çok farklı boyutta.

Akdeniz bölgesindeki bir kentte yurt dışından taze meyve getiren bir tanıdığımdan çarkın nasıl döndüğünü açıkçası biraz da dehşete kapılarak dinledim.

Örneğin sigara 20 kuruştan çıkıyor Irak’tan. Sigara işinin arkasında devlet kurmaya hazırlanan bir aşiretin önde gelen isimleri var. Üstelik sanki işlerini Mersin’de “legal” olarak yapıyor gibi görünüyorlar.

Ama bu sigara Güneydoğu illerinde 2.5 liraya satılıyor. (Maliye Bakanı vergileri katlarken bunu düşünmeli.)

Kimler var arada? Birinci el bizzat terör örgütü. Haracını alıyor. Ardından gümrükte çalışanların bazıları, güvenlik güçleri, denetim noktalarındaki maliye elemanları, belediye görevlileri de paylarını alıyorlar.

Meyve işi yapan tanıdığım “Örneğin muz” dedi “Muz deyip geçmeyin, biz her bir dolara karşılık 1.8 dolar gümrük vergisi ödüyoruz, ama kevgire dönmüş Güneydoğu’dan her gün tonlarca muz giriyor. Bakın şunu söyleyeyim, muz ve çaydan sadece bir haftalık vergi kaybı 3 milyon dolar tutuyor. İşin büyüklüğünü anlayın artık” diye de ekledi.

“Kaçakçılık Güneydoğu’nun gerçeğidir” masalının arkasına sığınanların saklamak istediği manzara bu aslında. Belli ki iktidar, gerçek bir açılım yapmak, bölgeyi siyasi, sosyal ve ekonomik yönden geliştirmek yerine işin kolayına kaçmayı ve halkı “legalleştirilmiş bir avanta düzenine” alıştırarak bundan siyasi rant sağlamayı tercih etmiş.

İşin garibi, güya yasalara saygılı olduklarını ileri süren Silahlı Kuvvetler ise bu bozuk düzeni korumaktan, yasaları uygulamak yerine iktidarın istediği biçimde o düzene göz yummaktan kaçınmıyor.

Buna da devlet diyoruz. Ben “Kabile devleti” deyince artık kimse kızmasın lütfen.

*****


İhracat rekor kırdı ama

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ihracatın 2011 yılında “tarihi” rekor kırdığını açıkladı. İktidarın “Cumhuriyet’le bir sıkıntısı” olduğundandır belki ihracat rakamına çok sevinen TİM Başkanı da bu rekoru hemen Atatürk dönemiyle kıyasladı. Atatürk döneminde bir yılda yapılan ihracatı şimdi bir saatte yapıyormuşuz.

Tabii o şahıs farkında mı bilemem artık, eğer Atatürk batmış bir ülkenin küllerinden bu Cumhuriyeti kurmasaydı şimdi bu kadar övünemezdi.

İhracat rakamları iyi güzel de, bunun yanında bir de bu ihracatın ne kadarının ithalata dayalı olduğunu da açıklasalar, belki ortaya ilginç bir tablo çıkabilir. O zaman anlarız “tarihi” rekorun ne olduğunu.

Ben rakamlara çok girmeyeyim, Onur Öymen yine kısa bir not göndermiş. Oradaki bazı rakamlara lütfen dikkatli bakın.

Şöyle diyor Öymen; Economist dergisi 2011’in son sayısında dünyanın en önde gelen 42 ülkesinin ekonomik göstergelerini kıyaslamalı olarak yayınladı.

Toplam gayrı safi milli hasıla artışında Türkiye yüzde 7,5 ile Çin, Hindistan ve Arjantin’den sonra 4’üncü sırada geliyor. Bu sevindirici.

Buna karşılık tüketici fiyat artışında, 5’inci sırada geliyoruz.

Cari açığımız ekim ayında 78.6 milyar doları bulmuş. Cari açığın gayrı safi milli hasılaya oranı yüzde 9,8. Bizden kötü durumda ülke yok.

10 yıllık hükümet tahvillerinin faiz oranında Türkiye 9,48’le Yunanistan, Pakistan ve Brezilya’dan sonra dördüncü sırada geliyor.

Bir yılda Türk Lirası’nın dolar karşısında değeri 1.52’de 1.89’a düşmüş. Yani paramız yüzde 24 değer kaybetmiş. Bu 42 ülke arasında parası bizim kadar değer kaybeden başka ülke yok.

*****


Kaçakçı mı olsak ne?

Açıkçası içimden geçmiyor değil. Eğer kaçakçılık devletin bu kadar gözde sektörü haline geldiyse, o zaman ben de kaçakçı olabilirim. Üstelik devlet göz yumduğu için yaptığım iş yasa ve ahlak dışı olmaktan çıkar, helal muamelesi de görür.

İşin şakası bir yana eğer Güneydoğu’da kaçakçılığa bu kadar hoşgörüyle bakılıyorsa, Türkiye’nin başka yerlerinde neden insanlara göz açtırılmıyor? Jandarma Güneydoğu’da kaçakçıların rahat çalışmasını sağlıyormuş, kazara bir mala el konursa hemen iade ediyormuş, bazen kaçan katırları bile sahiplerine teslim ediyorlarmış.

Oysa aynı jandarma örneğin turistik yerlerde puro ve sigara satanlara göz açtırmıyor. Gidin Bodrum’a Marmaris’e bir tek kaçak puro veya sigara bulamazsınız. Ama nedense merdiven altında yapılan sahte içkileri görmezler. Ondan da insanlar ölür.

Madem kaçakçılık “yoksul”ların tek kazanç kaynağı örneğin Edirne’deki, Tekirdağ’daki, Artvin’deki yoksullara da aynı olanak sağlansın. Herhalde buralarda da kaçakçılık yapan vardır, o halde onlar da görmezden gelinsin. Onlar da hiçbir şey olmayacağını bilerek işlerini rahatça görsünler.

*****


Baransu “pişman değilim”

Pazartesi yazımda başlattığı polemiği garip bulduğumu belirttiğim Taraf Gazetesi yazarı Mehmet Baransu ile konuştum. Baransu “Siz de mi aynı yorumu yaptınız?” diye serzenişte bulundu. “Aynı yorum” dediği Baransu’nun zirveye çıkardığı, bugüne kadar kayıtsız AKP destekçisi olan çevrelerin de bir süredir yürüttüğü Erdoğan karşıtı tavrın tesadüfi olmadığını yazmam.

Mehmet Baransu “Başkalarını bilemem, ama ben böyle bir planın içinde değilim. Ne yazık ki Cumhurbaşkanı bile böyle düşünüyormuş, çok üzüldüm. Ben kimse adına hareket etmem, gazeteciyim, daha önce Aksiyon’da çalışmış olmam bir cemaat adına konuşmamı gerektirmez” dedi.

Baransu’ya “Ama bu çıkışın çok ilginç, insanın aklına başkası gelmiyor ki” dedim.

Baransu, “Yanlış. Başbakan benim için cambaz diyor, buna nasıl tahammül edebilirim ki” karşılığını verdi. Bunun üzerine “İyi de sen kalkıp silahlılardan korkmadım Kasımpaşalı’dan mı korkacağım diyorsun, o da Başbakan?” dedim. Baransu buna karşılık şöyle dedi; “O sözü sarf etmese miydim diye düşündüm. Ama, kesinlikle pişman değilim. Kimse benim yalan yazdığımı söyleyemez. Başbakan da olsa.”

*****


Mavi Marmara gemisini ziyaret eden Filistin Hükümeti’nin Başbakanı İsmail Haniye, “Mavi Marmara şehitleri sayesinde Türkiye’nin tarihi rolünü hatırladık” demiş. Evet ama keşke bu rolü hatırlatırken vatandaşlarımıza “figüranlık” yaptırmasaydık! (Gani Yıldız)

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)