Tarihten Ders Alınsaydı...


Partiler arası zıtlaşmanın son halkası; özür dileme üzerine.
1938’lerdeki Dersim olaylarının tartışıldığı gün Türkiye Cumhuriyeti’nin özür dilemesi gündeme geldi. Ama geçmişin karanlık sayfalarından gün ışığına çıkan her olaydan sonra, özür dileme dayatması siyasetin gündemine oturdu.
Uludere olayından sonra, CHP ile BDP, 35 kişinin ölümüne iktidarın neden olduğunu öne sürüyor, Başbakan halktan özür dilesin istiyorlar.
Hatta partisi dışındaki seçilmiş gelmiş milletin vekillerine, yumruklarını Meclis kürsüsüne vurarak, “Siz kimsiniz” diye soran BDP’li bayan Gültan Kışanak, elinde herhalde deliller de olmalı ki; Uludere’deki katliamın “planlı” bir olay olduğunu özre gerekçe gösterdi.
35 kişinin ölümüne neden olduğu iddiası iktidarla örtüşünce, RTE özür sözcüğünü rafa kaldırdı!
***
Bu Kürt’ün, bu Türk’ün tabutu diye ölenler üzerinden ayrımcılığın, bölücülüğün kanıtlandığı bu ülkede, “Ders alınsaydı tarihten tekerrür eder miydi” özdeyişini haklı çıkaracak bir süreçten geçmiyor muyuz?
12 Eylül müdahalesinin lideri Kenan Evren, müebbet hapisle cezalandırılması istemiyle mahkemede.
Kuşku yok, sırada 27 Mayıs devrimi ve postmodern darbe diye adlandırılan 28 Şubat var.
12 Eylül’ü ele alalım. Darbenin 1 numaralı sanığı olarak neden yalnız Evren ve Şahinkaya mahkemelik oluyor da; darbeyi kışkırtan, hatta darbeye öncesi ve uzun zaman tam anlamıyla gövde desteği veren zamanın matbuatı millisinin yazar çizerlerini, hepimizi, şayet kışkırtıcılık, azmettirmek suç ise neden sorguya çekmediklerine şaşırıyorum.
28 Şubat: İslamcı devrim kanlı mı kansız mı olacak diyerek postmodern darbeyi gündeme getiren, demokrasi mağduru diye ünlenen Erbakan’ın laikliğin ırzına geçmesine lakayt kalmayan bizleri de bir yerlerde (hatta medyada) sorgulanmamızı hazırlananlar da elbette vardır.
***
27 Mayıs’ı yaşayamayanlar o müdahalenin gerekçesini bilmeden günün modası darbe karşıtlığıyla bugün ün ve söz sahibi olanlar; 27 Mayıs’ın hazırlayıp uygulamaya koyduğu 1982 Anayasası’nın toplumsal, özgürlükçü, bağımsız yargıya yaşam koşulları sunan devrimci yapısını bugün düşlerinde bile göremeyenler, göremeyecek olanlardır.
Geçende üç beş TV’nin gözde paralı konuşmacılarından Nagehan Alçı adındaki gazeteci, “27 Mayıs’ı okuyunca tüylerinin diken diken olduğunu” söyledi.
Oysa asıl memleketseverlerin, bu gibi konuşmacıları dinledikçe tüyleri diken oluyor.
Bu gazetecinin ve benzerlerinin bilemeyeceği, anlayamayacağı gerçek ise şu: 27 Mayıs’ı yapanların hiçbiri bugün savunageldikleri kadrolar gibi ceplerini doldurmayı düşünmediler. Emekli maaşı ile yaşadılar ve öldüler. Her biri demokrasiye bağlı, vatansever insanlardır.
Darbelerin tartışıldığı programlarda; DP bakanı olarak İzmir’de NATO karargâhında Yunan bayrağını direğe çektiği için -o zamanın koşullarında siyasal eleştirilere hedef olan- babasını Yassıada’ya götüren askerleri affetmeyen Nazlı Ilıcak’ın askeri ve darbeleri hayır dua ile, halisane duygularla yâd etmesi beklenebilir mi?
***
Piyasa dalkavukları 31 yıl sonra darbecilikten sanık Evren’in adını Şili’deki Pinochet ile birlikte anıyorlar.
Bugün tek adamlığa, çok parti görüntüsü altında tek partiye özenen ve dikta kurmaya çalışan RTE’ye, beraberinde kadroya destek verenlerin:
31-35 yıl sonra tarihin tekerrür edeceğini, bugün destekledikleri RTE’nin de ola ki Evren gibi, demokrasiyi amaçlarına hizmette kullandığı, neden suçlandıklarını bilemeyen yüzlerce insanı ve muhaliflerini hapiste, hatta hücrelerde çürüttüğü için... daha saymakla bitmez suçlamayla sanık iskemlesine oturtulabileceğini acaba akıllarından geçiriyorlar mı?
Ha, medyanın sorumluluğuna gelince… Nagehan’lar, Ilıcak’lar ve benzerleri; bugün övdüklerini, o gün yerden yere vurabilirler.
Onlar ne tarihten ders alırlar ne de tarihe hangi sıfatla geçtiklerinin farkındalar!

Cüneyt Arcayürek
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)