CHP’li Aygün Neden Kaçırıldı?..


İki gün önce gizli karanlığın içindeki yitik çocukları, faili meçhul cinayetleri, eli kanlı PKK’nin saldırılarını, gözlerimizin derin maviyle buluştuğu saatleri anlatmıştım yazımda...

Yüreğime saplanan acının, kalın ağaç gövdelerine benzeyen yaşamın derinliklerinden kopup gelen fırtınanın, yağmurun, kabaran denizin, öfke ırmağının toplumu nasıl ikiye böldüğünü anlatmıştım.

Günlerdir PKK’nin kaçırdığı askerimizi, sağlık memurumuzu, kaymakamımızı neden unuttuğumuzu soruyordum.

O rüyalarımızın hançerini, ıslak gecelerin zamana ayarlı saatlerinde çocuksu bağırışlarını bir albümün sayfalarında 25 yıldır gördüğümüzü söylemiştim.

Kayıp çocuklarını arayan anaların, şehit cenazelerinde gözyaşlarını tutamayan babaların öyküsü zaten bilindik değil miydi hepimiz için!

Güneydoğu’da kurulan tuzaklar Foça’ya kurulmuş, iki askerimiz şehit olmuştu.

***

Pazar günü İzmir’de on binler terörü lanetlerken, kimi sosyal medyada sözde kendini bilmezler şöyle sesleniyordu:

“Bıktık senden İzmir, otur yerine, sus artık!”

Terörün bir insanlık suçu olduğunu hâlâ bilmeyen bizim sözde liberal tosuncukları yazacaktım bugün...

Nasıl bir ihanet peşinde olduklarını anlatacaktım bir kez daha.

Yurtsever olmanın kör milliyetçilik olduğunu sanan bu zavallıları anlatacaktım.

Solculuğun ne olduğundan habersiz, sermaye-emek çelişkisini ağızlarına almayan, sabah akşam “teröre övgüler düzen” bu sahtekârları yazacaktık yine.

Yağmurlu bir günün akşamında karmakarışık duygular içindeydim.

Böyle durumlarda, düşünceler ormanında dolaşır hüzünlenirdim.

Zindandaki üniversiteli gençleri, Silivri’de yatan meslektaşlarımı, bilim insanlarını, aydınlarımızı düşünürdüm.

Demokrasi ve özgürlüklerin bir yaşam biçimi olduğunu...

Şehit çocukları!

Kimsesizler mezarlığı!

Boşaltılan köyler!

90’lı yıllardaki faili meçhul cinayetler!

Derin devlet!

Kontrgerilla!

PKK!

Hizbullah!

Uğur Mumcu, Musa Anter, Mehmet Sincar, Ahmet Taner Kışlalı...

***

Yitirdiğimiz Türk ve Kürt aydınları, gazetecileri, siyasetçileri say say bitmez...

Ben bunları düşünürken, gözüm televizyona ilişti...

“CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, PKK’li teröristlerce kaçırıldı...”

Hiç şaşırmamıştım!

Şemdinli’de aradığını bulamayan PKK, ses getirecek bir eylemi gerçekleştirmişti işte...

Ovacık-Tunceli yolunda CHP’li Aygün’ün aracı durdurulmuştu. Aygün, direndi PKK’lilere:

“Vuracaksanız burada vurun!”

Yanında danışmanı ve bir gazeteci vardı:

“Onların can güvenliğinden ben sorumluyum, sakın onlara dokunmayın.”

***

Kaçırılan CHP Milletvekili Aygün, EMEP kökenli, Zaza Alevisi...

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun çağrısı üzerine CHP’ye geldi ve 2011 seçimlerinde CHP’den Tunceli milletvekili seçildi Kamer Genç’le birlikte.

Uzun süredir PKK tarafından tehdit edildiği biliniyor...

Şimdi aklıma gelen soru şu:

“Güvenlik güçleri Tunceli yöresinde halkın sorunlarını dinleyen, sohbet toplantıları yapan Aygün’ü koruma altına alamaz mıydı?”

Yetkililer, bu soruya şu yanıtı vereceklerdir, biliyorum:

“Bizden koruma istemedi!”

Tunceli yöresinde PKK’nin varlığı biliniyor... Daha önceleri pek çok kanlı eylemi gerçekleştirdi PKK bölgede.

Onun için, devlet bir milletvekilinin, koruma istemese bile can güvenliğini sağlamak zorunda değil midir?

***

Bir başka önemli konu, devletin istihbarat birimlerinin böyle bir eylemin gerçekleştirileceğini önceden öğrenememesi.

Foça’da da böyle oldu...

CHP Tunceli milletvekili, Zaza Alevisi olduğu için kaçırıldı...

Ses getirecek bir eylem planını gerçekleştirdi PKK...

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)