Yeni Yıl Mektupları...


Hapiste yeni yılın bir anlamı da daha değişik içerikli mektuplar almak.
Üç yıldır olduğu gibi, 2012’nin mektupları da geniş bir duygu yelpazesini içeriyordu. Ülkenin içinde
bulunduğu durumun getirdiği hüzün… Gelecek belirsizliği… Böyle devam edemeyeceğine inanış… Bir şey yapamamanın çaresizliği… Biraz daha dayanırsak düzlüğe çıkacağımıza yönelik kararlılık… Yetişen Atatürkçü kuşakların cehalete daha fazla izin vermeyeceği…
Akla, kalbe gelen her şey…
***
Umut ve özgüven dolu olanların beni ayrıca çektiğini vurgulamadan geçemeyeceğim. Bir günü mektuplara ayırıp tümünü özenle okudum, doldum, yararlandım, çoğaldım, ama umut ve özgüven yüklü olanlarda biraz daha fazla oyalandım.
İşte bir mektup:
“…Zor günler geçirdiğinizi biliyoruz. Ama üzülmeyin. Devran döner derler; dönecek ve o gün arkanız sağlam olacak. Mesela ben. Mersin Üniversitesi’nde okuyorum. Bir gün bu güzel cumhuriyeti yöneten kişilerden biri ben olacağım.
Ben cumhuriyetin bir güneş olduğuna inanıyorum. Ampul onun yanında hiç kalır. Şuna inanın; Anadolu uyumuyor. Biraz tembel görünür ama, bakmayın.
Mersin’de sizinle konuşmak, sohbet etmek isteyen çok kişi olduğunu, yalnız olmadığınızı bilin. Gelirseniz size tantuni de ısmarlarız…”
Sevgili Gül, 3 sayfalık mektubunu şöyle noktalamış:
“Bu mektubun size ulaşmış olduğunu bilmeyi çok istiyorum.”
Pendik’ten sevgili Cem:
“Son kitabınızı (Düşünüyorum, O Halde Sanığım) babamla birlikte okuduk. Ben de size bir mektup yazmaya karar verdim. Size yapılanlar haksızlık ama, sakın bu yüzden üzülüp umudunuzu yitirmeyin. Çünkü bizim gibi insanlar var. Bizim gibi insanlar var olduğu sürece, bu topraklar karanlığa, cehalete gömülemez. Nefes alıyorsak, umut var demektir.”
İzmir’den, özellikle saat kuleli çok kart aldım. İzmir kartlarının ve mektuplarının iki ortak konusu vardı:
Yeni yılın özgürlük getirmesi, 4 Aralık İzmir Mitingi…
Kimi mektupların ekinde mitingle ilgili yerel yayın organlarında yayımlanmış fotoğraflar vardı.
Sevgili Savaş Turan içten mektubunda şöyle diyor:
“Çok acil bir şekilde, hemen serbest bırakılmanız lazım.”
Satırları okurken gülümsemeden edemedim; yavaş yavaş bıraksalar da olur…
Ankara’dan sevgili sanatçı dostum Ömer, bana bazen kart atmaz! Aralık sonunda art arda 3-4 kartını aldım. Birini paylaşmak isterim; Gökova-Akyaka. Arkasındaki güzel satırlara şöyle başlamış:
“Oktay Akbal’ın yazılarından esinlenerek”.
Akyaka’nın yeşiliyle mavisini çok iyi gösteren kartı hücrenin görünen bir yerine yapıştırdım.
***
2011’in son günlerinde bir de “toplu mektup” aldım.
CHP Beşiktaş İlçe Başkanlığı’ndan bir grup genç, tutukluluğun 1000. gününde “Balbay’a mektup yazalım” diye düşünmüş.
Büyük çoğunluğu elyazısıyla 40 kadar mektup…
Yalçın:
“Sizi daha önce tanıyamamış olmanın üzüntüsüyle ve gençliğimin enerjisiyle selamlıyorum…”
Ümit:
“16 yaşındayım. Yaptıklarınızı canı gönülden destekliyorum.”
Gonca:
“Her gün kızıyorum. Kitap fuarı sensiz tatsızdı. Emin olun, Zulümhane’de yalnız değilsiniz…”
Müge:
“Bizim için en mutlu gün, aramızda olduğunuz gün….”
Hakan:
“Yakında kolluk kuvvetlerinden izin almadan kuşların kanat çırpması yasaktır diye bir yasa çıkaracaklar. Bir tek o kaldı. Ama bizler bu gidişe boyun eğmeyeceğiz. Sizin de kanatlarınız hiç paslanmasın, uçmaya hazır olun….”
Yılbaşı mektuplarından bir teşekkür sütunu oluşturmak istedim. Bir sonraki yılbaşında yüz yüze, omuz omuza olmayı dilerim. Bütün mektup dostlarına bir kez daha teşekkür ederim.
Noktayı, bana postayla düzenli ulaşan Hacıbektaş dergisinin “güzel sözler” sayfasından bir özdeyişle koyalım:
“Kaplumbağa ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebilir.”

Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)