Bir Ülkede Kadınlar Ön Saflarda Mücadele Veriyorlarsa,O Ülkenin Geleceği Karanlık Olamaz


Kadın anadır.

Yardır.

Sevgilidir.

Kadınsız yaşam olmaz. Yurt olmaz. Yuva olmaz.

Mücadele de olmaz.

Çünkü toplumun en çok ezilen, sömürülen, horlanan kesimi onlardır.

Kadının kurtuluşu ülkenin kurtuluşuna, Ortaçağ düşüncesinin ve Ortaçağ kalıntılarının tümüyle yok edilmesine bağlıdır.

Emperyalizmin tümüyle kovulmasına bağlıdır.

Aşiret, tarikat, siyaset ağaları yüzyıllarca bu yoksul halkın ve özellikle kadınlarımızın kanını iliğini sömürdü. Beyinlerini batıl inançlarla, hurafelerle doldurarak, düşünme özgürlüklerini elinden aldı, Demokles’in kılıcı gibi yıllar yılı tepelerinde durdu, göz açtırmadı onlara. Baskıyla, dayakla dilediği gibi kullandı.

Köleleştirdi.

Bu konuda Mustafa Kemal Atatürk şunları söyler:

“Yeni Türkiye, ne zamanı ne de ihtiyacı göz önünde tutmayan Mecelle’nin hükümlerine bağlı kalamaz. En medeni milletler derecesinde hukuki hükümlerimizi de iyileştireceğiz. Yüz sene, beş yüz sene, bin sene evvel yaşayan bir toplum için yapılan kanunlarla, bugünkü toplumları idareye kalkışmak, gaflettir, cehalettir…” (22 Ocak, 1922, Atatürk’ün Bütün Eserleri c.14, 365)

Onun için, uygarlaşmanın, özgürleşmenin önündeki en büyük engel, aşiret, tarikat, siyaset ağaları ve onları destekleyen emperyalist güçlerdir. Türkiye’nin önünü açabilmek için önce bunlardan kurtulmak gerekir.

Şu sıralar, ABD’nin planlayıp yönlendirdiği, “ılımlı İslam” temelinde, bir karşıdevrim süreci yaşıyoruz. Yarı bağımlılıktan, tam bağımlılığa geçtik. Türkiye’yi şeriatçı ülkelerden ayıran laik, çağdaş yapı, yani 1923 devrimi yok edildi. Ülkemiz giderek Atatürk Türkiyesi olmaktan çıktı.

Atatürk’ün kadınlarımıza sağladığı haklar birer birer ellerinden alınıyor.

İş yaşamından, sosyal ortamdan, politikadan uzaklaştırılıyor.

Dışlanıyor.

Dört duvar arasına atılıyor.

Tutsak ediliyor.

Kadınlar da bunun bilincinde. “Erkek egemen toplum” hayatımızda onlar aşağılanmayı, şiddeti, sömürüyü, talanı, açlığı, yoksulluğu kanlarında, canlarında, yüreklerinde, beyinlerinde yaşıyorlar. Bu nedenle onlar artık tüm eylemlerin, direnişlerin ön saflarında yer alıyorlar.

Hidro elektrik Santralleri mücadelesinde onlar vardı.

Altın arayıcılarının börtüsüne böceğine, kurduna kuşuna, bin bir renkli zümrüt yeşilliğine gözünü diktiği Madra dağlarında, KAZ dağlarında onlar vardı.

Tekel direnişinde onlar vardı.

İnsan hakları, özgürlük, vatan, Kemalizm savunmasında onlar var.

Türkiye’de AKP’nin satmadığı, özelleştirmediği bir dereler, ırmaklar kalmıştı, onları da ticaret kaynağı, rant kaynağı görüp, pazarlamaya kalkışınca karşısında Anadolu kadınını buldu.

Köy kadınları, Tortum’a, Çayeli’ne, Artvin’e suları, dereleri kurutmaya gelen makinelerin önlerine attılar kendilerini. Yaşlısı, genci ile… Yaşam kaynaklarının, can damarlarının heba olmasını canlarını siper ederek önlemeye çalıştılar.

Bazılarının kucaklarında bebeleri vardı. Ağlaşıyorlardı…

AKP’nin korku imparatorluğu karşısında pısan, ürken, köşelerine çekilen ya da kahvehanelerde pinekleyen erkeklerden utanmıştım o günlerde…

Kurtuluş Savaşında erkeği ile omuz omuza yedi düvele karşı koyan Kara Fatma’ların, Şerife Bacı’ların Nene Hatun’ların, Senem Ayşe’lerin yüzlercesi, binlercesi bugün aynı yurtseverlikle sömürüye, zulme, şiddete, yobazlığa, emperyalizme karşı çıkmaktadırlar.

Neriman aydın ve Sevgi Erenerol, yıllardan beri Ergenekon’dan tutuklu olan, tutukluluk halleri cezaya dönüşen Kara Fatma’larımızdan sadece ikisi.

Neriman aydın Savunmasında şunları söylüyor.

“Sayın başkan ben insanım. İnsan yaradılışında susmak, kötülüğü iyi saymak, ahlakı inkâr etmek demektir. Olmayan örgütün var olmayan şüphelerinin hesabının sorulduğu hukuk devletinin yargısı huzurunda masum bir insan, bir yurttaş masumiyetini daha nasıl kanıtlar, adalete ulaşabilir bilmiyorum.

Ben kimsenin bostanına girmedim.

Savunmam da mahkemeye ifade ettiğim sözlerim gerçeğin ta kendisidir. Üç sene değil, yüz üç sene de yatırsanız, arasanız benim ve ailemin hayatında hukuka ve insana yakışmayan değil bir suç, kabahat dâhil bulamazsınız. Çünkü yok. Düşmanın bizi hedef yapmasının asıl nedeni, yüksek vatan sevgimizdir, yüksek millet sevgimizdir, yüksek Atatürk sevgimizdir…”

Medya, Sendikalı oldukları için işten atılanların haberleriyle dolup taşıyor her gün…

Ama tümü de söke söke haklarını alıyorlar.

Tekel Direnişinde yanlarında küçücük çocukları ile soğuğa, kara, ayaza aldırmayan analar vardı.

Göztepeli kadın taraftarlar, maça başlama düdüğünün çalması ile birlikte “Gençliğe Hitabe”yi yasaklayan kara düşünceye Atamızın “Gençliğe Hitabesi”ni okuyarak karşı çıktı.

Saadet Partili kadınlar NATO’ya girişimizin 60. yıldönümünde, Taksim Meydanında NATO’yu ve Füze Kalkanını Protesto ettiler.

Her eylemde, her direnişte, her mücadelede kadınlar var. Hem de ön saflarda…

Bir ülkede kadınlar, ön saflarda sömürüye, zulme, pisliklere karşı direniyorlarsa, korkmayın, o ülkenin geleceği karanlık olamaz…

O ülkenin geleceği aydınlıktır…

Ali Eralp

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)