Son terörist tutuklandı!


SEVGİLİ okuyucularım, artık sözün bittiği yerdeyiz.

Bu ülkede Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan, üstelik bu göreve AKP hükümeti tarafından getirilen İlker Başbuğ da tutuklanıp Silivri hapishanesine gönderildi.

Tutuklama gerekçesi çok ilginç :

“Silahlı terör örgütü yöneticisi olmak ve hükümeti silah zoruyla devirmeye teşebbüs!”

Yani bu ülkede iyi kötü gazetecilik yapan biriyim ve saçlarımı bu meslekte ağarttım. Ancak Başbuğ’un bu suçlarını hiçbir zaman bilemedim. Bilseydim yazar ve size duyururdum.

Eğer bu tutuklama gerekçesi gerçekse, aymazlığım nedeniyle sizlerden özür diliyorum!

Başbuğ o makamda herhalde binlerce belgeye imza attı. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katıldı, Yüksek Askeri Şura toplantılarında terfi edecek ve emekliye ayrılacak komutanları seçti, çeşitli zamanlarda Cumhurbaşkanı ve Başbakanla önemli toplantılar yapıp kararlar verdi.

Demek ki oralarda Genelkurmay’ı değil, silahlı terör örgütünü temsil ettiğini Tayyipgiller anlamamış!

Eğer Başbuğ silahlı terör örgütü yöneticisi ise ve hükümeti silah zoruyla devirmeye kalkışmışsa:

O takdirde asıl yargılanması gerekenler, Çankaya’daki AKP’li, Tayyip ve hükümet üyelerinin tümüdür…

Çünkü onlar Başbuğ’un gerçek niyetini sezememiş, TSK’nın başında böyle bir darbecinin görev yapmasına göz yummuş demektir!

Dolayısıyla, önce onların tutuklanması gerekir.

***
Sorulması gereken başka sorular da var:

Sadece Başbuğ değil, ordumuzun nice muvazzaf ve emekli komutanları aynı iddia ile yargılanıyor: Terörist ve darbeci!

Şimdi bir düşünün ki, bunların elinde tümenler, kolordular, ordular, kuvvetler var. (Ya da vardı.) Yani bu komutanların tamamı, tutuklanma gerekçelerine bakarsak silahlı terör örgütü üyesi, darbeci!

Örgütü kurmuşlar! Ellerinde silah, emirlerinde ordular var.

O halde ne olmuş da bunlar Tayyip iktidarını devirmek için darbe yapamamış?

Bunlar acaba korkak mı? Korkak olsalar silahlı terör örgütü kurmazlardı!

Acaba yeteneksiz mi? Öyle olsa o makamlara getirilmezlerdi. Hemen hepsi Türk ordusunun seçkin subayları.

Acaba Hilmi Özkök gibi komutanlarından, ya da Tayipgillerden falan mı ürktüler? Ama darbeci ürkmez. Eğer darbe yapacaksa, bu işi birkaç saat içerisinde bitirir ve karşısında hiçbir güç duramaz.

Sanırım aynı kuşkular sizin de kafanızda vardır.

Ben bu soruların yanıtını arıyorum, bir türlü bulamıyorum. Bu insanlar gazeteci ve yazar arkadaşlarımızla birlikte aylardır, yıllardır yargılanıyor. Ne örgüt çıktı ne başka bir şey! Ne darbe çıktı, ne de böyle bir niyet!

Mahkemelerde bu doğrultuda belgelenen bir tek husus olmadı.

Çıka çıka ortaya başkaları tarafından düzenlenmiş sahte ve düzmece belgeler ve dinlenen telefonların kayıtları çıktı.

Ülkemizin yurtsever aydınları, komutanlar, gazeteciler,yazarlar, işte bu düzmece belgelerle suçlanarak tutuklandı ve aynı gerekçeyle yargılanmakta.

***
Türkiye’de inanılmaz olaylar yaşıyoruz. Sanırım bundan sonra da nicelerini yaşayacağız.

Düzen, toplumu korkutmak ve sindirmek üzerine kurulmuş.

Bir yanda Cumhuriyet rejimi elden giderken, Tayyip’in yeni komuta kademesi de bu olaylara sessiz kalıyor.

Türk ordusunun komutanları tek tek içeri tıkılırken, Bülent Arınç suikastı masalıyla Genelkurmay’ın en gizli belgelerinin tutulduğu kozmik odalar bile basılırken, hiçbirinden ses gelmedi, tepki gelmedi.

Şimdi ise komuta kademesinin anlayışı iyice değişmiş görünüyor. Gazeteci arkadaşım Murat Çelik’in dünkü haberi bu açıdan çok ilginçti.

Genelkurmay Başkanı Necdet Bey, geçtiğimiz kasım ayında Genelkurmay binasında topladığı tüm general ve amirallere şu mesajı vermiş:

“Üniforma bize ayrıcalık sağlamaz. Bizler de siviller gibi bu ülkeyi yöneten seçilmişlerin (iktidarın) emrindeki bürokratlarız.”

Olanlar karşısında ses çıkarması ve tepki vermesi işte bu yüzden mümkün olmuyor.

Yargı hükümetin emrine girmiş, silah arkadaşları ve eski komutanları içeri tıkılmış, Cumhuriyet rejiminin dibine iktidar tarafından dinamit konulmuş, din devleti yavaş yavaş kuruluyor ve Necdet Bey hiç umursamıyor…

Çünkü kendisini ve subaylarını hükümetin sıradan bürokratları olarak görüyor!

Dedim ya, sözün bittiği yerdeyiz.

SARI ÖKÜZÜ VERMEYECEKTİNİZ PAŞALARIM…

Sarı öküz olayını herhalde hepiniz biliyorsunuz ama bir kez daha yazayım dedim…Çünkü yine yeri ve zamanı geldi!

Bir çakal sürüsü, öküz sürüsüne dadanıyor. Öküzler korkmaya başlıyor çünkü çakalların şakası yok. Çakallar sürekli olarak içlerinden bazı öküzleri yemek istiyor. Ancak öküzler topluca direnmeyi başarıyor.

Çakal saldırısı olduğunda bir araya gelip onları kovalıyorlar. Fakat bu saldırılar öküzleri yoruyor, zorluyor.

Günün birinde çakalların bir temsilcisi, elinde beyaz bayrakla öküzlere geliyor:

“Bakın arkadaşlar, şu sarı öküz bize ters bakıyor. Onu bize verin. Sonra söz veriyoruz, sizi rahat bırakacağız. Aranızdan başka birini istemeyeceğiz.”

Sürü düşünüyor, sarı öküzü kurban vermeyi içine sindiriyor. Bu karara sadece yaşlı öküz karşı çıkıyor. “Vermeyin sarı öküzü, yoksa bu işin son gelmez” diyor ama kim takar!

Sarı öküzü çakallar güzelce yiyor. Ancak sürünün iştahı bir türlü dinmek bilmiyor. Ertesi gün benekli öküzü istiyorlar: “Söz, başka istemeyeceğiz. Bu son olacak.”

Benekliyi de veriyorlar. Süreç her gün devam ediyor. Çakallar bir başka gün genç öküzü, sonraki gün küçük öküzü alıp götürüyor.

Sürü giderek eksiliyor ve çakal sürüsü karşısında teslim bayrağını çekmek zorunda kalıyor. Sürü üyeleri günün birinde deneyimli yaşlı öküze soruyorlar:

“Sayın büyüğümüz, çakallar bizi oyuna getirdi. Sayımız giderek azalıyor. Biz bir yerde hata yaptık ama nerede ve nasıl yaptık?”

Yaşlı öküz yattığı yerden şöyle bir doğruluyor:

“Siz ilk gün sarı öküzü vermekle bu savaşı kaybettiniz. Direnciniz sarı öküzü verdiğiniz anda kırıldı. Geçmiş olsun!”

İşte böyle sevgili okuyucularım, öküzlük böyle bir şeydir!

***

Bu sarı öküz fıkrasını 27 temmuz 2010 tarihli yazımda anlatmış ve özetle şöyle demiştim:

“İşte sayın paşalarım, sizler de hatayı nice arkadaşlarınızı göz göre göre feda ederken, onların götürülmesine, aşağılanmasına, tutuklanmasına, çile çekmesine göz yumarak yaptınız.


Tam bittiğini zannettiniz, bu kez yeni dalgaların altında yenik düştünüz. Orgeneralden Oramirale, teğmenden astsubaya, karargahtaki komutandan dağlarda PKK ile vuruşanlara kadar herkes…Bazı göstermelik çıkışlarınız hiçbir işe yaramadı.


Başında bulunduğunuz Türk ordusunun AKP iktidarı tarafından göz göre göre hadım edilmesine göz yummak zorunda kaldınız.


Sarı öküzü işin başında bir kez verince, iş bitti Paşalarım!”

Bunları yaklaşık bir buçuk yıl önce yazmıştım. O zaman farkında olmadığımız bir husus olduğunu şimdi görüyoruz.

Geçmişte hiçbir Genelkurmay Başkanı astlarına hitaben “Biz aynen siviller gibi, bu seçilmişlerin (iktidarın)emrindeki bürokratlarız” demeyi akıl etmemişti !

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)