Suriye’nin bu hale geleceğini en başından beri biliyorlardı


Suriye’nin Türkiye sınırındaki bazı kapılarının “muhaliflerin eline geçmesi” ilk anda büyük sevinç yaratmıştı yandaş çevrelerde.

Her gün daha da batağa saplanan dış politikadaki zafiyetimizi örtbas etmeye çalışanlar için adeta bir “kurtarıcı” olmuştu bu yeni durum.

Ama sevinç çok kısa sürdü. Sınır kapılarını ele geçiren muhalifler “Kürt” çıkmasın mı? Üstelik “muhalif” oldukları da hayli kuşkulu.

Daha da açıkçası “muhalif” zannedilenler aslında bizzat Esad’ın teşviki ile o bölgeleri ele geçirdiler.

Bu, yandaş çevre için tam bir hayal kırıklığı oldu.

Tabii görmedikleri şu. Suriye’nin geldiği son nokta yandaşlar için sürpriz olabilir ama, iktidar için de mi sürpriz? Yoksa bugüne kadar hazırlanan bu muydu? Son durum büyük planın bir parçası mı?

Dün konuştuğum eski bir bakan “İlk günden beri asıl plan buydu. Türkiye hızla bölünmeye gidiyor, bunun için de çevresi sarılıyor” dedi.

“İktidar da şaşkın” diyecek oldum “sakın yanılma” dedi ve sürdürdü “Dış politikada hatalar yapılmış olabilir, ama bu iktidar aptal değil, Amerika’nın daha doğrusu global güçlerin güdümünde, kendisinden istenenleri hiç çekinmeden ve taviz vermeden yerine getiriyor.”

Türkiye son yıllarda “değişim” adı altında hızla dönüştürülüyor.

Söylemler Batı’yı gösteriyor ama Türkiye giderek İslamlaşıyor, muhafazakârlaşıyor ve Arap toplumlarına yanaşıyor.

Batı’nın Orta Doğu’ya bakışı şöyle; Petrolün üretim ve iletimine karışmayacak, kendi içinde sürekli çatışacak küçük devletler oluşturulmalı.

Global güçlerin bu coğrafyadaki katıksız destekçileri Suudi Arabistan başta olmak üzere petrol zengini Körfez ülkeleri.

Arap Baharı adı verilen garabet de bölgeye demokrasi ve özgürlük getirmek için değil, bu destekçi ülkeleri rahatlatmak için icat edildi.

Demokrasi ve özürlük vaadiyle içi karıştırılan ülkeler hızla bölünecek ve bölgede çok sayıda küçük, güçsüz devletler oluşacak.

Operasyonun ilk adımı Irak’tı. Bu ülke 2004’teki işgalden sonra fiilen üçe bölündü. Şu anda her kesim kendi devletini kurmadıysa şartlar tam oluşmadığı için.

Kaddafi’nin Libya’sı devlet olmaktan çıkarıldı, her aşiret kendi egemenlik bölgesinde hüküm sürüyor.

Suriye’de ise Esad rejimi artık son dönemini yaşıyor, ülkenin üçe bölünmesi kaçınılmaz görünüyor.

Bu plandaki tek arıza İran. Suriye kalesinin düşürülmesi, sıranın İran’a gelmesi açısından çok önemli.

İran’ın Irak ve Suriye kadar kolay karıştırılamayacağını sananlar bana göre yanılıyor. İran’daki etnik yapıların çok uzun süredir tahrik edildiği, olası bir iç savaşa hazırlandığı çok da bilinmiyor değil. Hatta İran’ın Azeri bölgesinde Türkiye’nin bile istihbarat faaliyetleri yürüttüğünü belirtmem yanlış olmaz.

Yani İran sanıldığının aksine küçük bir olayla altüst edilebilir, yeter ki çevre koşulları sağlansın.

Aynı güçlerin Türkiye’ye biçtiği rol ise bölgede “batı yararına” ağabeylik.

AKP iktidarı da yeni paylaşım planını biliyor ve kendi lehine kullanmaya çalışıyor.

Bölgede artık milli devletler olamayacağını gören Erdoğan iktidarı, İslam dininin birleştirici unsur olabileceğini öngörerek bölgede hâkim olmayı planlıyor.

İktidarın Kürt olayına da Suriye’ye de bakışı böyle. Demokrasi, özgürlükler, haklar, kimlik kimsenin pek umurunda değil. İktidar İslam şemsiyesinin her şeyin üstesinden geleceğine inanıyor.

Ki zaten PKK’nın tasfiyesi de bu nedenle isteniyor. PKK’nın olmadığı Kürt bölgesindeki siyasi tercihlerin “katı bir şeriatçılık” olacağından da kimse şüphe etmesin.

Sorun şu, Türkiye’nin bu hevesine karşı global güçler ne yapacak?

“Rusya?” diyorsunuz değil mi? Rusya’nın da global oyun içinde olmadığını kim söyleyebilir peki?

*****


Dünyanın en büyük camisi için proje bir ayda yapılır mı?

Başbakan Erdoğan “İstanbul’a kalıcı bir eser” istedi. Bunun da ancak dev bir cami olacağını söyledi. Yerini de belirtti. Yapılacak o halde. Başbakan istedi, kim karşı çıkacak ki? Aynen de öyle oluyor.

Sonra ortaya bir anda hiç kimsenin bilmediği bir dernek çıkıverdi. “Camiyi biz yapacağız” dedi. Dünyanın en büyük camii için proje yarışması açtıklarını, birincinin ödülünün 300 bin lira olacağını da açıkladı.

Şimdi sıkı durun; dünyanın en büyük, en görkemli camii için proje hazırlayacak olanlar, planlarını 1 Eylül’e kadar seçici kurula verecekler.

Bu seçici kurul da 6 gün içinde karar verip birinciyi 7 Eylül’de açıklayacak.

Bir mimar dostuma “Bu kadar kısa sürede böyle bir proje hazırlanabilir mi?” diye sordum.

“Mümkün değil” dedi ve ekledi “Sadece maketini yapmak bile aylar sürer.”

Mimar dostum “Bu kadar büyük bir inşaat için aylar süren fizibilite gerekir. İnşaat alanının topoğrafyasının çıkarılması, deprem riskinin saptanması, çevre bağlantılarının oluşturulması için bile bir ay yetmez” dedikten sonra devam etti: “Kullanılacak teknolojinin, inşaat malzemelerinin titizlikle seçilmesini bir kenara bırakıyorum, madem tarihe bir eser bırakma iddiasındasınız, o zaman ortaya çıkacak caminin mimari olarak da teknolojik olarak da estetik olarak da çağın çok ötesinde olması gerekir ki, sadece bu tür bir hayalin kâğıda geçirilmesi bile bir ayda mümkün olmaz.”

Söylediklerine şaşırmadım elbette ama yine de sordum “Peki projelerin teslimi için 1 ay 10 gün var, kim buna hazırlanabilir ki?”

Dostum gülerek cevapladı “Kimse hazırlanamaz, ama eğer birileri zaten aylar öncesinden çalışmaya başlamışsa, ihaleyi alırlar olur biter.”

Bakalım bu “becerikli” mimar kim olacak?

*****


Bodrumlular, Mustafa Mutlu aranızda

Tatile giderken yanıma aldığım kitaplardan biri Mustafa Mutlu’nun son kitabı “Maratonda Sona Doğru” idi. Nasıl keyifle okuduğumu anlatamam. Mutlu çok akıllı bir üslupla eski yazılarını bugünle kıyaslayarak çıkmış okurunun karşısına. Bu üslup, gazeteci yazar kitapları arasında bir ilk.

Yıllar önce yazılmış bazı yazıların güncelliğini koruduğunu görüyorsunuz kitabı okurken. Üzerinde tarih olmasa bugün yazılmış diyebilirsiniz.

Buna karşı bazı yazılarda ise öngörünün gerçekleşmediğini fark ediyorsunuz. Ancak Mustafa Mutlu hiçbir komplekse kapılmadan “burada yanılmışım” diyebiliyor. Yürekli bir tavır.

Ama en güzeli, daha önce yazılmış yazılar üzerinden bugünün tahlilinin tekrar yapılması ki, zaten kitabı okutturan da o.

Mustafa Mutlu bugün Bodrum’da kitaplarını imzalayacak.

Bodrum çok sıcak, herkes gündüz saatlerinde kendisini serin bir yere attığından imza günü aslında “imza gecesi” şeklinde gerçekleşecek.

Mustafa Mutlu saat 21.00’den itibaren Barlar Sokağı Azmakbaşı Mevkii’ndeki İstiklal Kitabevi’nde. Şu anda Bodrum’da olan okurlarını bekliyor.

*****


Türkiye’nin dünya matematik sıralamasında sonlarda olduğunu öğrenen ünlü matematikçi John Nash, “İyi matematik bilmeyen toplumda adalet olmaz” demiş. Doğru; en basitinden, hükümlünün kaç yıl yatacağını yanlış hesaplarsınız! (Gani Yıldız)

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)