12 Haziran’ın Yıldönümünde Çağrı...



12 Haziran seçimlerinin yıldönümü yaklaşıyor. Olağanüstü dalgalanmalarla geçen bir yıla parlamenter sistemin kalbi Meclis açısından baktığımızda, tablo şu:

Milli irade hâlâ tutuklu.

550 üyeli Meclis’in 8 üyesi hapishanede.

Araştırabildiğim kadarıyla dünyada böyle bir örnek yok. Türkiye’de de ilk kez yaşanıyor. Geçmişteki tek tek örneklerin tümü milletvekillerinin özgürlükleriyle sonuçlandı.

1950’de Mümtaz Faik Fenik, 1957’de Osman Bölükbaşı, 2007’de Sabahat Tuncel hapisteyken milletvekili seçildiler. Mahkemeler milli iradeye saygı gösterip seçimden kısa bir süre sonra serbest bıraktı.

Kaldı ki, hukukun kaynaklarından biri de halktır.

Bu, evrensel hukuk açısından da kabul görmüş bir gerçektir.

***

Bir yıldır devam eden tartışmanın hukuki ve siyasal boyutunu kısaca özetleyelim:

- 12 Haziran 2011’de yapılan seçimlerin ardından mahkemeler haziran ayının 3. haftasında art arda, seçilen 8 tutuklu milletvekili için ret kararı verdi.

- Meclis’in 1 Ekim’de açılmasıyla birlikte tutuklu milletvekillerinin “devamsızlık” durumu gündeme geldi. Yasaya göre 5 oturum mazeretsiz olarak genel kurul çalışmalarına katılmayan milletvekilinin vekilliğinin düşmesi gerekiyordu. Meclis tutukluluk halini “geçerli mazeret” saydı.

- Bu karar milletvekillerinin bir anlamda “Meclis’in içinde sayılması” olarak yorumlandı. Devamında sosyal hakları verildi.

- 2012 yılı başında da Meclis Başkanlık Divanı’nın kararı, Sayıştay’ın “olur” değerlendirmesiyle özlük hakları verildi.

- Bu adımların ardından, mahkemelerin tutukluluğun devamında ısrar etmesi de dikkate alınarak Meclis’te bir yasa çalışması gündeme geldi. Nisan ayının son haftasında CHP, MHP ve BDP yapılacak yasa değişikliğinde anlaştı.

- Ortak bir iklimin yakalandığı düşüncesiyle Cumhurbaşkanı da “Tutuklu milletvekillerinin yeri Meclis’tir” açıklaması yaptı.

- Mayıs ayının ilk haftasında AKP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada, muhalefetin ortak önerisinin kabul edilmediği duyuruldu. Gerekçe olarak da şu gösterildi: “Biz anket yaptık, halkın yüzde 60’ı tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmasını istemiyor.”

- Bütün bunların ardından sorunun başlıca ev sahibi Meclis Başkanı, “Artık benim yapacağım bir şey kalmadı” dedi.

Özet bu...

Salt bu tabloya bakan şöyle düşünür:

Demek ki Türkiye’de bir yasa değişikliği yapmak için aylarca düşünülüyor, Meclis’te genel bir mutabakat aranıyor. O da yetmiyor, 2-3 bin kişilik anketlerle de olsa halka soruluyor. Halk onay vermezse, yasa değişikliği rafa kalkıyor!

Herkes biliyor ki gerçek bu değil.

Sadece MİT Yasası’ndaki değişiklik hızı ile 4+4+4’teki değişiklik inadını anımsatmak yeter.

***

Gelinen noktada ne yapmalı?

Benim bir çağrım var:

Gelin, seçimlerin birinci yılını milli iradeye saygı haftası ilan edelim.

Gelin, 2-3 bin kişilik anketlere karşılık, başta milletvekillerinin seçildiği bölgeler olmak üzere tüm Türkiye’de gerçek bir “irade beyanı” ortaya koyalım.

Çağımıza iletişim çağı adını veriyoruz. Gerçekten de hızla gelişen iletişim araçları demokrasinin içeriğine yeni anlamlar ekliyor... İletişim çağı artık katılım çağına evriliyor.

Gelin katılım çağıyla milli iradeyi buluşturalım. Sosyal medyadan bir sosyal toplum çıkaralım.

Gelin CHP Genel Merkezi’nin seçimlerin birinci yılı çerçevesindeki etkinliklerini toplumsal katılımla çoğaltalım, halkın milli iradeye sahip çıktığını ortaya koyan renkli eylemlerle anlatımı zenginleştirelim.

Gelin milli iradeye sahip çıkmayı, demokrasi, çağdaş toplum, kadınıyla erkeğiyle insana saygı, özgürlük ve adalet istemleriyle bütünleştirelim.

Çok şey istiyorsam...

Heyecanıma verin!


Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)