Bekir Coşkun için muhtıra veren ordu, Uludere için hâlâ susuyor!

Başbakan bir anda Ordu’nun sözcüsü oldu.

Askerin uğradığı hakaretlerden söz ediyor, kahraman ordumuza bu yapılanın haksızlık olduğunu söylüyor, CHP’yi suçluyor, “tahrik edemeyince tahkir ediyorlar” diyor.

Oysa son beş yıldır özellikle yandaş medyada ordu için akla hayale gelmeyen hakaretler, aşağılamalar, küfürler yayınlanıyor. Nedense Başbakan bunların hiçbirine tepki göstermedi bugüne kadar.

Ne zaman ki Bekir Coşkun yazı dilinde “metafor” olarak adlandırılan, eski deyimiyle bir “hiciv” yazısı yazdı, Başbakan’ın suskunluğu bitti.

Gerçi bu tutum sadece Başbakan’la sınırlı değil.

Türk Silahlı Kuvvetleri de 5 yıldır kendisine yönelik hakaret ve aşağılamaların hiçbirine tepki göstermedi.

Tek açıklama bile yapmadı.

Kolay değil tabii.

Eleştiri, hakaret ve aşağılamalar iktidar yanlısı kalemlerden gelince askerin de eli kolu bağlanıyor hâliyle.

Korkmak ayıp değil.

Oysa eleştiri, (hadi hiciv adı altında hakaret diyelim de haksızlık olmasın) iktidar çevrelerinden gelmeyince asker de harekete geçmeyi bildi ama. Muhtırayı dayayıverdi Bekir Coşkun’un gözüne. Çünkü nasıl olsa bir yaptırımı yok.

Başbakan da destek verince, keyifler pek hoş olmuştur.

Buna karşın aynı ordu, herkesin gözü önünde yaşanan Uludere olayı ile ilgili hâlâ bir açıklama yapmıyor.

Dün Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi bir yazı yazdı. Bugüne kadar verdiği haberlerin doğru çıktığını gördüğüm Selvi, Uludere olayında sorumlu kişinin Genelkurmay Komuta Kontrol Daire Başkanı Tuğgeneral Salim Cüneyt Kavuncu olduğunu ve operasyondan hemen sonra istifa ettiğini yazdı.

Bu kez haberin “tam doğru” olduğundan kuşku duyuyorum. Sanki bir “günah keçisi” bulup işten sıyrılmaya çalışılıyor gibi geldi bana.

Nedeni basit; Uludere olayı bir gizli operasyon değil. Her şey ortada.

Basit sorular sormuştum. Hem de bir kaç kez yayınladım bunları

1- Uludere istihbaratı kimden geldi?

2- İstihbarat nerede değerlendirildi ve ciddiye alındı?

3- Vur emrini kim verdi?

Hepsinin cevabı açık ve net olmalı. İşin gizlisi saklısı yok, ama aradan 5.5 ay geçti bu basit sorulara cevap veren de yok.

Şimdi ortaya bir tuğgeneralin adı atılıyor.

Operasyon gizli değil ki, eğer o tuğgeneralin bir suçu varsa zaten ilk günden biliniyor.

Şimdi gazeteci aracılığı ile “sızdırma haber” yapılmasının bir anlamı olmaz.

Abdülkadir Selvi alınmasın ama, tuğgeneral hikâyesi bana inandırıcı gelmiyor.

O gün Uludere’de içinde sadece “insan” olan bir hedef için vur emri verildi. Yani “idam kararı” alındı.

Böyle bir kararı “istihbaratıma çok güveniyorum” diyen bir tuğgeneral tek başına karar veremez. Ordunun hiçbir makamındaki kişi tek başına “öldürme” kararı alacak yetkiye sahip olamayacağı gibi hukuken ve vicdanen de bunu yapamaz.

Genelkurmay, Bekir Coşkun’a cevap yetiştireceğim diye itibarını daha da sarsacağına Uludere olayının gerçeğini artık kamuoyuna açıklamalı.

*****


Bu milletin adı ne?

Başbakan Erdoğan’ın “Tek devlet, tek bayrak, tek millet, tek din” demesi hayli gürültü koparmıştı.

Başbakan da bir süre sonra açıklama yaparak “dilim sürçtü, dil değil vatan diyecektim” demişti.

Gerçi dil sürçmesinin anlamı mı değişti bilemiyorum, çünkü Başbakan “dil demiyorum, din diyorum” diye bir gün sonra söylediklerinin altını çizmişti. Dil sürçmesinde altını çizmek olmaz ki, yanlış söylersin o kadar.

Neyse, Başbakan düzelttiğine göre “hayır böyle söylediniz” diye üzerine gidecek hâlimiz yok tabii. Yanlıştan dönülmesi de bir erdemdir, bunu da bilmek gerek.

Ama o sözlerinde merak edilen bir başka konu var.

Hafta sonu İzmir’de Cumhuriyet Okurları‘nın konuğu idim. Çok sayıda CUMOK üyesi ile Eşrefpaşa’daki Öğretmen Evi’nde 2 saati aşkın sohbet ettim.

Sohbete katılanlardan biri “Başbakan’ın sözlerinde çok merak ettiğim bir nokta var” dedi ve sordu “Sayın Erdoğan tek milletten söz ediyor. Acaba bu milletin bir adı var mı?”

Ne öğrenmek istediğini elbette anladık ama o yine de açıklama yaptı: “Çünkü Başbakan ısrarla Türkiyeli olmaktan söz ediyor, Türk olmayı da alt gruplardan biri olarak belirtiyor. Bu durumda ‘tek millet’ bu alt gruplardan biri mi oluyor yoksa başka bi şey mi?”

*****


CHP İstanbul’da başardı

CHP’nin İstanbul İl Kongresi’nde kazanan aday Genel Merkez’in de desteklediği Oğuz Kaan Salıcı oldu. Ama bana göre daha çok CHP kazandı.

Öncelikle şunu söyleyeyim; Genel Merkez’in görevlendirdiği birkaç milletvekili ile Salıcı lehine yoğun propaganda yapması parti içi ilişkiler adına yanlış değildi elbette, ama bunun Kılıçdaroğlu’nun “Hiçbir şekilde karışmayacağım” demesine rağmen yapılması şık olmadı.

Buna karşı, çarşaf liste uygulamasına gidilmesi, kongre sırasında birbirine rakip olarak giren grupların demokratik ahlak ve disipline sonuna kadar uyması, aday olan iki kişinin de tartışılmaz kalitesi CHP için bir umut ışığı olmuştur.

Salıcı, CHP’de çok genç yaşta başladığı (şimdi de genç tabii ki) siyasette başarılı adımlar attı. Atanmasına rağmen CHP İstanbul örgütüne bir hareket getirdi. Şimdi artık “seçilmiş” bir başkan olarak CHP’ye İstanbul’da çok olumlu katkılar yapacağına inanıyorum.

Ali Özcan ise siyasi deneyimini, demokrasiye inancını ve partisine bağlılığını bu yarışta bütün ağırbaşlılığı ile yine sergiledi. Özcan’ı seçim kaybetmiş olarak görmüyor hiçbir CHP’li. Tam tersine, onun bundan sonra çok daha azimle çalışacağına inanıyor.

*****


Maçtan yazılmayanlar

Büyük finalin yankıları sürüyor. Korkarım çok uzun yıllar da sürecek. Şike davası adı altında başlatılan operasyonun bir sonucu bu. Yüzyıllık rekabetler husumete dönüştürüldü. Hep yazdım, söyledim ama fanatizm ağır basınca hep birlikte çaresiz kalıyoruz.

Maçtan sonra çıkan olaylar çok vahim. Açıkçası bir Fenerbahçeli olarak utandım. Bunlar olmamalıydı.

Ancak, polisin buradaki ‘katkı’sını görmemek de olmaz. Özellikle medyada pek yazılmayan bazı ayrıntılar var.

Örneğin bir cemaatin adı çok sık anılıyor. Neden? Fenerbahçe taraftarı bir cemaat aleyhine sloganlar atıyor. Neden? Bu cemaate yakın medya organları ısrarla maçtan sonraki olaylarda sadece Fenerbahçe’yi suçluyor. Neden? Gaz bombaları atılırken bazı polislerin bir cemaatin adını anarak Fenerbahçelilere küfürler ettiği duyuluyor. Neden?

Bir gazeteci maçtan sonra cemaati suçlayan bir tweet attığı için işine son veriliyor. Neden?

Kısacası, Fenerbahçe ile cemaat arasında olan nedir? Medyaya fazla yansımayan bu olayın arkasında ne var?


Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)