Sanatsız kupkuru bir topluma doğru…


Şehir Tiyatroları özelleştirilemez. Çünkü satın alan olmaz.
Ancak kapatılır.
98 yıldır İstanbul Belediyesi tarafından yaşatılan bu kültür kurumu, Başbakan’ın hışmına uğradı.
Anlaşılan onun emriyle de tarihe karışacak.
Şehir Tiyatroları, Darülbedayi adı ile İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Doktor Cemil Topuzlu tarafından 1914 yılında konservetuar olarak kuruldu.
Darülbedayi, Güzel Sanatlar Evi demek.
Cemil Topuzlu doktor. Uzmanlığı Hariciye.
Cerrahlık uzmanlığını Paris’te aldı.
Türkiye’ye döndükten sonra Gülhane’deki hastanenin başhekimliğine getirildi.
Kısa sürede hastaneyi derleyip toparladı ve Paris’te öğrendiği hijyenik kuralları uygulamaya koydu.
Bu olağanüstü başarısı sarayın dikkatini çekti ve Cemil Topuzlu’nun İstanbul’da temizliği sağlaması için Padişah tarafından kentin Şehreminliği görevine getirildi.
Cemil Bey kısa zamanda İstanbul’u temiz kente dönüştürdü.
Örneğin Gülhane gölgesindeki mezbeleliği Avrupa kentlerindeki parklar gibi modern bir kent bahçesine çevirdi.
Cemil Bey yine Paris’te gördüğü, devamlı temsiller veren tiyatrolar gibi bir tiyatro kurmayı amaçlıyordu.
Bunun için 1914 yılında Darülbedayi’yi (Güzel Sanatlar Evi) kurdu.
Darülbedayi 1916 yılından itibaren sürekli temsiller vermeye başladı.
Artık İstanbul’un da modern bir tiyatrosu olmuştu.
Ertuğrul Muhsin (Modern Türk Tiyatrosu’nun kurucusudur), Behzat Butak, Muvahhit, Raşit Rıza, Galip Arcan, Sadi, Bedia, Neyyire Ertuğrul Darülbedayi’nin ilk yetişen sanatçıları oldu.
1931 yılında Darülbedayi’nin adı ve statüsü değiştirildi ve Belediye’ye bağlandı. Adı Şehir Tiyatroları oldu.
O gün bugündür İstanbul Şehir Tiyatroları aralıksız oyunlar oynamaktadır.
Başbakan Erdoğan’dan önce hiçbir Başbakan Şehir Tiyatroları’nı özelleştirmeyi aklına bile getirmedi.
İstanbul Belediyesi parasal açıdan çok zor durumda olduğu dönemlerde bile Şehir Tiyatroları’nı özelleştirmeyi, kapatmayı düşünmedi.
***
Ben ve benim gibi pek çok İstanbul’lu tiyatroyu ilk kez Şehir Tiyatroları’nda izledik.
Şehir Tiyatrosu benim çocukluğumda Tepebaşı’nda küçük ama çok özel bir binadaydı. Sonra o bina yandı.
Şimdi yerinde yeller esiyor. Aynı yerde otopark ve TRT’nin kullandığı bina yer alıyor.
Daha sonra son zamanlarda yıkılması için can atılan Emek Sineması’nın hemen yanında Yeni Komedi adıyla bir salon yapıldı.
Tepebaşındaki o güzelim tiyatro da Dram Tiyatrosu oldu.
Opera da orada oynanırdı. Bu iki salonda harika oyunlan, operalar izledik.
Daha sonraki yıllarda Muhsin Ertuğrul tiyatroyu yaymak için semt tiyatrolarını kurdu.
Şehir Tiyatroları Kadıköy, Üsküdar, Fatih, Kocamustafapaşa gibi semtlerde oyunlar oynamaya başladı.
Böylece tiyatro halkın ayağına götürülmüş oldu.
Yaz aylarında oyunlar Gülhane Parkı’nda kurulan açıkhava tiyatrolarında sürerdi.
Paramız olmadığı için tiyatronun kapısında dikilir oyunları izlemeye çalışırdık. Zaman zaman sahnedeki oyuncular konsantrasyonları bozulmasın diye kapıyı kapattırırlardı.
Oyunu seyretmemiz yarım kalırdı. Kahrolurduk.
Muhsin Bey’in bütün çabası öğrencilerin ve halkın tiyatroya gelmesini sağlamaktı. Onun için öğrenci biletini bir lira yapmıştı. Arkadaşlarla hemen her oyuna giderdik.
Şan Sineması’nda da pazar günleri saat 11.00′de klasik konserler olurdu. Oranın da devamlı izleyicisiydik.
O zamanlar Türkiye’nin ve İstanbul Belediyesi’nin olanakları bugünlere göre çok daha kıttı.
Ama hem devlet, hem İstanbul Belediyesi sanatın üstüne titrerdi.
Ben hiçbir Başbakan’ın sanatçıları azarladığını, onlara öfkeyle bağırdığını, özelleştirmekle tehdit ettiğini duymadım.
Şimdi bunlara tanık oluyoruz.
Bülent Arınç, Şehir Tiyatroları’nın özelleştirimesi çalışmalarının başladığını Türk Halkına müjdeledi.
Devlet Tiyatroları’nı da aynı son bekliyor.
Ondan sonra sırada operalar, baleler, orkestralar, kent heykelleri var.
Sanırım farkındasınız, sanatsız bir topluma doğru hızla sürükleniyoruz.

Tufan Türenç

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)