Dağlıca şehitleri



Gözünüzün önüne bir cezaevi getirin… Bu cezaevinde 450 kadın tutuklu ve hükümlü bulunuyor.

Bunlar 2 ya da tek kişilik odalarda kalıyor.

Odalarda televizyon ve elbise dolabı var.

Cezaevi yönetimi, yeni gelen her tutuklu ve hükümlüye, bedenin alt kısmı için blue jean, 4 adet tayt ve spor kıyafet veriyor. Bunları giymek zorunlu. Üst kısım içinse, 8 adet kıyafet serbest.

Cezaevinde sıcak su ve banyo kısıtlaması yok!

Ortak kullanım alanında televizyon, fırınlı ocak ve buzdolabı da mevcut. Dileyen yemeğini burada pişirebiliyor!..

Tutuklu ve hükümlülerin günün belirli saatlerinde, kendi aralarında oda ziyaretleri yapmalarına izin veriliyor!.. Kuaför hizmeti ayda bir ücretsiz!.. Daha fazlası da mümkün ama parayla! Cezaevinin 18 yataklı revirinde 2 doktor, 2 psikiyatri uzmanı, Yeterli sayıda hemşire, Ühtiyaca göre uzman doktor, Ayrıca kadın-doğum uzmanı da bulunuyor! Revirde basit ameliyatlar yapılabiliyor. Sevk gerektiren hastalıklarda, devlet ya da özel hastane ayrımına gidilmiyor. Sevkin hangi hastaneye yapılması gerektiğine, Adalet Bakanlığı doktoru karar veriyor… Şimdi sıkı durun… Kişinin cezaevine gelmeden önce dışarıda devam eden özel bir tedavisi varsa, bunu başlatan doktor, revirdeki resmi hekimin onayıyla gelip, hastasını takip edebiliyor. Daha bitmedi… Cezaevinin Ana-Çocuk Bölümü de görülmeye değer!..

Çocuğu olan anneler, bebekleri 3 yaşına gelinceye kadar birlikte kalabiliyorlar.

Bölümde 6 eğitimci ve 20 psikolog görev yapıyor.

Kreşin tüm masrafları, devlet tarafından karşılanıyor.

“Allah Allah… Yoksa haberimiz olmadan devrim mi yapıldı? Türkiye’de böyle bir cezaevi olamaz!” dediğinizi duyar gibiyim. Çok haklısınız! Özelliklerini anlatmaya çalıştığım bu cezaevi Almanya’da…

Bavyera’daki Aichach Ceza ve Ünfaz Kurumu!.. Peki bizde durum nasıl? Hemen Mardin Cezaevi’ndeki koşulları anlatayım.

20 kişilik koğuşta 62 tutuklu ve hükümlü kadın kalıyor. Bunların 5’i, 70 yaşın üzerinde… Terör örgütü yöneticiliğinden içeride bulunan 70’lik tutuklulardan Cemile Yalçın, hiç Türkçe bilmiyor!

Suçu sorulduğunda anlamadığından cevap veremiyor! Sadece ağlıyor! Koğuştaki tek kişilik ranzalarda 2-3 kişi yatıyor. Ranzası olmayanlar da yerde!.. Sadece bir tuvalet var. Sabahtan sıraya giren biri, ancak akşam saatlerinde tuvalet ihtiyacını giderebiliyor!

Su günde iki kez ve yarımşar saat süreyle veriliyor.

Ayda bir-iki kez yıkanabilen, kendini şanslı sayıyor!

Bu koşullarda terör örgütü sempatizanı olarak giren, bu koğuştan devlete karşı iyice bilenmiş olarak çıkıyor!

Cezaların ıslah edici özelliği, lafta kalıyor!

Peki ya çocuk koğuşları? Almanya’daki durumla, Türkiye’deki gerçekleri yan yana getirildiğinde insanın gözleri yaşarıyor!

Almanya’da sistem, suç işleyen çocukların topluma kazandırılması için çalışıyor.

Çocuğu cezalandırmak yerine, onu suça iten nedenlerin ortadan kaldırılması amaçlanıyor.

Eğitim ve rehabilitasyon, cezadan daha önemli görülüyor.

Hatta 14-17 yaş arasındaki çocuklar, işledikleri ilk suçlarda tel örgüleri, yüksek duvarları ve demir parmaklıkları olmayan ıslahevlerine gönderiliyor.

Burada görevli öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar, gençleri suç işlemekten uzaklaştırabilecek tüm yöntemleri deniyor.

Çocukların 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğrenimi tamamlaması sağlanıyor.

Ayrıca atölye çalışmalarıyla da iş bulmalarını kolaylaştıracak bilgisayar ve iş makinesi kullanımı, marangozluk, duvar ustalığı gibi beceriler kazandırılıyor.

Gerek ıslahevlerinde gerekse cezaevlerinde, farkı yaş gruplarındaki çocuklar ve gençler kesinlikle bir arada barındırılmıyor.

Bizdeki durumu ise TBMM insan Hakları Komisyonu’nun CHP’li üyesi Malik Ecder Özdemir anlatıyor:

“3 yıl önce Pozantı Ceza ve Ünfaz Kurumu’nda inceleme yaptık. Gördük ki durum vahim. Adi suçlardan gelenlerle, siyasi suçtan tutuklananlar bir arada! Ayrıca kemik yaşı 22-23 olan, ama nüfusa geç yazdırıldıklarından, resmi kayıtlarda 18 yaşında görünen gençlerle, küçük çocuklar da aynı koğuştalar!..

Düşünün akşam 17.00’den sonra koğuşun kapısı kilitleniyor ve taş atan çocuklarla, adi suçlardan gelen büyükler, baş başa kalıyor! Şiddetin her türlüsü uygulanıyor. Çocukların tuvalete gitmeleri bile büyüklerin iznine bağlı!.. Günlerce et yemedikleri oluyor. Çünkü yemeklerdeki ete, yaşı büyük tutuklular el koyuyor!

Dehşet içinde kalarak tespit ettiğimiz gerçekleri raporumuzda tek tek belirttik.

O çaresiz çocukları düşünmekten geceler boyu hiç uyuyamadım. Ama yazdıklarımızı kimse dikkate almadı!..

Aradan 3 yıl geçtikten sonra tecavüz skandalı patlak verdi!”

Bir de kalkmışlar 3 çocuk yapmamızı istiyorlar. 3 yetmez, 5 yapmalı!.. Yapmalı ki, suç ve suçlu üreten bataklık kurumasın…

Yaşam hakkı hiçbir zaman hak ettiği değeri bulmasın!

Terör örgütünün beslendiği bu bataklığı kurutmak yerine, eli silahlı çeteyle pazarlık masasına oturanlar!..

Teröriste göğsünü siper edenleri “terörist” suçlamasıyla toplama kamplarına tıkanlar!..

Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınmasını “Partiler anlaşırsa başımızın üstündedir!” diyerek yorumlayanlar!..

Bakalım Dağlıca’daki 8 şehidin hesabını kamuoyuna ve vicdanlarına nasıl verecekler? Tabii vicdanın “v”si kaldıysa!..



Uğur Dündar
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)