Teröre karşı birliğin değil aczin fotoğrafıydı o


Sevgili okurlar; geçen haftayı, daha da önemlisi bayram günlerini yine terörün vicdansız, ahlâksız saldırılarıyla geçirdik. Yine yüreğimiz dağlandı yine acı dolu ailelere yenileri eklendi. Yetkililerimiz ise yine bildik “hamasi” sözleri söyleyerek güya yüreklerimize su serptiler.

O fotoğraf

Gaziantep’te 4’ü çocuk 9 vatandaşımızın ölümüne neden olan alçak saldırıdan sonra devletin bütün ileri gelenleri cenaze törenine katıldı.Gazeteler ise cenazeye katılanların fotoğrafını kocaman yayınlayarak “Teröre karşı tek vücut hâlindeyiz” başlıklarını attı.

Tam bir kandırmaca

Medya ne yapsın. Ülke yönetimi terör konusunda kontrolü elden kaçırınca hiç olmazsa halka moral vermeye çalışıyor. Oysa o fotoğraf teröre karşı ortak hareketin değil; tam tersine, bir aczin fotoğrafıydı. Çaresizlik içinde olan yetkililerimizin yapabildiği tek şey de o.

Yan yana dizilmişler

Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, ana muhalefet lideri, bakanlar ve yüksek rütbeli generallerin yan yana dizilmesi teröre karşı ortak tavır olmuyor. Aksine, terörün bir ülkeyi ne hale getirdiğinin resmi çizilmiş oluyor. Kimse bir şey yapamayınca sadece dua edilebiliyor.

Meclis’te yoklar ama

“Teröre prim vermemek” bahanesiyle Meclis’in toplanmasına karşı çıkan iktidarın, cenaze törenlerinde muhalefetle yan yana gelmesi herhalde “terörün arzuladığı” görüntüyü vermek açısından çok daha önemli. Terör örgütüne asıl moral veren o cenaze törenleridir.

Terörle mücadele yok

Her terör olayından sonra Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak tüm devlet yetkilileri “terörle etkin mücadeleden” söz ediyor. Teröre karşı herkesin ortak tavır alması ve bunun kararlılıkla yapılması gerektiği dile getiriliyor. Oysa Türkiye’de terörle mücadele edilmiyor ki.

Savunma hâlindeler

Türkiye’deki durum teröre karşı savunmadan öte bir şey değildir. Silahlı Kuvvetler, emniyet teşkilatı günün her saati saldırıya uğruyor. Bu birimler mücadele adı altında aslında sadece kendilerini korumaya çalışıyorlar. Bunda da büyük başarı gösteremedikleri çok ortada.

PKK’nın cüreti

Bir ülkede eğer teröristler hemen her gün bir eylem yapabiliyorsa, o ülkede ciddi güvenlik zafiyeti vardır. Güvenlik zafiyeti de iktidarın bu konuda kararlı ve etkili olmamasından kaynaklanır. İktidar terörle mücadele konusunda çok zayıf çünkü çok yönlü faktörler var.

Sorunlar karışıyor

Teröre doğru teşhis koyamayan iktidar, PKK’dan kaynaklanan terör eylemleriyle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürt kökenli halkın sorun ve taleplerini birbirine karıştırıyor. Bu durumda ne terörle mücadele edilebiliyor ne de halkın sorunlarına bir çare bulunabiliyor.

Sahibi değiliz

Geçen haftaki sohbetimizde de belirtmiştim. Kürt sorununun sahibi Türkiye değil. Türkiye bu konuda global güçlerin isteklerini yerine getirmeye çalışıyor. Onlar bölgenin tamamında ne olacağına tam karar veremediği için sorunun sadece terör boyutuyla uğraşıyoruz.

PKK sürekli güçleniyor

Türkiye sorunun sahibi değil ama, görünen o ki iktidar da bunun tam farkında değil. Bu nedenle çaresizlik içinde sadece “blöf” yaparak ve savunmada kalarak kamuoyunu etkilemeye çalışıyor. PKK ise durumun farkında olarak her geçen gün daha da güçleniyor.

Güvenlikçi politikalar

Güya demokrasiyi getirdiği bahanesiyle iktidara sonsuz destek veren, AKP’li olmayan ama Türkiye sevgisizi bir kesim şimdi şaşkın. Ama kafaları karışık bu kesim her şeye rağmen PKK’yı desteklemekten çekinmiyor ve hükümeti güvenlikçi politikalar izlemekle suçluyor.

Keşke güvenlikçi olsa

Oysa başta da belirttiğim gibi iktidar güvenlikçi politika da uygulayamıyor, sadece savunma yapıyor. “Asker güçlenir” korkusuyla “olağanüstü hâl” ilan etmekten bile kaçınıyor. Gerçi askerin böyle bir önlem isteyip istemediği de ayrı bir konu.

Suriye kışkırtması

Son olayların ardında Suriye’nin olma ihtimali elbette vardır. Ancak ısrarla Suriye’yi hedef göstermek provokasyondur, bu ülke ile sıcak bir çatışmaya girmemize neden olabilir. Suriye ile yaşanacak bir sıcak temasın açabileceği hasarı tamir etmek çok güç olabilir.

Tampon bölge felakettir

Dışişleri Bakanı’nın söylemlerinden anlaşıldığı kadarıyla Amerika şimdilik Suriye’ye bir müdahalede bulunmak istemiyor ama Türkiye’nin bir tampon bölge kurmasını destekliyor. Ancak bu tampon bölge Suriye’ye direkt müdahale anlamına gelir ve çatışma kaçınılmaz olur.

Bedelini kim öder?

Kimse kendini kandırmaya kalkmasın. Suriye ordusu sanıldığı gibi güçsüz bir ordu değil. “Bir gireriz 24 saatte Şam’dan çıkarız” söylemi gururumuzu okşayabilir ama gerçeği yansıtmaz. Bir çatışma hâlinde vereceğimiz kayıpların bedelini kim nasıl ödeyecektir?

Türkiye’ye doluşan teröristler

Suriyeliler için sınırlarda kurulan mülteci kamplarının ciddi tehlike yarattığını defalarca yazdım. Özellikle Antakya’da gergin bir havanın oluştuğunu belirttim. Gazetem Vatan olayın takipçisi oldu ve Antakya’daki manzarayı gözler önüne serdi, tehlikeye dikkat çekti.

Hepsi birer katil

Başta Antakya olmak üzere Suriye’ye komşu kentlerimizi dolduran bu militanların hepsi birer profesyonel katil. Gözlerini kırpmadan adam kesiyorlar. Bu katiller sürüsüne kucak açmak “derin stratejinin” bir ürünü müdür? Türkiye Suriye sorununu teröristlerle mi çözecek?

İzmir’de ne işleri var?

Yalanlanmayan haberlere göre Suriyeliler için İzmir’de bir mülteci kampı hazırlanıyor. Kim olduklarını bile bilemediğimiz mülteci adı altındaki kişilerin Türkiye’nin batısına yerleştirilmelerinin mantığını çözmek çok güç. Ülkemizi kendi elimizle terörist cenneti yapmaktır bu.

El Kaide örneği

Devletler bazen düşmanlarını altetmek için yasa dışı örgütlerle işbirliği yaparlar. Ancak sonuç hep hüsrandır. Amerika Sovyetler’i çökertebilmek için El Kaide’yi kurup desteklemişti, ama sonrasında El Kaide Amerika’nın en etkili düşmanı haline geldi.

Bizde de olacaktır

Suriye’de Esad’ı indirmek için eli kanlı katil çetelerine göz yuman Türkiye’nin başına da farklı bir şey gelmesi mümkün müdür? Bugün ülkemize pasaportsuz ve kimliksiz girebilen bu teröristlerin yarın Türkiye’de de eylem yapmayacaklarının garantisi yoktur.

Haliç Üniversitesi

Sevgili okurlar, bu hafta bir konuda daha bilgi vermek istiyorum. Geçen hafta Haliç Üniversitesi ile ilgili yazdığım yazılar belli ki yerini buldu. Mütevelli Heyeti Başkanı heyecanlanıp sinirlenirken, üniversitenin öğretim üyesi ve çalışan kadrosundan büyük destek aldım.

Gündüz Gedikoğlu olayı

Ayrıntılarını yarın yazacağım, ama küçük bir düzeltme yapmak istiyorum. Üniversite’nin kurucusu Prof. Dr. Gündüz Gedikoğlu, Mütevelli heyeti Başkanlığı’ndan yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle değil, seçilemediği için ayrılmış. Ancak bu seçimde de bir kumpas olduğu kesin.

Amaç üniversiteyi kurtarmak

Haliç Üniversitesi Türkiye’deki gerçek Vakıf Üniversitelerinden. Arkasında dev gibi bir Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı var. Ancak yeni yönetim üniversiteyi bitirme noktasına getirdi. Benim de amacım 14 yıllık bu üniversitenin içinde bulunduğu sıkıntılı günleri kazasız belasız atlatabilmesine katkıda bulunmaktır.

Hepinize iyi haftalar dilerim..

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)