23 Nisan’ı Kutlarken


Ulusal bayramların devlet kurumları içinde dengeyi gözeten, devletin toplumla iç içe olmasını sağlayan bütünleştirici bir özelliği vardı. Her bayram özelliğine en uygun kurumun öncülüğünde genel katılımla kutlanırdı.Ortak akılla çözüm 23 Nisan'ın ruhuna da uygun düşecektir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın ev sahibi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM). 23 Nisan 1920’de açılan Meclis, ilk 3 yıl hiç izin yapmadan çalıştı. Yıldönümlerinin kutlanması da Meclis çatısında çocukların buluşturulmasıyla gelenekselleştirildi.
19 Mayıs 1919 Atatürk’ün Samsun’a çıkışı, tıpkı Cumhuriyet gibi gençliğe emanet edildi. Ev sahipliği de bünyesinde en çok genci barındıran kurum olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na verildi.
30 Ağustos 1922, Kurtuluş Savaşı’nın kesin olarak bizim lehimize döndüğü gün; zafer bayramı. O gün de Türk ordusuna emanet edildi.
Falih Rıfkı Atay şöyle diyor:
“Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.”
***
29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilan edildiği günün bayramı da adı üstünde Cumhurbaşkanlığı’na emanet edildi.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasını bir başlangıç olarak gördü. Modern Türkiye’nin kuruluşunun dönüm noktası da Cumhuriyetin ilanıydı.
Atatürk 29 Ekim 1923 günü önce Halk Fırkası’nı topladı. Burada o günlerin hükümet krizini de çözecek olan kesin önerisini açıkladı; Cumhuriyet rejimini kurmak. Akşam saat 20.30’da Meclis’te Cumhuriyet ilan edildi.
Rıza Soyak Atatürk’ten Hatıralar kitabında şöyle diyor:
“Eğer isteseydi her şey olabilirdi. Mesela istilacılarla birlikte memleketi terk edip giden son Osmanlı padişahının yerine geçmek, kendisi için işten bile değildi. Bu suretle kalan ömrünü, halkın muhabbet ve minnettarlık halesiyle çevrili olarak, büyük bir ihtişam ve rahatlık içinde tamamlayabilirdi. Fakat istemedi. Bu yoldaki teşvik ve tekliflere iltifat etmedi. Çetin, aşılması güç ve bilhassa şahsı için çok büyük tehlikelerle dolu bu yola girmekten çekinmedi.”
Cumhuriyetin ilanından sonraki 15 yıl gerçekten dünya tarihinin sayfaları arasında yer alabilecek ölçekte “bir ulusun yeniden inşası” sürecidir.
Bütün inşanın temelinde ise TBMM var. Atatürk Meclis’in nasıl bir zemin olacağını daha açılmadan bir gün önce, 22 Nisan 1920’de yayımladığı şu genelge ile duyurmuştu:
“23 Nisan’dan itibaren bütün mülki ve askeri makamların ve umum milletin başvuru yeri Büyük Millet Meclisi’dir.”
***
23 Nisan’ın 92. yıldönümünü kutlarken başlıca dileğimiz şu:
Meclis’in ortak paydalarının artması.
Zira son yıllarda ortak paydalar çok azaldı. Bütün partiler açısından şöyle bir bakışı da özetleyebiliriz:
Ne kadar ortak payda, o kadar ortak fayda!
Demokratik ülkelerde Meclis, devletin ve toplumun kalbidir.
İnsan kalbinin damarlarındaki en küçük bir tıkanıklık bile “risk” olarak kabul ediliyor ve çare aranıyor.
Meclis’teki tıkanıklık da insan kalbine benzetilebilir.
Tıkalı olmayan sağlam damarlar, “Tıkalı damarlardan bana ne!” diyemez. Çünkü risk bütün bedenle ilgilidir.
Meclis 92. yıla girerken ilk kez şöyle bir sorunla karşı karşıya:
Tutuklu milletvekilleri!
Önceki yıllarda 3 kez Meclis’in böyle bir sorunu oldu ama, en çok bir ay içinde çözdü.
1950’li yıllarda Mümtaz Faik Fenik ve Osman Bölükbaşı, 2007’de Sebahat Tuncel hapisteyken milletvekili seçildiler, çok kısa sürede serbest kalıp Meclis’e geldiler.
Bugün 8 milletvekili tutuklu ve sorun 10 aydır sürüyor.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)