Ana baba günü


Önceki cumartesi gecesi Fenerbahçe-Galatasaray maçı öncesinde ve sonrasında yaşananlar İstanbul’a ve özellikle Kadıköy ve çevresini cehenneme çevirdi. Olanları, olaylara müdahale etmek ve “biber gazı” sıkmak zorunda kalan polislerin sırtına yüklemek kolaycılık ve haksızlıktır. Özellikle birkısım Fenerbahçeli fanatiklerin ve holiganların yaptıkları, saldırmaları mazur görülecek gibi değildi. Çoğu 18 yaşın altındaki bu gençler neden, hangi ruh haleti içerisinde polis ve itfaiye araçlarını tahrip ettiler ve düşmana saldırırcasına döner bıçaklarını salladılar?..

***

Spor, futbol rekabet demek. Ama spor aynı zamanda “centilmenlik” de demek. Bizim kültürümüzde, düşmanla dövüşürken bile asalet vardı, yazılı olmayan kurallar vardı. Milli sporumuz güreşte de. Yabancı ülkelerde de hele son yıllarda, şiddet olayları ve fanatiklerin azgınlıkları artıyor. Ama bizdeki kadar değil. Acaba neden?..
Spor tarihimizde arbedeli, olaylı karşılaşmalar olmuştu. Taraftar ayaklanmıştı. 1937 temmuzunda İstanbul’da oynanan Galatasaray-Ateş Güneş maçında Galatasaraylı taraftarlar sahaya kulüplerine ihanetle suçladıkları Güneşlileri protesto etmek için “ayva” atmışlardı ve bu müessif bir hadise olarak tarihe geçmişti.
Tribün terbiyesi de bir başkaydı. Bir maçın ertesinde gazetedeki haberde “Müessif bir hadise oldu. Seyirciler hakeme yuh çektiler” diye yazıldığı hatırımdadır. Daha sonra “o yuhlar” galiz oldu! Evet, acaba neden?
Maçın ertesi yani 13 Mayıs Pazar “Analar Günü” idi. 17 Haziran Pazar günü de “Babalar Günü” var. Ancak ülkemizde deliye her gün bayram; “Ana-baba günü” ! Her gün her yerde şiddet, çatışma, tartışma ve en azından atışma var.
Bu durumların sebebini herhalde sosyologlar, psikologlar ve toplum bilimciler araştırmalı. Değerli, rahmetli toplum psikologu Muzaffer Şerif hayatta olsaydı, muhakkak bir teşhiste bulunurdu. Terör konusundaki şiddeti ve artan dozlarını araştırmak da siyaset bilimcilerin işi...

***

Fakat son yıllarda sporda ve özellikle futbolda azgınlıkların, genel ortamın eseri olduğu inkar edilemez. Birkaç yıldır genel bir şiddet-hiddet ikliminde yaşamaktayız. Terörde öyle, siyasette böyle. Hiddet şiddeti, küfür küfürü getiriyor. Siyaset şimdiye kadar hiç bu kadar şiddetlenmemişti. Başbakanlar rakiplerine ağır sözler söyleseler de açıkça küfür etmezlerdi. Cinaslı ve imalı konuşurlardı. Bir Bakanın muhalifi için; “Çok kızdım. Neredeyse münasebetsiz diyeceğim” demesi meşhurdur. Belki abartma-yakıştırma ama bir diğeri de “Sen Nehri” diyemez, “Siz Nehri” dermiş!..
Eski Başbakanlardan Recep Peker, muhalefetteki Adnan Menderes’e “psikopat” der gibi olmuştu da Demokrat’ların Meclis’i terk etmeleri üzerine meydana gelen siyasi krizi yatıştırmak Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye düşmüştü.
Başbakan Erdoğan sadece muhalefete değil Bekir Coşkun gibi gazetecilere Kasımpaşalı gibi sövüyor. Ülkedeki bu “havanın” solfej anahtarı onda... “Tonmayster” o!

***

Bir anekdot: Ağabeyim Gündüz, Galatasaray’ın ünlü santrforlarındandı. O yüzden ben Galatasaraylıyım, fakat sporla ve de futbolla pek iştigal etmedim. Ama Galatasaray’ın şampiyon olması beni çok sevindirdi. Yassıada’ya tıkılırken ada komutanı serzeniş etmişti; “Neden sen de futbolcu olmadın” diye. Yeri gelmişken rahmetli babaannemin futboldaki fanatikliğini anlatmalıyım: Onu Gündüz’ün oynadığı bir maça götürmüşler. Tribünde birisi Gündüz’e yuh çekince, Çerkez ninem de “torunuma nasıl yuh çekersin” diye az
kalsın adamı şemsiyesi ile dövecekmiş.

Altemur Kılıç
Yeniçağ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)