Bu kafa yine yakar


AKİT midir, Vakit midir bir gazete var ya...

Durup dururken yine kaşıdı Sivas katliamını...
Üst üste manşet attı:
“Sivas’ta ölenler yanarak ölmedi, ölenlerde kurşun yarası çıktı”.

Aslında her şey gözler önünde oldu:
Toplandılar...
Perdeleri tutuşturdular...
“Yak lan yak” diye bağırdılar...
İçlerinden biri bile çıkıp “tekbir eşliğinde adam yakmaya çalışmak da neyin nesi, dağılın lan” demedi, diyemedi.
Ve şimdi tutmuşlar “yanarak ölmediler / dumandan öldüler” diye pişkinlik yapıyorlar, otelde katledilen bir genç kadının fotoğrafındaki saç örgüsünü “işte kurşun izinin kanıtı” diye yayınlıyorlar.

Adamlarda...
İnsanlık yok.
Vicdan yok.
Çekinme yok.
Arlanma yok.
Utanma yok.
Sıkılma yok.
“Acaba orada yanlış bir iş mi yapıldı?” diye en ufak bir tereddüt bile yok.
Ya ne var?
Kusturucu bir arsızlık var.

Bu kusturucu arsızlık ürkütüyor insanı...
Ürkütüyor çünkü...
Bu kafa yine otel perdelerini tutuşturur, bu kafa yine “yak lan yak” diye bağırır, bu kafa yine tekbir eşliğinde bina kundaklar, bu kafa yine yaktığı ateşi seyre dalar...

Şöyle bir dolaştım eski mahalleyi

AK Parti’den önce sosyalleşme mekânlarımız şunlardı:
Belediye köşkleri...
Kanaat Lokantası...
Tophane’deki kahveler...
Ziya Şark Sofrası...
Eski mahalleden bir arkadaş fısıldadı:
“Sen bayağı geri kaldın... Bu mekânların hepsi demode şimdi... Süper mekânlar açıldı... ”
Bilgiyi alır almaz soluğu bu mekânlarda aldım.
İşte o mekânlardan bazıları:

MESST: Daha iyi anlaşılsın diye şöyle ifade edeyim: “Messt”, muhafazakâr kesimin Sun-Set’i... Nakkaştepe sırtlarında konuşlanmış bir yer, muhteşem bir manzaraya bakıyor. Yemyeşil bir bahçesi var. Yemekleri nefis. Servisi hızlı ve kaliteli... Etraftan huzur, sakinlik, dinginlik yayılıyor. Fiyatlar da gayet ehven. Mescidi var. Genellikle ailecek gidilen bir yer.
ŞAZELİ: Muhafazakârların yeni gözde semti Çamlıca taraflarında... Kocaman bir bahçe ve bahçenin içinde değişik konseptlerde lüks restoranlar... Bahçenin bir tarafında ise büyük, çok büyük bir çay bahçesi... Müşteriler: AK Parti il, ilçe yönetim kurulu üyeleri, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri, öğrenciler, beyaz yakalılar falan... Hatırı sayılır bir kadın kalabalığı da var. Nargileler gidip geliyor... Çay kahve servisi hiç durmuyor. Kahve çeşitleri bol: “Amerikano” da listede...
ESKİ KAFA: Şair Mevlana İdris yıllarca önce Fatih’te “At pazarı” olarak bilinen yerde açtı bu kafeyi... “Eski Kafa” çok tutunca, sokak baştan sona “kafeler sokağı” oldu çıktı. Yani bir tür “Atiye Sokak olayı”... Mevlana İdris bir çığır açtı ve şimdi o sokakta “Beyrut Kafe”, “Lena Kafe” gibi şahane kafeler var. Müşteriler: Yazarlar, gazeteciler, muhafazakâr bohem burjuvalar, antikapitalist İslamcılar, öğrenciler, aykırılar...

Hülya Avşar sorununa bir çözüm buldum

HÜLYA Avşar, Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda jüri başkanlığı yapacakmış.
Âlem ikiye bölünmüş durumda.
Kimi “Olmaz / olamaz” diyor, kimi de “olur olur / bal gibi olur” diyor.
Bazı jüri üyeleri “Hülya varsa biz yokuz” diyerek çekildiler jüri üyeliğinden...
Ortalık fena halde karışık yani...

Hey! İyi bir haberim var.
Tartışmaları sona erdirecek bir çözüm yolunu buldum galiba...
Sinema dünyamıza gururla takdim ediyorum.

Çözüm yolum şudur:
Hülya Avşar’ın jüri başkanlığını içine sindiremeyen yönetmenler, “Ben Hülya Avşar’ın jüri başkanı olduğu bir yarışmada güzelim filmimi yarıştırmam arkadaş” deyip boykota gitsinler.
Hülya Avşar’ın jüri başkanlığından hoşnut olan yönetmenler de, “Gurur duyarım, saygı duyarım” falan diyerek filmlerini Altın Portakal’ın kıymetli jüri başkanının ellerine teslim etsinler.
Böylece...
Yorgan gitsin / kavga bitsin.

Alışsak iyi olacak

“Kuzey Irak” demeye alışmıştık, “Kuzey Suriye” demeye de alışsak iyi olacak.
“Irak sınırından geçen PKK’lılar” demeye alışmıştık, “Suriye sınırından geçen PKK’lılar” demeye de alışsak iyi olacak.
“Irak’ın kuzeyindeki yapı” demeye alışmıştık, “Suriye’nin kuzeyindeki yapı” demeye de alışsak iyi olacak.
“Saddam sonrası Irak” demeye alışmıştık, “Esat sonrası Suriye” demeye de alışsak iyi olacak.
“Irak’ın kuzeyine sınır ötesi operasyon” demeye alışmıştık, “Suriye’nin kuzeyine sınır ötesi operasyon” demeye de alışsak iyi olacak.
“Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kuruldu” demeye alışmıştık, “Suriye’nin kuzeyinde ikinci Kürt devleti” demeye alışsak iyi olacak.

Bizde âdet böyledir

BAŞBAKAN Erdoğan, şair Ece Ayhan’ın “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim” dizesini çok beğendi.
Fırsatını bulduğu her ortamda bu dizeyi anımsatıyor, “Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük” diyor.

Doğrudur, Erdoğan gerçekten de “tüzüklerle çarpışarak” büyümüştür.
Fakat...
“Tüzük yazma” işine son vermemiş, “yeni tüzükler” yazmaya başlamıştır.
Dolayısıyla...
Şimdi başkaları, onun yazdığı tüzüklerle çarpışarak büyümeye çalışıyorlar.
Onlar da başarı kazandıklarında “biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim” dizesini söyleyip “yeni tüzükler” yazmaya koyulacaklardır.
Çünkü bizde âdet böyledir.

Yeni trend: Sahurda dışarıda yemek

Eskiden bir tek Üsküdar’daki “Kanaat Lokantası” sahura kadar açık olurdu. Ancak şimdi yeni muhafazakâr mekânların büyük bir kısmı sahura kadar açık...
Şehrin bazı kesimlerinde “evde sahur” diye bir seçenek neredeyse kalmamış... Büyük çoğunluk sahurda dışarıda yemeyi tercih ediyor.
Sahur yemekleri ailecek yeniyor. Yani “kadınlar evde, erkekler dışarıda” olayı yok.
Mekânların sahur mönüsü üç aşağı beş yukarı aynı: Zengin kahvaltı çeşitleri...
Bu arada “âlemlere akma” olayının muhafazakâr versiyonu da oluşmuş: İftardan sahura kadar değişik mekânlar geziliyor, sahur bittikten sonra sabah namazı selatin camilerden birinde kılınıyor ve evin yolu tutuluyor.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)