Hüseyin Aygün, Aslı Çakır Alptekin, Mehmet Y. Yılmaz


Başlıktaki üç isim nasıl yan yana geldi?

***

Türkiye, bir sıcak olaylar ve müzmin sorunlar ülkesi haline geldi…

“Müzmin sorunlar” derken, sürekli olarak “sıcak gündemin” etkisiyle ihmal edilen “soğuk gündemi”, yani, aslında bu sıcak olayların arkasındaki müzminleşmiş sorunları ve süreçleri kastediyorum.

***

İçte ve dışta görülmemiş bir zorlama ve bu zorlamaların dayattığı müthiş sancılı bir değişim baskısı:

İçte, terör, yaygın adaletsizlikler, altüst edilen eğitim sistemi, baskı altına alınan medya, tedirgin kitleler, kaygılı anne-babalar, gençler, aydınlar…

Dışta, savaş olasılıkları, değişen sınırlar, ülkenin tehdit altındaki güvenliği, barışı ve istikrarı!

Aslında bütün bunların arkasında, emperyalizmin bütün dünyadaki saldırgan stratejisi ve son on yıldır Türkiye’yi yöneten AKP’nin yanlış, dayatmacı, toplumun müsamaha sınırlarını zorlayıcı iç ve dış politikaları var.

Ama bunların soğukkanlı bir biçimde irdelenmesi, çözümlenmesi, bunların baskısı altında doğruların nasıl bulunabileceğinin tartışılması, hem zor hem de kimsenin pek ilgisini çekmeyen konular…

Öte taraftan sıcak gündem, hem halkın, okurların, izleyicilerin ilgisini çektiği hem de bunlar hakkında “ahkâm kesmek” kolay olduğu için, çok daha cazip ve rahat bir iş.

İşte ben bugün bu üç isim etrafında, “sıcak gündem” ile “soğuk gündem”, yani müzmin sorunlar arasındaki bağlantıya dikkati çekmek istiyorum…

***

Hüseyin Aygün’ün kaçırılması olayında, yukarıdaki bölümde dikkat çektiğim, dışta emperyalizmin, içte de AKP’nin yanlış politikalarının dayatmacılığı var:

Emperyalizm, dünyayı ve Ortadoğu’yu yeniden düzenlerken, dinciliği, mezhepçiliği, ırkçılığı ve milliyetçiliği, demokratik ve eşitlikçi kimlikler olmaktan çıkarıp ayrışmanın, düşmanlığın, bölünmenin temeli yapıyor…

PKK terörünün ve Hüseyin Aygün’ün PKK tarafından kaçırılmasının arkasındaki “müzmin sorun”, “temel süreç”, “soğuk gündem” budur!

Buna AKP’nin on yıldır bu konudaki zigzaglı, sürekli değişen, ilkesiz ve sağa sola savrulan, üstelik de her yaptığı değişikliği baskıcı yöntemlerle empoze etmeye çalışan, yanlış politikalarını ekleyin…

Durum ortadadır!

***

Gelelim, Aslı Çakır Alptekin’in altın madalyası ile simgelenen “Cumhuriyet Kızlarının” olimpiyat başarılarına:

Aslında bu kızlara, (kadın sporcuların tümüne) “Atatürk’ün kızları” demek de yanlış olmaz:

Çünkü onlar, bütün bir İslam âleminde ve Arap dünyasında mucizevi bir değişim gerçekleştirmiş, İslama dayalı bir din-tarım imparatorluğundan 15 yıl gibi çok çok kısa bir sürede çağdaş bir devletin temellerini atmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onun kurduğu demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin ürünleridir.

Üstelik bu başarıları taçlandıran bir başka nokta daha var:

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk Türkiyesi, bütün çağdaşlık atılımlarına rağmen, din-tarım imparatorluğunun feodal değerlerinden kurtulamamış, kadınını, kızını tam özgürleştirememiş, onların eğitimini tam sağlayamamış ve özellikle de spor altyapısını sadece kadınlar için değil, erkekler için de henüz kuramamış bir ülkedir.

Bu kızlar böyle olanaksızlıklar içinde gerçekleştirmişlerdir bu mucizevi başarılarını…

Bakınız her birinin bireysel öyküsüne:

Gözler yaşartan fedakârlıklar, yıkılmaz bir azim ve irade, sistematik bir çalışma, özetle, müthiş bir kişisel ve ailevi cehd göreceksiniz!

Yukarıda işaret ettiğim temel süreçler ile güncel sıcak olaylar arasındaki ilişkiye baktığınızda, politikacıların bu başarıları nasıl kendilerine yontmak için çabaladıklarını fark eder, Cumhuriyet Türkiyesi’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti kimliğinin altını oymaya çalışanların yaşadıkları çelişkileri mutlaka görürsünüz!

***

Mehmet Y. Yılmaz bu denklemin neresinde:

Bilmem yazılarını okuyor musunuz?

Türkiye’de güncel “sıcak olaylarla”, “soğuk gündemin” yani temel süreçlerin ilişkisini hiçbir zaman gözden kaçırmayan, sürekli olarak aradaki sebep-sonuç ilişkisine dikkati çeken ama bu arada güncelliğini yitirmeyen bir yazar.

Dünkü yazısında hem “sıcak gündeme” hem de “temel süreçlere” ilişkin konuları gündeme getirmişti:

Adalet, eğitim ve demokrasinin kaçınılmaz gereği olan şeffaflık!

Tam bir “fikri takiple” tek bir yazıda, hem güncel olayları özetlemiş hem de temel süreçlere dikkat çekmişti.

Bugün yerim bittiği için, bu yazı üzerinde perşembe günü tekrar duracağım.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)