Başbakan "bekçi köpeği" ile "kucak köpeği" arasındaki farkı biliyor mu


Baştan belirteyim; Ertuğrul Özkök benim indimde Türk basınının gelmiş geçmiş en devrimci ve en etkin yöneticilerinden birisidir. Yazılı basına yepyeni bir çığır açmıştır. Ona sataşarak dikkat çekmeye çalışan çaylaklardan hep tiksindim. Ama, bu yazıda dünkü yazısına itiraz etmek istiyorum.

Ertuğrul Özkök Başbakan’ın 28 Şubat’ta askere arka çıkan köşe yazarlarına “tasmalı köpek” diyerek hakaret etmesinin ardından bu söze tepki veren tek Hürriyet yazarı oldu. Bu açıdan kendisini kutlarım.
Ama, galiba Başbakan ile Ertuğrul Özkök’ün kast ettiği “köpekler” farklı “köpekler”!

***

Özkök dün köşesinde yayınladığı “Köpek Olduğumu İspatlayabilirim” başlıklı yazısında:

“Gazeteciler için ‘gerçeğin bekçi köpekleri’ derler. Bu havalı cümle, ne zaman birileri gerçeklerin üzerini örtmeye kalksa, gazetecilerin toplumu alarma geçirdikleri savına dayanır....Evet, gazeteciler, gelecek tehlikeyi haber verme duyusuna ve görevine sahiptir.Tehlikeyi görünce de bağırmaya başlarlar....”, diyor. (Hürriyet-30.05.2012)

Yazısını da şu can alıcı cümle ile tamamlıyor: “Evet ben bir tarassut köpeğiyim. Gelen ağır tehlikeyi de görüyorum. “Öyleyse niye bağırıp haber vermiyorsun kardeşim” diyeceksiniz. Allah kahretsin... Faranjit... Faranjit...Bağırıyorum ama bir türlü sesim çıkmıyor...(ibid)

***

Evet doğrudur. Medyanın en şerefli görevine “bekçi köpeği gazeteciliği” (watchdog journalism) denir. Bu tür gazeteciliğin ne olduğunu bir öğrencinin “Medya ve Politika” dersinde sınav sorusuna verdiği cevapta da arayabiliriz:

“Bence bu kriter medyanın en önemli kriterlerinden birisidir. Görev, diğer gazetelerin bir şekilde aktaramadığı hükümet eylemleri hakkında kamuyu haberdar etmek ve uyarmak prensibine dayanır.”
“Bekçi köpeği gazeteciliği” iktidar veya güçlünün pervasız eylemleri arasından başkasının yazamadığını yazma gücüdür.

Başbakan’ın hakaretinde can alıcı vurgu “tasma”dır.

“Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk.”

Halbuki, hepimiz biliriz ki, bekçi köpeğine tasma takıl(a)maz. Tasmalı bekçi köpeği olmaz. Aksi halde köpek görevini ifa edemez.

Peki, takılırsa ne olur? Onun da medya literatüründe yeri var:

“Kucak köpeği gazeteciliği” (lapdog journalism) yapılmış olunur!

Yine başarılı öğrencnin sınav kağıdına baş vuralım:

“Kucak köpeği gazeteciliği bekçi köpeği gazeteciliğinin tersidir. Onların hükümete özel bir sempati duyduğunu hemen anlarsınız.”

Evet, gazeteciler “köpek” sözcüğü ile tanımlanabilirler. Ama, fark yaratan “faranjit” olmak değildir.
Mesele, “bekçi köpeği” veya “kucak köpeği” olma tercihidir!
Hepimiz biliyoruz ki, Başbakan bazılarımızdan “asker tasması”nı çıkardı ama galiba onlara “Erdoğan tasması”nı taktı. (Katiyen Özkök’ü kast etmiyorum, onun başına gelenlerin bizzat şahidiyim.)

***

Ben neyi özlüyorum?

2008 yılının eylül ayında Başbakan Aydın Doğan’a: “Senin maaşlı köşe yazarların, silahşorların var... Benim yok” demişti. O zaman Hürriyet’te çalışan hemen herkes bu söze çok ama çok kızmıştık. Hepimiz bir şeyler yazmıştık. Ben sadece 2 örnek vereyim:

“Bir başbakan olarak, frenleri boşalmış bir kamyon gibi davranamazsın...Sözünün nereye gittiğini bilerek konuşmalısın...Söyler misin? ‘Senin maaşlı köşe yazarların, silahşorların var... Benim yok’ ne demek? Bir başbakan olarak, bir medya grubunda yazıp çizen herkesi töhmet altında bırakmaya utanmıyor musun? Ayıp değil mi?” (Ahmet Hakan-08.09.2008)

***

“...Aynı yetersizlik şimdi medyaya patlıyor. Ve bizlere, köşe yazarlarına, Erdoğan’ın deyimiyle, silahşorlara. Para karşılığı, emirle yazı yazıyormuşuz. Emirle yazı yazan alçaktır. Herhangi birisinin, o birisi patron olabilir, bir tanıdık olabilir, aynı dünyanın insanı olabilir, fark etmez. (Yalçın Doğan- 09.09.2008).

Şimdi ise daha ağır hakarete tık yok!

Nereden nereye?

***

Galiba arada geçen 4 yılda olan biteni ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geçen hafta açıklanan 2011 yılına ilişkin “Türkiye İnsan Hakları Raporu” anlatıyor:

“Bu yılki raporda yeni olan bir unsur, medya patronlarının başka alanlardaki ticari işlerine dikkat çekildikten sonra bu bağlamda hükümete muhalif ya da hükümetle ‘fazla takışan’ gazetecilerin ‘kovulduklarının’ kaydedilmiş olmasıdır.” (Sedat Ergin-“Amerika da Basın Özgürlüğü Sorunlu Diyor”-Hürriyet-30.05.2012)
Korku dağları bekler!

En tehlikeli sansür oto-sansürdür!

Cüneyt Ülsever
Yurt Gazetesi

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)