"Verelim, kurtulalım"


Geçmişte olduğu gibi 2012 yılında da Türkiye’nin, Türk milletinin en büyük sorunu; bütün ayrıntı ve sorumlularıyla gene “Kürt Sorunu”! Gerçekten “asimetrik” yani “orantısız” bir durum! Büyük bir millet olarak muhteşem geçmişimizle bu çağda ve bağlamda son 30 yıldaki döneminde, bu sorunu hak ediyor muyuz? Maalesef ihanetler ve gafletimiz yüzünden şeddeli “evet”!..
“İhanet” hem içimizden, hem de dışarıdan! “Gaflet” ise başta ülkeyi yönetenlerin gafleti-gafletler dizisi! Bu “dizinin” en çarpıcı bölümü, 1984’de, “Kürt Sorununu” kendi deyişiyle “on gerillası” PKK teröristi ile, Kürt isyanlarının sonuncusunu başlatan ve binlerce insanımızı katleden PKK’nın “değişmez” lideri Apo’nun idama mahkum edildiği halde, o sıradaki iktidarın gafleti yüzünden hükmün infaz edilememesi!.. Bunun “devlet sırrını” şimdiye kadar kimse ifşa etmedi nedense!.. Sonra gaflet devam etti bugüne kadar... PKK’ya İmralı’dan komuta etmesine imkan veriliyor. Apo şimdi bazı aklıevvellerin ve iktidarın “barış umudu”! Cinayetler, katil tarafından çözülecek; Apo “barış müzakerelerinde”, devlet kurumlarının, devletin muhatabı!.. Başbakan Erdoğan’ın fiyasko ile sonuçlanan “açılımı” ve Dersim sözde “katliamı” için “devlet namına” özür dilemesi de gafletlere tüy dikti!.. Şimdi “Uludere olayı için devlet adına özür dilenirse” şaşmam!
Gafletin akademik ve medya yüzü de var... Bazı yazar ve aydınlarımız “Kürtlerin hakları”, hatta “Demokratik özerklik hakları” da var diyorlar. Gafletin siyaset cephesine gelince; “Türkiye’yi böldük” diye övünen PKK vekillerinin TBMM’de “sözde Türk vekilleri” olarak kalmaları ve o kürsüden nefret saçmaları!..
Ama bu kadar gafletten ve fiyaskodan sonra iktidar bu konuda yeni bir demokratik açılıma hazırlanıyor!.. Uludere olayı aslında yeni bir uyarı olacağı yerde, yeni bir “barış taarruzunu” tetikledi. BDP lideri Demirtaş’ın “Kaymakam 35 candan daha mı önemli” sorusu maalesef medyada bazıları tarafından da yankılanıyor!

***

Kerametleri kendilerinden menkul bazıları da yeni bir kandırmacaya - aymazlığa- alet oluyorlar... PKK’nın sonu gelmiş!.. Duvara sıkışmış... Bitiyormuş... Ama bu “barışın” şartları varmış; mesela gençleri dağdan indirecek genel af ve tabii Apo’ya da özel af!.. Ama kademeli... Önce daha konforlu bir mekana nakledilmesi, “barış müzakereleri” ve salıverilmesi!..
Bu gafiller bilmezler mi ki böyle bir çözüm, barışa son veren bir sözde “barış” olur. Bilmezler mi ki PKK- BDP, “Büyük Kürdistan” dan asla vazgeçemez. Sorun radikal olarak, yani kökünden kurutulmazsa, PKK ve BDP bitse de Kürt Sorunu başka şekillerde, başka kılıklarda ve başka örgütler tarafından sürdürülecektir Türkiye’yi bitirene kadar!!! Kötümser, şeamet tellalı veya barışı sabote eden bir savaş delisi miyim?.. Hayır!.. Bu konuyu biraz araştırdım, bilen bir kişi olarak bunları yazıyorum. Ve bu sıfatımla “Kürt Sorununu” çözmek konusunda bir “önerim” var. Ölen binlerce insanımızın acılarını unutalım... Umut Başbakanın dudaklarında... Önce bütün Kürtlerden “devlet adına” özür dilesin ve “Verelim kurtulalım”!..
Vereceğimiz, tapusunu, şehitlerin kanlarıyla kazandığımız bu aziz vatan topraklarını, “izale-i şûyu” yani “Taşınmaza ortak mülkiyet olarak sahip olan hissedarların mallarının taksim edilmesi” ile Kürtlere verelim ve kurtulalım.. Ancak sorun gene bitmeyecek; hudutların tespiti müzakeresi sonucu, bize kalacak topraklarda, kentlerde yaşayan iş, aş sahibi Kürtlere ve iş alanında, devlette mevki sahiplerine ne olacak?.. Onlar, “Kürdistan” tarafında kalacak Türklerle, mal ve mülkleriyle mübadele mi edilecekler? Kaybeden gene Türkler olur ama bu mübadele gerçekleşirse, İstanbul’u ve Türkiye’nin her tarafındaki “eski” vatandaşlarımız Kürtler “Kürdistan’a” gitmeye razı olacaklar mı?.. Giderlerse kent sokaklarında kim Molotofkokteyli, havai fişek atacak?.. Hem yağma yok; bu Kürt vatandaşlarımız, bu vatanı terk ettiler Kürdistan vatandaşı oldular... Ama Türkiye’ye dönmez ve hâlâ burada çalışmak isterlerse onların da öteki yabancılar gibi vize ve çalışma izni almaları gerekecek... Tabii hükümet, gene gafletle onlara bu imkanı verirse!

***

Ama unuttum Kürt ideolog Musa Anter “Antalya da, Mersin de bizim” dememiş miydi?!
Son tahlilde soru: “Verip kurtulmak” mı, yoksa, “Ne mutlu Türküm” diyerek bu güzel vatanda birlik olmak mı?..

Altemur Kılıç
Yeniçağ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)