Sn. Başbakan yüreğin yetiyorsa, Silivri’de ki duruşmaları televizyonlarda naklen yayınlat


CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Silivri için çadır tiyatrosu, toplama kampı demesi birilerini rahatsız etmiş olacak ki hakkında fezleke çıkartılmış. CHP’nin bu fezlekeye şiddetle karşı çıkması ve örgütlerin ayaklanması başbakanı çok kızdırmış sanırım.
Esip gürlemeye başladı. (Aman, sağlığı yerinde olsun esip gürlesin. Alıştık artık.)
Sayın başbakan, CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu hakkında verilen fezlekeden kahraman çıkarma gayretinde olduğunu belirterek “Don Kişot’un bile hayal dünyası bu kadar zengin değildi” derken, Kılıçdaroğlu’nu feodalizmin baskılarına, gericiliğe karşı direnen, mücadele eden bir kahramana benzettiğinin farkına varmadı. Yaptığı hatayla Fezlekeden kahraman çıkartan da kendisi oldu böylece.
“CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu için, ”Son derece abartılı biçimde ortalığı velveleye verdi. Mecliste ben dâhil 622 adet fezleke var. Bir fezleke düzenlendi diye kıyamet kopuyor.” Diyor.
Evvela sayın başbakana şunu sormak gerek. 622 tane fezleke varsa senelerdir neden gereği yapılmadı, yapılmıyor?.
Bildiğimiz kadarıyla fezlekelerin çoğu yolsuzluk üzerinedir. Bu fezlekeler laf olsun diye verilmiyor her halde. Değersiz kâğıt parçaları gibi bakmaya kimsenin hakkı yoktur. Herkes hakkındaki suçlamaya hesap vermelidir. Suçu yoksa aklanır ve başı dik dolaşır. Tabi buna siz de dâhilsiniz sn. başbakan.
******
Çadır tiyatrosu
Silivri’nin çadır tiyatrosu olup olmadığına gelince aklımıza çocukluğumuzda çayırlarda kurulan çadır tiyatroları, tel cambazları geliyor. Oynanan oyunlarda neşe, eğlence olurdu. Eğlenirdik. Silivri’de de çadırlar var ama bunlar Özel Yetkili Mahkemeler Kaldırılsın çadırlarıdır. İnsanlar bir ideal uğruna soğukta direniyorlar, içeridekilere moral olsun diye sıcak evlerini bırakıp orada yatıp kalkıyorlar.
Bu iktidar onlara bile tahammül edemedi. Şimdilerde oraları yetkili bakanlık tarafından kamu alanı ilan edilmiş ve maalesef çadırlar sökülecek. (Ben de bir gece orada nöbete gideceğim inşallah kaldırılmadan önce gidebilirim. Malum annemi yeni kaybettim, taziye için gidenim gelenim var.)
Silivri’de de bir oyun var ama bu benim anlattığım çocukluğumda olanı gibi değil tabi .. Bir tiyatro olduğunu farz etsek, bu nasıl tiyatrodur ki senelerdir aynı dramı oynuyorlar.
. Sabaha karşı evlerinden alınan veya kendi ayağı ile gelip teslim olan onca insanın bitmeyen çilesini sergileyen acı bir oyun bu. Ben orasını önceleri yazdığım yazımın birisinde Hitlerin toplama kampına benzetmiştim. Hatta o zamanlar Bastille zindanlarına eş tutmuştum. Acaba suç mu işledim diye düşünüyorum şimdi. Benim dokunulmazlığım da yok ama vicdanım var. Orası İçerisinde insani, vicdani hukuki yanlışlıklar olan bir tiyatro gibi gerçekten..
İçerideki insanlar sağlıksız koşullarda hücrelerinde tek başlarına yaşıyorlar. Çoğu yaşlı ve yorgun insanlar, çeşitli hastalıkları var. Kocaman bir arazi üzerinde kurulan bu tutsak evi, karanlık gecelerde üzerinde baykuşların uçuştuğu korkunç bina gibi geliyor bana. Duruşmaları izlemeye gittiğinizde içeri girmeniz şansa kalmış. Mevsimlerden kışsa ve de içeriye kalabalıktan ötürü giremediyseniz, dışarılarda soğuktan iliğiniz kemiğiniz donar.
Yaz mevsiminin sıcak bir gününde oradaysanız, gölgesine sığınabileceğiniz bir ağaç bile bulamazsınız. Kocaman arazide küçücük bir duruşma salonu var. İçeride olanlar ayrı dışarıda olanlar ayrı işkence çekiyorlar. Hele duruşmalardaki durumu görseniz içiniz sızlar. Yıllarını vatanı korumak için harcamış çeşitli madalyalar almış onca komutanın, askerin yanı sıra yazarlarımıza, aydınlarımıza hâkimlerin nasıl sert ve acımasız davrandıklarını görmek insanın içini acıtıyor.
Sayın Cumhur Başkanımıza ve Sayın başbakanımıza tavsiye ederim, tebdili kıyafet ile oraya bir gitsinler ve durumu görsünler. Taş olsa vicdana gelir. Bu insanlar gizli tanıklar ve uyduruk suçlamalar ile aylardır, yıllardır çocuklarından, eşlerinden yakınlarından ayrı, çile dolduruyorlar. 9 yılda ülkem ve insanlar ne hale geldi? Başbakan Yardımcısı Bekir Atalay adaletin adaletli ve çabuk olması gereklidir diyor. Diyor da hızlandırmayı gerçekten istiyor mu?
Terörü sıfır noktasında alan bir iktidar sayesinde binlerce şehit verdik.
Bazen düşünüyorum, AKP bu terörün bitmesini gerçekten istedi mi, yoksa istemedi mi? Terör ile yıllarca mücadele eden komutanlar nasıl potansiyel terörist ilan edildiler?
Nerden çıktı bu Özel Yetkili Mahkemeler? Kime hizmet ediyorlar? (Hukuka etmedikleri malumumuz artık.)
Bir ülkenin eski Genelkurmay Başkanı “Terör örgütü yöneticiliği ve darbecilik” gibi ağır bir suçlama ve basılmamış bir kitabın yazarı tutuklanıyorsa, kimse kusura bakmasın bu ülkede demokrasi bitmiştir.
Ordumuzun komutanı meğer “terör örgütünün başıymış.” Peki, bu komutanı AKP iktidarında orgeneralliğe terfi ettirilmemiş miydi? Sırayla Kara Kuvvetleri Komutanı, Genelkurmay Başkanı yapılmamış mıydı? Hatta bir de Üstün Hizmet Madalyası verilmemiş miydi? İlker Başbuğ’un tutuklanması üzerine Başbakan, “İki yıl beraber çalıştığımız mesai arkadaşımdı, burada tutuksuz yargılanma bizim her zamanki arzumuzdur.” Diyor.
Mademki tutuksuz yargılanmasını istiyor o zaman milletvekilleri aylıklarına zam gibi, bir gece de çıkarın yasayı olsun bitsin derim ben de.
Cumhurbaşkanı Sn. Gül de “Hukuk düzeni içinde bir yargılama sürecine şahit oluyoruz, herkesin hukuk karşısında sorumluluğu vardır. Dolayısıyla herkes hukuk karşısında eşittir. Mahkeme kararı olmadan kimse suçlu ilan edilemez.”
Diyor demesine de, yandaş basının onca insanı terörist gibi göstermelerine neden ses etmiyor acaba?
İnsanız, bazen şeytan içimizi dürter. Yoksa bu da oyun içinde oyun mudur diye aklımıza geliyor. Yani “bak biz onu bile içeri attık diye bir gözdağı mıdır, yoksa birkaç gün orada kalsın sonra gereğini yaparız düşüncesi midir olanlar?
İlker Başbuğ’a biçilen kaftan internet andıcı.
Nereden çıkmıştı bu andıç meselesi? Hatırlarsak Bülent Ecevit zamanında bir genelgeyle Kamu kurumlarının, kuruluşlarının irtica ve bölücülüğe karşı aktif rol almalarını istenmişti. Genelkurmay Başkanlığı da, irtica ve bölücülük aleyhine propaganda maksadıyla internet sitelerini böylece kurmuştu.
Sonra ne işse, Sn. Başbuğ birlikte çalıştığı başbakana ve hükümete çaktırmadan bu siteleri iktidarı yıkmak, darbe yapmak için harekete geçirmiş.
(Emrinde 700 bin kişilik ordu olan bir komutan satırların arkasına gizlenerek mi darbe planları yapıyordu. Komik olduğu kadar ayıptır ya!)
Tabi bunlar bizim yazılanlar ve söylenenler kadarıyla bildiklerimizdir. Akıl var mantık var bir ordunun bilmem kaç tane generali tutuklanmışsa artık bunda biraz art niyet aramak herkesin hakkıdır.
Kılıçdaroğlu’na gelince Ana muhalefet lideri olarak tüm bu olanlar karşısında gerekeni yapmıştır. “Özel Yetkili Mahkemelerin adalet dağıtan birer mahkeme olmadığını, bunların siyasi otoritenin aldığı kararları onaylayan mahkeme olduğunu daha önce de söylemiştim. Aynı düşüncemi sürdürüyorum.” demesi çok doğaldır. Onun gibi düşünen insanların sayısı artık milyonları bulmaktadır.
Hukukçular, Anayasaya göre Genelkurmay başkanının, bakanların, komutanların ancak Yüce Divan’da hesap verebileceklerini, yargılanabileceklerini söylüyorlar. Peki bu nasıl iştir? Silivri’de 250’nin üzerinde komutana neden bu hak tanınmadı da hücredeler? Bunu Özel Yetkili Mahkemelerin bilmemelerine imkân yok değil mi?
O zaman bu işte bir iş var diye düşünüyoruz. Ve Kılıçdaroğlu’na onun gibi düşünenlere de hak veriyoruz.
Son olarak şunu diyorum, Sayın başbakanın yüreği yetiyorsa Silivri’deki duruşmaları televizyonlardan naklen yayınlatsın.
Bir emri yeter…
Şöyle ki; YAYINLANA!!!


Tünay Süer
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)