Fazıl Say’ın ülke sevgisi


Bundan 7-8 yıl önce Fazıl Say’ın elinde birbirine zımbalanmış bir tomar pasaport gördüm.
“Nedir bunlar?” diye merakla sordum.
Güldü. Sonra anlattı:
“Bunların bir tanesi yeni, ötekiler eski pasaportlar. Ama onları atamıyorum çünkü süresi bitmemiş vizeler var. Onun için hepsini birbirine zımbaladım. Bir karışıklık olmaması için hepsini birden taşımak zorunda kalıyorum. Çünkü oradan oraya uçuyorum sürekli. Karıştırırım diye korkuyodum. ”
Biraz şaşkın bir halde “Peki bunun başka bir çaresi yok mu? Bu kadar pasaportla dolaşmak da bir garip değil mi?” diye sordum.
“Garip, hem de çok garip. Pasaport kontrollarına girince görevliler de şaşırıyor, Ne bu böyle, aksiklopedi kadar kalın” diyorlar.
Sonra gülerek ”Onlara yılda 100-120 konser verdiğimi, bunun için ömrümün uçaklarda ve havaalanlarında geçtiğini, vizeler nedeniyle eski pasaportları da taşımam gerektiğini anlatıyorum.”
“Anlıyorlar mı söylediklerini?”
“Pek akılları almıyor ama anlamış gibi yapıyorlar herhalde.”
Bazı ülkelere girerken de memurlar ”Ülken sana neden özel bir pasaport vermiyor?” diye soruyorlarlmış.
Aynı soruyu ben de sordum.
Yine güldü. Bu kez uzun uzun güldü:
“Yeri geldiğinde yetkililere söyledim. Bir formül bulunamaz mı?” diye sordum ama bugüne kadar aldıran da olmadı. ”
***
Aradan bir süre geçtikten sonra bir gün bir davette hükümetin önemli bir bakıyla konuşurken bu olay aklıma geldi.
Fazıl Say’ın sorununu bakana anlattım sonra da şöyle dedim :
“Bir kırmızı pasaport verilemez mi? Fazıl Say yurt kışında 5 kitada yılda 100-120 konser veriyor. Onu binlerce kişi dinliyor. Dünyanın en ünlü orkestralarıyla birlikte çalıyor. Çok sayıda uluslararası ödül sahibi. Hangi ülkede verirse versin konserlerinin biletleri iki üç ay önceden tükeniyor. Dünyada milyonlarca hayranı var.”
Sonra da etkili olsun diye şunları söyledim:
“Şimdi size soruyorum “Türkiye’yi Fazıl Say’dan daha iyi tanıtan kim var? Dünyanın en büyük piyanistlerinden biri olan bu sanatçımıza bir kırmızı pasaport verilemez mi?”
Bakan biraz da öfkeli “Verilemez olur mu canım. Bize intikal etmedi ki. Ben hemen ilgileneceğim. Gereği mutlaka yapılacak. Ona kırmızı pasaport verilmeyecek de kime verilecek?”
Umutla teşekkür ettim. Hem kendi adıma, hem de Fazıl Say adına.
Ama aradan aylar geçtikten sonra hiç ses seda gelmeyinde boşuna umutlandığını anladım.
Daha sonra bir başka bakan ile de benzer bir konuşmamız oldu. O daha da ateşliydi.
“Sadece kırmızı pasaport değil. Ona bir de madalya veririz. Bundan kuşkunuz olmasın” dedi.
Aylar geçti yine ses seda çıkmadı. Bende Fazıl gibi umudumu kestim.
***
Bir karşılaştığımız da Fazıl Say’a biraz da utanarak şöyle dedim:
“Bak senin ömrüm vize kuyruklarında geçiyor, biliyorum. Bunlar da bu işi çözmüyorlar. Ben senin yerinde olsam bir başka ülkeden pasaport alırım ve vize derdinden kurtulurum.”
Fazıl Say kararlı bir şekilde “Hayır yapmam bunu. Ben ay yıldızlı pasaportu tercih ederim. Bütün düyaya bu pasaportlar uçmak istiyorum. Bir çok ülkeden pasaport vermek için teklif geldi ama ben hepsini reddettim.”
“Haklısın insan ülkesinin pasaportuyla uçmak istiyor. Ben de aynı şeyi yapardım”dedim.
***
Şimdi biz, dünyanın en iyi piyanistlerinden biri olan bu dahi yorumcu ve besteciyi ülkeden kaçırtmak için her şeyi yapıyoruz.
Hapise tıkmak için davalar açıyoruz.
Ama o ülkesini, ülkesinin insanlarını, taşını, toprağını seviyor.
Ve ay yıldızlı pasaportuyla dünyanın 5 kıtasına uçup hayranlarıyla buluşuyor.
Onara harika yorumlarını, bestelerini dinletiyor ve dakikalarca ayakta alkışlanıyor.


Tufan Türenç

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)