30 Ağustos 2012 mücadelesi


Emperyalizme karşı verilen Bağımsızlık Savaşı'nın 30 Ağustos 1922'de son buluşunun 90. yılında, o eşsiz zaferin yıldönümünde bugün çok farklı mücadeleler veriyoruz. Çünkü Atatürk anıtlarına çelenk koyarak onu selamlamak, ona olan sevgimizi göstermek için dilekçeler yazıp, izinler almamız gereken, bu izinlerin verilmediği ve anıtlardan yaka paça uzaklaştırıldığımız zamanlardayız bugün.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 30 Ağustos resepsiyonu iptal edildi. Geçen seneki gerekçe artan terör olaylarıyken bu seneki gerekçe Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kulak rahatsızlığı oldu. Halbuki doktorlar “günlük programlarına sınırlı olarak devam edebileceğini” söylemişti…

10 binlerin sığabileceği meydanlarda sadece 10’lar vardı bu sene. Meydanlar da bu halk gibi sessizliğe gömüldü. Tüm evlerden, binalardan, işyerlerinden gökyüzüne doğru kırmızı beyaz dalgalar yükselmesi, damarlarımızdaki kırmızı kanın daha bir coşkuyla akması gereken bir günde adeta benzi soldu meydanların, köylerin, kentlerin, insanların.

Eskiden bir hafta boyunca coşkuyla anılan Büyük Zafer kutlamalarına artık bir gün bile tahammül edilemiyor çünkü.

Valiler, kaymakamlar, sivil toplum kuruluşları, halk birbirine giriyor; saygı duruşları bile olay oluyor.

Dört bir yanı işgal altında olmasına rağmen sömürgeye razı gelmeyen bir milletin dünyaya ders niteliğinde yazdığı bir destandır 30 Ağustos. Ve yüce Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü ayak sesleridir.

Ulusal birlik ve beraberliğe, ulusal değerlerin savunulmasına bu denli ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde en çok öne çıkarılması, en çok hatırlanması gereken tarihi bir zaferin yıldönümünde geride bıraktığımız manzara ise işte bu şekilde.

Sınırın sesi

Suriye’den gelen sığınmacılar için insani gayelerle kurulan kamplarda farklı yapılanmalar doğdu. Geçen hafta Apaydın Köyü’ndeki tesisleri ziyaret etmek isteyen CHP Kocaeli milletvekili Hurşit Güneş ve eski DİSK Başkanı, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, kamplara sokulmadı.

TBMM’nin iki parlamenterine, temsil ettikleri millete ait olan topraklardaki sığınmacılar tarafından yasak getirilmesi, vekillerin sözde “güvenlik gerekçesiyle” kampa girmelerine izin verilmemesi kabul edilemezdi.

Arkasından da TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun kampa girip inceleme yapmasına “izin verileceği” “Dışişleri Bakanlığı” tarafından bildirildi. Anlayacağınız ülke sınırları içindeki bir kampı incelemek için iznin çıkmasını beklemek zorunda olan bir Meclis komisyonu ve o izni verme yetkisine sahip bir Dışişleri Bakanlığı var ki, o da zaten izni Başbakanlık’tan alıyor.

Apaydın Kampı’nda sıra dışı ve bize yansıtıldığından farklı birtakım şeylerin yaşandığı aslında tahmin ediliyordu. Hatay’ın silahlı bir mücadele için üs olduğunu yabancı basın bir süredir zaten konuşuyordu. Aslında yabancı basından da önce bölgedeki yerel halk da bu duruma, orada mülteci sıfatıyla bulunan insanların gece ve gündüz neler yaptığına yeterince tanıklık ediyordu.

Peki bu insanların sınırlarımız içinde askeri faaliyette bulunmasına izin veren bir karar Meclis’ten çıktı mı?

Özgür Suriye Ordusu’nun internet sitesinde iletişim bilgisi olarak Türkiye kodlu bir telefon numarasının yazılı olması nasıl açıklanabilir?

Ayrıca madem öyle, askeri faaliyetlerini sürdüren bu insanlar nasıl hâlâ “mülteci” statüsünde muamele görebiliyor, mülteci hukukunun korumasından faydalanabiliyor?

Halihazırda sınırlarımız içinde 80 binden fazla Suriyeli sığınmacı var. Ülkeye girmek için bekleyen Suriyelilerin sayısı da on binleri buluyor. Sonuçta Suriye’deki iç savaşın bizimle doğrudan ilişkili en önemli boyutu şu an için bu sığınmacılar meselesidir.

Suriye’deki iç savaş devam ediyor. Ülke, etkisini çok uzun yıllar taşıyacağı bir istikrarsızlık ve kargaşa dönemine girdi ve bunun bize doğrudan etkileri büyük.

Yurtsan Atakan

Yardımseverliğini, zarafetini, alçakgönüllüğünü, fedakârlığını, insani yönünü, aklını, bilgisini, genç yaşını düşündükçe ölüm haberini kabullenmek daha bir zor geliyor.

En son 3-4 ay önce bir yarışma projesi için bir araya gelmek üzere sözleşmiş, ancak son anda onun programında çıkan bir aksama nedeniyle görüşememiş ve üzülmüştük. Keşke görüşebilseymişiz…

Bilişim ve teknoloji dünyasının, medyanın en saygın, en düzgün, en doğru ve dürüst isimlerindendi. Kanseri yenemedi.

Ölümün hiç mi hiç yakışmadığı çok sevgili bir dosttu.

Kendisine gani gani rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.


Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)