35 yıl önce


Dün 1 Mayıs haberlerini dinlerken kulağıma çarptı. Kutlamalarda olay çıkabileceğini söyleyen görevlilere, DİSK Genel Başkanı Erol Ekici; 'Devletin olmadığı yerde provokasyon olmaz.' karşılığı vermiş.
Son derece doğru bir tespit. Eğer insanları rahat bıraksalar; orada kavga çıksa bile katliam olmaz.
Bundan 35 yıl önce Taksim'de yaşanan katliamı da oradakiler veya karşıtları değil; devlet içindeki özel devlet yapmıştı.
1 Mayıs 1977'de Töb-Der'li Öğretmenlerle birlikte Taksim'deydim. DİSK'in önderliğinde ve büyük bir coşku içinde kutlamıştık emekçilerin bayramını.
Törenlerin sonlarına doğru Tarlabaşı tarafından gelen Halkın Kurtuluşu takımı, Taksim meydanındaki kalabalığa bir koçbaşı gibi çarptı.
O dalgalanma üzerine; yukarılardan makinelitüfek sesleri gelmeye başladı. Panzerler bu işaretle harekete geçtiler; kalabalığın arasına dalıverdiler.
Kaçışan kalabalık altında kalıp ezilmekten son anda kurtulmuştum.
O gün; bir provokasyonla karşı karşıya olduğumuzu gayet iyi biliyorduk. Bugün o saldırının 1980 darbesinin bir ön ayağı olduğu daha açık görünüyor.
Emekçileri korkutarak, birbirlerine düşürerek; yetmezse darbe yaparak onların haklarını çaldılar.
***
Emekçiler; ezildikçe; kendilerini ezenlere daha çok bağlandılar.
Oylarını da kendilerini ezen iktidarlara verdiler.
Bakın 10 yıl içinde işçilerin haline; gerçeği görün.
Bugün yüzde 90'ı ücretli köle haline getirilen emekçiler; bu zalim düzeni pekiştiren iktidarın yanında duruyor.
Ankara'daki kutlamalar; iktidarın bir gösterisine dönüştürüldü.
Ama son on yılda işçilerin elindeki son hakları da alındı. Şimdi de kıdem tazminatını gasp etmeye uğraşıyor iktidar.
Hak-İş dediğimiz örgüt de bunu kutluyor 1 Mayıs adı altında...
O zaman; ezilmeyi; sömürülmeyi; açlığı da kendisi istiyor.
35 yıl önceki işçi haklarıyla bugünküleri bir karşılaştırın; Türkiye'nin nasıl geriye götürüldüğünü daha iyi anlarsınız.
Yaşasın zenginler ve onlara hizmet eden hükümetler(!)...

ELBETTE O BİLİR
Ey, yüzde 50'ye düşen muhalefet!
Ne konuşuyorsunuz kendi kendinize?
Eğer siyaseti en iyi o biliyorsa...
Millet ona oy veriyorsa...
Sanatını da en iyi o bilir.
Bakar; hemen anlar.
O şey heykel mi ucube mi?
Ucube dediyse; yıkın bunu dediyse, doğru yapmıştır.
Millet de onaylıyor.
Veriyor oyunu ona.
***
Eğer milli irade üstün ise...
Milli iradede onu istiyorsa...
Onun istediği doğrudur...
İstemediği kötüdür, yanlıştır.
Nasıl olsa usta o.
Usta sanat derse sanattır, ucube derse ucubedir.
***
Bir de şu tiyatrocular.
Ergenekoncu mu bunlar nedir?
Arkadaşlar; siz mi bilirsiniz bu tiyatroyu milli irade mi bilir?
Siz milli iradeden üstün müsünüz ey tiyatrocular?
Milli iradeyi temsil eden makam, size; oturun derse oturacaksınız; kalkın, derse kalkacaksınız.
***
Milli irade istiyor...
Onlar da diyor: 'Tükürürüm böyle sanatın içine!'
Kime ne efendim?
Milli irade desteğiyle tükürüyor sanatın içine.
Aslında tüküren o değil...
Milli irade tükürüyor...
Heykeli yıkan da milli irade...
Tiyatroculara bağıran da milli irade...
Diğerleri başlarına kül saçsınlar...
***
Bir de şu Fazıl Say var...
İkide bir ortalığı karıştırıyor.
Piyano çalsa ne olur, çalmasa ne olur?
Milli irade piyano mu istiyor?
Yakında hepinizi bu ülkeden Japonya'ya; Avustralya'ya kovalayacağız.
Milli irade ilahi istiyor çünkü...

MUAZZEZ ERSOY'DAN RİCA
Dinlerken mutlu olduğum birkaç sesten birisi Muazzez Ersoy. TRT'deki programını yakalarsam kaçırmam.
Geçen gece onu izlerken dikkatimi bir konu çekti: Okuduğu o güzelim şarkıların bestekarını anmıyor Muazzez Hanım. Güftecinin adı da yok.
Onun gibi geleneği bilen birisinin bu tutumu beni üzdü.
Rica ediyorum kendisinden. Okuduğu şarkıların bestekarının, güftecisinin adını ansın ve mutlaka şarkının makamını da söylesin. Böylece, atalarımıza olan saygımızı göstermekte gençlere de örnek olsun.

Rıza Zelyut
Güneş

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)