Tutuklama ve mantığı zorlayan sorular


Önce şu soruyu hepimizin hem kendimize, hem de birbirimize sorması gerekiyor:
“İlker Başbuğ, 700 bin kişilik bir ordunun komutanı olarak darbe yapmak istemişse, darbe yapabileceğine neden sadece teşebbüsle yetinmiş olsun?”
Bu soruya nasıl bir mantık yürütülerek yanıt verebilir?
Demek ki özel yetkili savcı ve yargıçlar buna bir yanıt buluyorlar ki, tutuklama kararını verebiliyorlar ve eski genelkurmay başkanını Silivri’ye yollayabiliyorlar.
Bir genelkurmay başkanı görevdeyken silahlı terör örgütü kuracak, bunu yönetecek ve şiddet kullanarak hükümeti devirme girişiminde bulunacak.
Bu olacak iş mi?
Diyelim ki, özel mahkemelerin tutukladığına göre bu oldu.
Peki genelKurmay başkanının amiri buna niye müdahele etmedi?
Niye böyle bir örgüt kuran genelkurmay başkanını görevden alıp gereğini yerine getirmedi?
Bu durumda, emri altındaki bir görevli bu suçları işlerken bunlardan habersiz olmak en azından görev ihmali değil mi?
Bir başbakanın, genelkurmay başkanı darbe hazırlığı içindeyken bu kadar uyumaya hakkı olabilir mi?
İnanıyorum ki, benim gibi milyorlarca insan kendi kendine bu soruyu soruyordur.
Peki diyelim ki, Başbakan’a bağlı bütün istihbarat birimleri atladı ve onun haberi olmadı.
Peki başkomutan cumhurbaşkanı da mı bir duyum almadı. Bu girişim, ya da bu örgüt haberi ondan da mı saklandı?
Yetkili savcıların soruşturmayı bu nokta üzerinde yoğunlaştırması da gerekmez mi?
Cumhurbaşkanı ve başbakanın en azından bilgisine başvurma gereği duymazlar mı?
***
Bir sorun da Özel Yetkili Mahkemeler’in yetki sınırlarını aşması.
Bu konunun da enine boyuna tartışılması gerekir.
Darbe ürünü olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yerine kurulan ve onları ferseh fersah geride bırakan ve onlara rahmet okutan bu mahkelerin demokasi içinde yeri var mı?
Hangi demokratik hukuk devletinde bu tip mahkemeler var?
Bu mahkemeler, İlker Başbuğ olayında resmen Yüce Mahkeme’nin yetkisini gasp etti.
Çünkü yasal olarak, genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanları görevde işledikleri suçlar için ancak Yüce Divan’da yargılanabiliyorlar.
Bu sefer öyle olmadı, çünkü özel yetkili savcılar, terör örgütü kurmak, yönetmek ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırma girişimi suçunun görev suçu olmadığına karar verdiler ve soruşturmayı başlattılar.
İlker Başbuğ’un bu suçları işleyip işlemediği de henüz bilinmiyor.
Ama özel yetkili savcılar bu suçun işlendiğine kanaat getirmiş olmalı ki, eski genelkurmay başkanını sorgulayıp tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk etti.
Mahkeme de her zaman olduğu gibi savcının isteğine uyarak İlker Paşa’yı tutukladı.
Üstelik burada garip bir durum da var.
Suçlamalara neden olan genelkurmaya bağlı internet siteleri İlker Başbuğ’un emriyle kapatılmış.
Şimdi tutuklanan Başbuğ için savcılık örgüt kurmaktan 15 yıl, darbeye teşebbüsten de ömür boyu hapis cezası isteyecek.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin çoktan normalleşmenin ötesine geçtiğini gösteriyor.
Halk arasında binbir söylenti dolaşıyor. Bunların hangisi doğrudur, hangisi yanlıştır, kimse işin içinden çıkamıyor.
Ama şu değenlendirme getirildiğimiz yeri net bir şekilde belirliyor:
“Türkiye’de askeri vesayet bitti, onun yerini de yargı vesayeti aldı.”
Kırk katır, kırk satır misali.

Tufan Türenç

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)