Medya ve muhalefetsiz demokrasi!


Başbakan Erdoğan hemen her konuşmasında sözü bir şekilde medyaya ve muhalefet partilerine getirerek “Biz medya ve muhalefet partileri gibi dedikodu üretmiyoruz, dedikodu diliyle konuşmuyoruz.. Bizim aracıya ihtiyacımız yok, halkımızla gönülden konuşuyoruz” benzeri cümleler kuruyor. Dün yine Diyarbakır’da aynen böyle oldu.

Aslına bakarsanız, ülkede medyanın büyük çoğunluğu artık tamamen iktidarın yanında taraf olarak yer almış durumda.. Hiçbir konuda eleştiri getirmedikleri gibi taraf olduklarını daha ilk anda ağızlardan çıkan lafları destekleyip ertesi gün o laflar geri alındığında (mesela “dil sürçmesi” olduğu söylendiğinde) ortada kalarak da gösteriyorlar. Görevini ilkelere uygun yapmaya çalışan, ülke gündemini hakkıyla takip edip gereken uyarı ve eleştirileri her dönemde olduğu gibi yapan çok az gazete ve gazeteci var.

DÖRDÜNCÜ KUVVET!

Bunu yapabilen televizyon ve televizyoncu ise neredeyse hiç kalmadı, izin verilmediği için hepsi susturuldu.. Ama.. Demokrasilerde asla olmaması gereken ve Batı ülkelerinde hiç göremeyeceğiniz bu tablo bile yeterli gelmemiş olacak ki Başbakan hala medyadan şikayet ediyor, muhalefet partilerinden şikayet ediyor ve örneğin “kürtaj” konusunda veya bir başka konuda eleştiri yapanları “dedikodu” ile özdeşleştirmekten çekinmiyor. Oysa medya bir demokraside “halkın sesi”dir, o kadar önemlidir ki bu nedenle ona “yasama, yürütme ve yargı”dan sonra “4. Kuvvet” denmiştir.

Muhalefet partileri de aynen iktidar partisi gibi “milli iradenin tercihi” olarak Meclis’e girmiştir ve iktidar kadar konuşma, fikir üretme, tartışma, eleştirme hakkı vardır. Bunlar ortada dururken Başbakan’ın neden devamlı olarak halka “medyayı ve muhalefet partilerini kötüleme, şikayet etme” yolunu seçtiği anlaşılmaz bir durum.. Diyarbakır’da da bir önceki konuşmasında olduğu gibi dedikodudan filan söz ettikten sonra “Biz aracılarla konuşmayız, devamlı medya üzerinden iletişim kuranlardan değiliz” dedi..

HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ

Oysa o aracılar halkın “haber alma” özgürlüğünün ta kendisidir ve Başbakan da örneğin Grup konuşmalarını aynı medya tarafından ülkeye duyuruyor.. Yani medya istediğiniz şekilde hareket edince iyi, istemediğiniz bir şey olduğunda kötü olarak değerlendirilemez, siyasetçiler bunu yapmamalıdır, daha önceki dönemlerde de yapmadılar.

BDP İLE KİM YAKIN?

Muhalefet partileri, özellikle de ana muhalefet partisi CHP de nasibini alıyor şikayet ve suçlamalardan. Diyarbakır’da “Kürtaja feminist kesimin karşı çıktığını” söylediği konuşmasında CHP için; “Bir kurultay daha yaparak BDP ile birleşsinler” demiş. Bu “CHP ve MHP’yi BDP ile (hatta PKK ile) özdeşleştirme, yakın gösterme” konuşmaları AKP Hükümeti üyeleri tarafından “referandum öncesinde, seçim öncesinde” yapıldı, hala da yapılıyor.

Oysa biraz düşünmeleri lazım, BDP ve PKK ile yakın görüşmeler yapan, referandumda BDP’nin desteklediği parti CHP veya MHP değil. Öcalan’la görüşen, yeni anayasa için masaya oturan (veya MİT’i oturtan) da onlar değil, AKP.. Bugün PKK’nın yapmayı sürdürdüğü saldırıların nedeni de “yeni anayasa” pazarlığını yürürlüğe sokmak, verilen sözlerin tutulmasını sağlamaktır.. Bu nedenle artık medya ve muhalefet partilerini halka şikayetten ve kötülemekten vazgeçmeleri gerekiyor.

Ya muhalefet partileri çıkıp “haydi siz bir kurultay yapın da birleşin” derse?

*****


Gökçek’e ‘konuşma yasağı’ gelsin!

Ben demokrasiye her zaman aynı saygıyı göstermiş ve kimsenin “susmasını-susturulmasını” bugüne kadar onaylamamış biri olarak elbette başlıktaki isteği içten yapmıyorum. Ama demokrasiye ve insan haklarına aykırı bunca yasağın arka arkaya geldiği, eleştiren vatandaşlara sanatçı, gazeteci, bilim adamı, milletvekili demeden soruşturma açılan bir ülkede “her ağzını açışta vahim hatalar yapan bir belediye başkanına” da yaptırım düşünen çıkar belki..

İNTİHARA TEŞVİK

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek dün de kürtaj konusunda “daha önce bir genç kıza Twitter’da yazdıklarını aratmayacak” konuşmalar yapmış. Diyor ki; “Çocuğun ne günahı var, eğer istemediği şekilde hamile kalmışsa anası kendini öldürsün” .. Öncelikle Ankara gibi bir başkentin belediye başkanı olarak “intihar”ı teşvik eden konuşma yapması olacak şey değil ve söyledikleri zaten hükümetin asıl “eğiterek, yol göstererek” önlemesi gereken “töre cinayet ve intiharlarının” ta kendisi... Sonra henüz başlangıç halindeki hamileliğin sürmesini önlemekle “istemediği halde hamile kalmış bir kadının ölmesini istemek” arasındaki farkı görmemek mümkün değil..

Neden “baba”yı tamamen atlayıp “ana”nın ölmesini tercih ettiğini anlamak mümkün değil.. Kısacası konuşma baştan anlamsız ama söylenecek başka şeyler de var. Mesela dün yine öğrencilere, küçük yaşta kızlara tecavüz haberleri İnternet’te baş köşedeydi. ABD’de bile “bir Türk öğretmenin öğrencisine tecavüz ettiği” haberi vardı.

BURADA KİM ÖLMELİ?

Sakarya’da 14 yaşındaki öğrenciye 17 kişi tecavüz etmiş, bunların ikisi “Emniyet Şube Müdürleri” imiş. Şimdi.. Kızın bütün hayatı mahvoldu, ailesinin hayatı mahvoldu ama çook büyük ihtimalle bu alçak sapıkların hepsi serbest kalacak, Emniyet Müdürü olanlar bir de “kıza ve ailesine korku salacakları için” belki şikayet bile olmayacak. Diyelim ki çocuk hamile kaldı, Melih Gökçek ne öneriyor?

“Bosna’daki tecavüz bebekleri nasıl doğduysa doğursunlar” diyen Meclis İnsan Hakları Komisyon Başkanı’nın dediği mi, “Doğursunlar devlet bakar” diyen Sağlık Bakan’ının dediği mi olsun? Yoksa zavallı çocuk Melih Gökçek’in önerisine uyarak intihar mı etsin?

Diğer tarafta yoksul ve bilgisiz olup da istemeden hamile kalan ama o çocuğa bakamayacağını düşünen tüm kadınlar da intihar mı etsin? Yetti artık bu saçma tartışma, nasılsa karar verilmiş bu yasa çıkarılacak, bari milletin kafasına bir de intihar düşüncesi gibi garabetler sokmasınlar, susmayı öğrensinler!

*****


Ailece Park Orman’a gidin!

Dün Park Orman’da Pedigree ile Whiskas’ın düzenlediği “Petfest”e gittim ve “köpeklerin sahibini bulma yarışması”nda jüri üyeliği yaptım. O kadar güzel bir organizasyondu ve izleyecek öyle çok şey vardı ki vaktin nasıl geçtiğini anlamadım ve bir saat için gittiğim festivalden tam üç saat sonra çıktım.

Aileler çoluk çocuk eğleniyorlar, ortada hiç görmediğiniz onlarca çeşit köpek, nefis yiyecekler, içecekler, harika bir hava.. Bundan daha güzel bir yaz eğlencesi olamaz. Organizasyonun asıl amacı “sahipsiz hayvanlar, sokak hayvanları” hakkında toplumda bilinçlenme yaratmak ve orada bulunanları sahiplendirmek, gelir ile barınaklara yiyecek ve bakım sağlamak.. Dün çok sayıda hayvan sahip buldu ve yüzlerce kişi bu amaca katkı sağladı. İstanbullular çocuklarını alarak bugün mutlaka Park Orman’a gitsinler, öyle eğlenecekler ki bana teşekkür edecekler!

Ruhat Mengi
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)