El Cezireturk



İnsanların bildikleri, davranışlarına yön verir, karar alma mekanizması yine buna göre hareket eder. Küresel güçler, büyük yığınları uyutmak için öncelikle bildiklerini unutturur. Sonrasında da yanlı, eksik ve yanlış bilgilerle davranışlarımıza yön verir. Böylece bahsettiğimiz karar alma mekanizması işlemez hale gelir. Durum böyle olunca da güzide medyamızın, milletin değil de emperyalizmin borazanı haline gelmesi kaçınılmazdır.

Tepki gösterdiğimiz şeylerin çoğunun “tepki gösterilmesi istenen” şeyler olduğunu söyleyebiliriz… Emperyalizmin hedef aldığı ülkelere bakarsanız ortak nokta; önce medya aracılığıyla insanların algılarını değiştirmektir. Zaten gerisi çorap söküğü misali gelecektir. Bu değişim öylesine etkilidir ki haklıyı haksız, suçluyu suçsuz göstermekte, olmayanı varmış gibi, olanı ise yokmuşçasına zihinlere kazımaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Suriye olaylarının durulmaya başladığı, Birleşmiş Milletlerle ateşkes anlaşmalarının yapıldığı bir süreçte Hula’da bir patlama meydana geldi. 49’u çocuk 108 kişi katledildi. Tabii muhalifler Şam yönetimini, Şam yönetimi ise muhalifleri suçladı. Ortalığın sakinleşmesinin, çıkarlarına zarar verdiği bir “el”in yaptığı apaçık belli olan bu katliam BBC’de bir fotoğrafla insanlara sunuldu. “İşte Esad yönetiminin katliamı” adıyla… Ama fotoğrafın Irak’ta, 2003 yılında yapılan bir katliamın görüntüsü olduğu anlaşılınca BBC özür dileyerek fotoğrafı kaldırıldı (1) “Pardon” dedi… Gayet iyi biliyoruz ki fotoğraf kadar gündemde kalmadı bu özür, nasıl olsa plan güzelce işledi ve zihinlere kazındı o fotoğraf…

Algılarımızın nasıl yönetildiğine bir başka örnekle bakacak olursak;

El Cezire’de peş peşe istifalar gerçekleşiyor bugünlerde... Kanalın Suriye, Libya ve emperyalizmin diş bilediği diğer ülkelerde yaşananları abartarak ve yahut olmayanları var göstererek yayınlaması bu insanların vicdanını kanatmış. Buna en bariz örnek kanalın muhabiri Ebu Salih'in Humus'ta “küçük bir çocuktan ağır yaralanmış taklidi yapmasını istemesi ve muhaliflerin öldürdüğü sivillerle ilgili görüntülerin askerler tarafından yapılan katliam gibi sunulması” gösteriliyor. El Cezire'den istifa eden muhabirlerden biri de, "Gerçekleri bu kadar uzun süre gizlediğimiz için üzgünüm" diyor. (2)

Sizce bu açıklamalar, yapılan yalan haberler kadar yer bulabilir mi ekranlarda ve gazetelerde? El Cezire “demokrasi getirilmesi planlanan” ülkelerin en büyük yayın organı haline “getirilmiş” durumda… Arkasında ki gücü tahmin etmek hiç zor değil. Bu gücü Irak’ta, Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da görmüştük şimdi ise Suriye’de…

Önce yalan ve insanları aldatıcı haberler, yalnızca gördükleriyle hareket eden güruhun birbirine düşmesi, kaos, aralarda CIA tarafından patlatılan bombalarla çatışmanın alevlendirilmesi, Birleşmiş Milletlerin yaptırımları, Ban Ki-moon’un ‘katliamı durdurun’ çağrıları, yancı devletlerin baskı tehditleri, birkaç batılı gazetecinin esir alınması, mülteci görüntüleri, Ancelina joli’nin halka ve mültecilere “destek” ziyareti en sonunda bombalar… O esnada El Cezire canlı yayında muhaliflerle röportaj hazırlığındadır. Artık yeni rejim hayırlı olsun…

Kim itiraz edebilir bu sıralamaya?

Tehlikenin farkına varmanız açısından belirtme gereği duyuyorum; El Cezire, Cine 5 televizyonunu 40,5 milyon dolara satın aldı.(3) Yaz başlarında Türkiye’de yayın hayatına başlaması bekleniyor.(4)

Peki, sizce kanalın yayın politikası nasıl olacaktır? Yayın yaptığı ülkelerde “direnişçiler”in (ki hiç bir zaman terörist demez) amaçlarına uşaklık eden böylesi bir kanal, doğumuzda yaşananları nasıl sunacak, PKK’ya ve diğer ayrılıkçı örgütlere karşı nasıl bir politika izleyecek?

En basit ifadeyle El Cezire’nin Türkiye’de yayına başlaması bile “demokrasi getirilecek ülkeler” sırasının bize geldiğini göstermeye yetmektedir.

Senaryonun giriş kısmı benzemekte… Artık şehirlere inen eşkıya ortalığı yakıp yıkmakta, doğuda her gün sokak olayları, Uludere’de “sözde masum” kaçakçıların bombalanması ve katliam söylemleri, BDP’lilerin “ortalığı Tahrir Meydanına çeviririz” açıklamaları ve böylesi bir ortamda El cezire’nin yayın hayatına başlaması…

Bu yetmez ise ve daha somut örnek isteyen dostlarımıza ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesine verdiği demeci tekrar hatırlatmak gerekiyor sanırım:

“Ortadoğu’da ‘Türkiye’de dâhil’ 22 ülkenin sınırları ve rejimleri değişecektir.”(5)

Rejimleri, sınırları değişen ülkeleri ve bu ülkelerde yaşananları her aksam önümüzde meyve tabakları ile ya da çaylarımızı yudumlarken izliyoruz… . Sorumuzla yazımızı bitirelim:

Sınırlarımız mı değişecek? Yoksa rejimimiz mi?



Ömer YILDIZ
Yazıları Facebook’tan takip etmek için : http://www.facebook.com/mryldz46
Sayfa: http://www.facebook.com/omeryildizyazilari

-------------------------------

(1)http://dunya.milliyet.com.tr/bbc-de-suriye-skandali/dunya/dunyadetay/29.05.2012/1546469/default.htm
(2)http://www.haberturk.com/medya/haber/731678-el-cezirede-suriye-depremi
(3)http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/20234565.asp
(4)http://haber.gazetevatan.com/0/84643/1/Haber
(5)http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecek-demisti/361082/4/Haber

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)