28 Şubat soruşturmasına ne oldu?


Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı. Bu mahkemelerin baktığı bazı davalardaki tutuklular yeni durum nedeniyle tahliye edildi. İktidar durumu fırsat bilip, kimsenin aklına gelmeyen bir anda, eski katillerin serbest bırakılmasını sağlayan yasayı da Meclis’ten geçiriverdi.

Bu arada onlar da tahliye oldu.

Sadece hiçbir tahliye talebinin kabul edilmediği Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat davaları kaldı.

Kutlamak lazım ki, iktidar sözünü tutuyor. Ne demişlerdi “Özel Yetkili Mahkemeler kalkacak ama Ergenekon ve Balyoz’dan girenler dışarı çıkamayacak.”

Hukuku bir kenara koyup adına da demokrasi denilmesine inanan milyonlar varken bu iktidar bundan sonra da istediğini hapse atar, istediğini istediği kadar içeride tutar.

İktidar bir gün insafa gelirse, önce milletvekili seçilmiş olanlardan başlayarak tahliyeler gerçekleşir. Hiç olmazsa insanlar bilmedikleri suçlardan yıllarca içerde yatmaktan kurtulur.

Bu arada hepimizin unuttuğu bir soruşturma daha var. Nisan ayından bu yana pek çok generalin tutuklandığı 28 Şubat soruşturması ne âlemde hiç bilmiyoruz.

Oysa büyük gürültülerle başlamışlardı soruşturmaya.

Dönemin en önemli ismi Çevik Bir tutuklanmış, sonra yine çok bildik isim olan Erol Özkasnak da tutuklamadan nasibini almıştı.

Derken Başbakan Erdoğan duruma müdahale etti ve “Böyle dalga dalga operasyon olmaz” dedi.

Savcılar “şıp” diye kestiler soruşturmayı. Aradan bir süre geçti, YÖK’le ilgili tutuklamalar da yapıldı.

Ondan sonrası derin bir sessizlik.

Oysa yandaş medya neredeyse zil takıp oynayacaktı. Medya ve iş dünyasında da büyük bir operasyon yapılacaktı.

Her şeyi bilen özel gazeteciler çarşaf gibi listeler yayınlıyorlardı.

Kimler tutuklanacak, kimlerin ifadesi alınacak, bir bir anlatılıyordu.

Bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Özel yetkili gazeteciler faka mı bastı yoksa araya başka şeyler girdi de “Şimdilik bunların burnu sürtülecek” mi dendi?

28 Şubat’la ilgili henüz dava açılmadı. Bir iddianame yazılmadı.

Belli ki iddianamede ne yazılacağını bilemiyorlar. Her şey ortada. Kararlar devletin en tepesinden başlayarak alınmış ve uygulanmış. Teknik olarak kimse suçlu değil.

Vicdanlarda suçlananlar olabilir, ama hukuk somut kanıta dayanır.

Bu olaydaki somut kanıt ise devletin tamamı. En tepeden aşağıya tüm yetkili ve görevliler. Başbakan ve bakanlar da dâhil.

Peki onca kişi şimdi neden içeride yatıyor?

Örneğin Çevik Bir “delilleri karartmasın, ayrıca kaçmaya kalkmasın” diye aylardır hapiste tutuluyor.

Eşi ise kanser hastalığı ile baş etmeye çalışıyor.

12 yıl önce görevi bırakmış bir kişi hangi delilleri nasıl karartacak ya da eşi canıyla uğraşırken nereye kaçacak?

28 Şubat soruşturmasının doğru ve adil olduğunu kabul eden aklı başında, hukuka saygılı, demokrasiye inanan bir kişi var mıdır acaba?

Ya da intikam amacıyla yapılmadığını vicdanen söyleyebilecek bir kişi çıkar mı?

Hukuk ve adalet bu dönemde çok ağır hasar görüyor.

Bunun bedelini bir gün elbette ödeyeceğiz ama, o kadar ağır olacak ki, altından kalkabilecek miyiz, orası tartışmalı.

*****


Meclis savcılara delil yaratmaya çalışıyor

28 Şubat’la ilgili soruşturma derin bir sessizliğe gömüldü ama, Meclis kurduğu Araştırma Komisyonu ile 28 Şubat’ı araştırıyor.

Öncelikle bu bir suçtur. Anayasal bir suçtur. Devam eden bir hukuki soruşturma ile ilgili Meclis kürsüsünden bile konuşma yapılamaz.

Oysa Meclis Komisyonu harıl harıl “tanık” sorguluyor. Bu sorgulamalar medyaya da veriliyor.

Öyle sanıyorum ki, savcılar 28 Şubat sanıklarıyla ilgili somut kanıt bulamıyorlar.

Meclis burada devreye sokuluyor ve savcılara somut kanıt üretmeye çalışıyorlar.

Anlamadığım, bu komisyonda muhalefet partilerinin temsilcilerinin de olması. Hangi hakla ve hukukla orada oturup McCarthy dönemini andıran sorgulamalara katılıyorlar?

Hukuk açısından Türkiye’nin çivisi çıktı.

Artık kimse geleceğinden emin olamaz. Bugün yarın kimin kapısının çalınacağını, kimin tutuklanacağını ve içeride unutulacağını kimse bilmiyor.

Meclis’i hukuku bu kadar çiğneyen bir ülkede herkes Allah’a emanettir.

*****


Şakır şakır su satılıyor

İstanbul’da damacana ile su dağıtan 41 firmanın suyunun pis olduğu ortaya çıktı.

Büyük skandal değil mi?

Hayır “varoş kültürüyle” yönetilen Türkiye’de bu skandal değil.

Suların pis olduğu açıklandı ama kimin suyunun pis olduğu henüz bilinmiyor.

Pis olanlar dâhil bütün firmalar şakır şakır su satıyor.

Halka pis su satmak ahlaksızlık, dolandırıcılık.

Peki hangi suyun pis olduğunun bir an önce açıklanması hayati önemde değil mi?

*****


Anladık, helikopter kazara düşmüş (!)

Dağlıca’da helikopter düşmesi sonucu 5 askerimizin şehit olmasından sonra yapılan “kaza” açıklaması doğal olarak pek çok kişiyi tatmin etmedi.

Bugüne kadar kritik konularda sürekli çelişkili açıklamalar yapılması ister istemez bu duyguyu yarattı.

Hele uçağımızın düşürülüp düşürülmediğini bile saptayamayan ya da bildiği halde açıklayamayan, Uludere’de yaşananları gizlemek için çırpınan bir Genelkurmay’a sahip olmamız kuşkuları katmerleştiriyor.

Şimdi zihinlerde bir başka kuşku oluşturacak eylemler içinde Genelkurmay.

Bu kez de açıklama üstüne açıklama yapıyor, olayın bir kaza olduğunu anlatmak için her yolu deniyor.

Alışılmadık biçimde helikopteri kullanan binbaşıyı ekranlara çıkarıp “Vallahi kazaydı” açıklaması bile yaptırdılar.

Tamam tamam, inandık, helikopterimiz kazara düştü (!)

*****


Allahım hakikaten verdikçe vermiş

İktidarın yüksek yargıyı da tamamen kontrol altına almasından sonra yeni Danıştay Başkanı’nın açıklandığında Bülent Arınç sevincini saklayamamış “Allahım verdikçe veriyor” demişti.

Anlamıştık ki yeni gelen Danıştay Başkanı iktidarın paralelinde.

Yeni başkan hemen hakkını verdi biliyorsunuz bu güvenin ve “artık Danıştay’dan iptal kararları çıkmayacak, Türkiye’nin önünü tıkamayacağız” diye açıklama bile yaptı.

Yani hukuk falan hak getire.

Ama bir de baktık ki bu çok güvenilir kişi “uygunsuz işler yapan kişilerin” izlenmesi sırasında dinlemeye takılmış. (Etme bulma dünyası gibi.) Danıştay’dan dava geçirmeye çalışanlarla görüşmeler yapıyormuş Başkan.

Tabii yalanladı. İyi de, yalanlama da çok tuhaf. Çünkü diyor ki Danıştay Başkanı “Her gün çok ziyaretçi geliyor, kimin kim olduğunu nereden bileyim?”

Danıştay yol geçen hanı mı ki geleni gideni belli değil. Ayrıca Türkiye’nin en üst mahkemelerinin birinin başkanı ziyaretçilerini bu kadar özensiz kabul etmesi doğru olabilir mi?

Başkanın özrü kabahatinden büyük.

*****


Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde bir şeridin daha kapatılmasıyla “ek çile” başlıyormuş. Yetkililere hemen kızmayalım; bu sıcakta ve Ramazan’da vatandaşın sabrını zorlayıp ona “ek sevap” kazandırmak istiyorlar... (Gani Yıldız)

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)