Türkiye'de Örtülü Savaş


PROF. DR ZEKARİYA BEYAZ’A GÖRE:

Türkiye’de yıllardan beri devam eden, örtülü savaşın yani dar-ı harp cihadının, gerçekte nasıl bir iktidar, menfaat ve zulüm cihadı ve savaşı olduğunu daha iyi anlayabilmek için, tarihteki gerçek din cihadı ile din kisvesine bürünen iktidar ve menfaat cihatlarından kısaca söz etmekte yarar görüyoruz…

Peygamberlerden sonra gelen dindarlar arasından bir bölüm, tarihin her döneminde dinlerini menfaat aracı olarak kullanmışlar ve din kisvesine bürünmüş siyasi iktidar ve çeşitli menfaatler edinme amaçlı, çok sayıda sözde din cihadı, hatta kanlı savaşlar yapmışlardır.

Dinlerini menfaat ve kavga aracı yapanların en önemli yöntemleri öncelikle mücadele etmek istedikleri kimselere ve kurumlara ‘Dinden çıkmışlar ve kafir olmuşlar’ gibi suçlamalar ve iftiralar yapmalarıdır.

Çünkü önce dinsizlikle suçlayacaklar, sonra onları güya dinin emri olarak ezecekler ve mallarına mülklerine ganimet olarak el koyacaklardır. Tabi asıl amaçları ezme ve el koymadır. Dinsizlik suçlaması sadece bir iftiradır.

Tarihte ve günümüzde, ayni dinin farklı mezhepleri ve inanç grupları arasında da din kisvesine bürünmüş birçok menfaat savaşı meydana gelmiştir.

Bu savaşlarda ayni yöntemi görmekteyiz:
Taraflar öncelikle birbirini dinin dışına çıkmakla, kafir olmakla suçlamakta, o nedenle onlara karşı savaş açarak dine hizmet ettiklerini ilan etmektedirler.

Halbuki iki tarafta ayni dinin mensuplarıdırlar.
Ancak mutlaka taraflar arasında büyük menfaat çatışması bulunmaktadır. Şu var ki o menfaat çatışması öne çıkarılmamakta, onun yerine karşı tarafın dinden çıktığı, kafir oldukları o nedenle de onlarla savaşmanın Allah emri olduğu iddiası ileri sürülmekte ve ilan edilmektedir.

Çünkü dindar halk kitlelerini bu türlü bir dini iddia ile daha kolay kazanmak ve askerlerini savaş meydanlarına sürmek daha kolay olmaktadır. Tarihte bu yöntem birçok defa kullanılmış ve başarılı olmuştur.

Bütün savaşlarda ayni mekanizma işlemiştir.
Örtülü niyetlerde maddi ve manevi menfaatler esas alınmış, ancak halk tabakalarına savaşılmak istenen karşı tarafın dinden çıktığı ve gavur olduğu suçlamaları öne sürülmüş ve sonra bu gavurlara karşı savaşmanın dinin emri olduğu ve büyük sevap olduğu ilan edilmiştir.

Sade vatandaşlar ve askerler bu türlü dini telkinlerle tatmin edilmişler ve düşmanın karşısında yer almışlardır.

İşte bugün de Türkiye’de ayni yöntemlerle dar-ı harp cihadı ve örtülü savaş yapılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve onu benimseyenleri gavur ilan eden birtakım sahtekar dindarlar, devletimize ve Müslüman milletimize karşı gizli ve sinsi bir savaş yapıyorlar. Bunun adına da dar-ı harp cihadı diyorlar. Gerçekte ise dar-ı harpçilik cihat değil, kesin cinayettir.

İslâm Allah tarafından bildirilen ve Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen ilahi hükümlerdir. Bu ilahi hükümler içinde, ne Müslümanlara karşı yapılan dar-ı harpçiliğin, ne de örtülü savaşçılığın söz konusu iddialarını ve icraatlarını bulmak mümkün değildir.

Mesela, örtülü savaşçılar önce Müslüman Türklerin devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni gavur sayıyorlar sonra o devleti benimseyen ve ona itaat edene Müslümanları da gavur kabul ediyorlar.

Ondan sonra bu kafir devlete ve onu benimseyen kafir millete karşı cihat açma yani savaş açma kararı alıyorlar.

Ancak savaş yapmaya güçleri yetmediği için gizli ve örtülü bir savaş yapmaya karar veriyorlar.

O halde bu gavur devlete ve gavur millete her türlü kötülüğü yapmak da bir cihattır. Bunların mallarını almak da, çalmak da helaldir ganimettir diyorlar…

Hemen açıklayalım:

Bu iddiaların hiçbirinin delili ve dayanağı yoktur ve bu tür tutarsız ve toptancı iddiaların İslâm’da hiçbir gerçeklik değeri yoktur. ‘Türkiye’de Örtülü Savaş – Prof. Dr.Zekeriya BEYAZ- Destek Yayınları)

İSLAMCI YAZAR İHSAN ELİAÇIK’A GÖRE:

“Türkiye’yi AKP ve Gülen cemaati yönetiyor.
Birinin siyasal diğerinin dinsel gücü var.
İkisi de paylaşım kavgasına giriyor.
Bunlar zulmedeceklerdir.
Muhaliflerini tasfiye edip devleti ele geçireceklerdir.
Muhaliflerin tasfiye ettiği devleti ele geçireceklerdir.
Sonra da diktatör olacaklardır.
Peki bu dünya kaç diktatör gördü?
Bunların sonları tarih sayfalarında ortadadır.
Bunlar yoldan çıktı.
İktidar gücü bunları bozdu.
Halka anlatacağız bunları.
Ferman padişahınsa dağlar bizimdir
(….)
Camiler Osmanlı İmparatorlunun simgesi değerlerdir.
Mimari değeri vardır sadece bana göre.
Bunlar aslında İmparator tapınaklarıdır.
Burada halk itaate alıştırılır.
Camiler bir sosyal adalet merkezi haline gelmelidir.
‘Cem evleri ibadethane değildir’ diyorlar.
Peki camiler ibadethanemi ki, ‘Cem evleri ibadet hane değildir’ diyorsunuz.
Camiler ibadethane değil tapınak merkezidir.
Camilerde ibadet edilmiyor ki, Devletin halka itaat etmesi için kullanılan bir yer olmuş camiler
Peygamber zamanında camiler eğitim öğretim, dayanışma merkeziydi.
Şimdi sadece ritüel (ayin) icra ediliyor.
Herkes somurtuyor, yatıyor, kalkıyor ve dağılıyorlar…”
İhsan ELİAÇIK (İslâmcı yazar)- Yurt Gazetesi 30 Nisan 2012

SONUÇ:

Yukarıda Müslümanlık konusunda uzman iki değerli şahsiyetin açıklamalarını (görüşlerini) okudunuz.

Gördünüz ki her iki önemli şahsiyet son derece çarpıcı, düşündürücü ve ibret alınacak açıklamalar yaparak toplumu uyarmayı yeğlemişler.

Peki bunları neden bugünkü yazımız konusu yaptık?

Hemen belirtelim:

Günümüzde artık, siyasetin ve ülke yönetiminin üst noktalarında, neredeyse her gün sadece “din” konuşuluyor.

Din tam anlamıyla siyasi rantın malzemesi haline gelmiş durumda.

Ülkedeki ekonomik daralma, gelir dağılımında ki eşitsizlik, eğitimdeki yozlaşma, hukukta, adalette ve yargıda yaşanan dramlar, büyük yolsuzluk iddialarına yönelik yaşananlar, komşu devletlerle içine girilen çıkmazlar ve başarısız dış politika süreci heyula gibi dururken;

Tutarlı tutarsız, camilerden, camilerin kapatılmasından, dindar ve kindar gençlikten bol bol söz edilerek, dikkatler başka yönlere çekilmeye çalışılıyor…

Kur’an’ı Kerim’in evlerde, işlemeli bez kılıflar içinde nasıl duvarlara asıldığı, dindarlık kanıtı olarak gazetelerde büyük resimler halinde yayınlanıyor…

Halka, topluma yönelik konuşmalarda, kürsüde ki ülke yöneticisi konuşmacılara Kur’an’ı Kerim uzatılıyor, öpülüp alınlara değdirilerek tam anlamıyla dinsel şovlar yapılıyor…

Bütün bunların sonucu; toplum, bireyler ne yazık ki, tehlikeli biçimde “din” üzerinden kamplara ayrılıyor ve toplumsal bölünmenin talihsiz sonu hazırlanıyor…

Özellikle son aylarda daha doğrusu son birkaç yılda, “din”; mevcut iktidarın adeta can yeleği oldu…

İnsanımızın dinsel hassasiyeti gözetilerek, din üzerinden siyasi propaganda yapmak; siyasi rant ve propaganda açısından prim yaptığından, böyle bir üslup iktidarın vazgeçemeyeceği koz haline gelmiş durumda.

Bu gidiş belli ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin, laik rejimin, Atatürk ilke ve devrimlerinin hızla ortadan kaldırılması için, start verilmiş acil bir projenin
Adım adım hayata geçmesidir…


BURHAN ÖZBEY

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)