Yanlış Başlayan Yanlış Biter...


Konumuz ‘eğitim’!

‘Milli’ yanı kalmamış, yıllardır ‘dışardan alınan eğitim’.

Amerikan patentli küresel kılıflı ‘İngilizce eğitim’.

Şimdi de Sünni İslam inancına dayalı din ağırlıklı eğitim.

Yapılmak istenen de ikisinin karması.

4+4+4 yürürlüğe konmak istenen sistem.

Yanlışlarla dolu bir beyin koşullaması projesi.

Altı yaş çocukları alınacak.

Küçük yaşlardan yeni müfredat uygulanacak.

Okullar imam hatip okulu yapılacak.

Çocuklar böylece yetişmiş olacak.

Anne babalar feryat ediyor.

Türk Tabipleri Birliği toplu ‘olamaz raporu’ veriyor.

Çocuk ruh sağlığı uzmanları yanlışı belirtiyor.

Ama iktidar her uyarıya kulak tıkamış, kararını dayatıyor.

Azim mi, inat mı?

***

Azim ile inat arasında iki fark vardır.

Azim ‘akılcı karar’a dayanır, bir.

‘Haklı olduğu’nu bilir, iki.

İnat ise akla dayanmaz, önyargılıdır, haksız da olsa aldırmaz.

Burada dayatılan ‘inat’tır. Hem de bir ön kasta dayalı olarak.

Ön kasıt, çocukları dindar yetiştirme niyetidir.

4-5 yaşındaki kız çocuklarının başını örtüp, erkek çocuklara takke giydiren zihniyet biraz değiştirilerek eğitimde uygulamaya sokulmaktadır.

Laik eğitim terk edilmiştir.

Türkiye artık laik bir ülke değildir.

Eğitbilim (pedagoji) ilkeleri dikkate alınmamaktadır.

Çünkü bu ilkeler der ki:

0-6 yaş eğitimi bir bütündür.

Çocuğun 0 ile 72 ay arasında;

zihinsel gelişimi (zekâ işlevleri),

duygusal gelişimi,

sosyal gelişimi,

birbirini izleyen evrelerle tamamlanır.

Altmışıncı ayda kesilen eğitim bu bütünlüğü bozmaktadır.

Rapor isteyerek ‘gelişimi tamamlanmamıştır’ etiketini yapıştırmak ise başlı başına ayrı bir yanlıştır. Çocuklar damgalanma ile karşı karşıyadır.

Bu yanlıştan dönülmesi zorunludur.

Ama siyasal iktidar hiçbir yanlışından dönmediği gibi bu yanlışından da dönmeyecek görünmektedir. Yaklaşımları budur.

***

Küçük çocuklara din eğitimine gelince.

Çocuğun, kendi kararıyla bir seçim yapabilmesi ortalama 12 yaş dolaylarında olabilmektedir.

Aralarında farklar olmakla birlikte küçük çocuklar henüz neden-sonuç ilişkisine dayalı ‘zihinsel muhakeme gücü’ne sahip olamamaktadır.

Bu nedenle de inanca dayalı aktarımlar daha çok ‘telkin’ niteliği taşır.

Çocuk kendisine yapılan telkini benimser ve onu sürdürür.

Oysa yapılması gereken ‘laik eğitim’in temeli, çocuğa bu neden-sonuç ilişkisine dayalı muhakeme gücünü kazandırmaktır.

Bu da, özgürce soru sormakla başlar.

Hiçbir tabusu olmayan tartışma ile sürdürülür.

Seçenekler üretimi ile de geniş bir düşünce perspektifi kazandırılır.

Duygusal olgunlaşma da;

dürtüleri kontrol edebilme,

sorumluluk alabilme,

yanlışını görme, kabul etme, düzeltme ile ölçülecektir.

Sosyal gelişme de önyargılar olmadan doğru yönde olabilir.

Bu gelişme ancak laik eğitimle olabilecek özelliktedir.

İnanç eğitimi ise önkabullere dayanır.

Sorusu yoktur, yanıtları kesindir.

Tartışma kabul etmez.

Yanlışlar ancak inancın dışında olabilir.

Bu da bilinç eğitimi ile inanç eğitimi arasındaki farktır.

***

Bunları dinlemezsiniz.

Bildiğinizi okursunuz.

Din, insanın kendi seçmesi gereken inançtır, aldırmazsınız.

Dinler, mezhepler yapıları gereği ayrımcıdır, oralı olmazsınız.

Kendinizden olmayanı dışlarsınız.

Dışladıklarınızı suçlarsınız.

Suçladıklarınızı ezmek için her şeyi yaparsınız.

Ama gerçekleri ortadan kaldıramazsınız.

Gerçek gelir, karşınıza dikilir.

Yanlış başlayan yanlış biter.

Olan da bu ülkenin geleceğine olur.

Ona da şaşmamak gerekir.

‘Her ülke layık olduğuna...’ denmiştir ki doğrudur.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)