Aren’in hikâyesi!


Bazı fotoğraflar vardır ki söze hacet bırakmaz!

Yandaki, “baba-oğul” fotoğrafları gibi...

İkisi de, 19 ay arayla Silivri Cezaevi’nde çekildi...

İlk fotoğraf çekildiğinde, takvimler 2011’in mart ayını gösteriyordu.

***


“Baba”yı tanıyorsunuz, gazeteci ve yazar Soner Yalçın...

Odatv soruşturması kapsamında tutuklandığı ilk günlerdi...

Oğlu, ilk kez “açık görüş”e gelmişti...

Öpüştüler, koklaştılar; sonra sarmaş dolaş olup, kameraya o pozu verdiler!

İkisinin de gözlerinde endişeden iz yok... Bir yanlışlık olduğuna ve biraz sonra el ele tutuşup o cezaevinden birlikte çıkacaklarına o kadar eminler ki...

Eve gidip formalarını sırtlarına geçirecek ve birlikte maça gidecek gibiler...

***


Sonra araya 17 fotoğraf daha girdi...

Ayda bir kez yapılan açık görüş günlerinde çekilen tam 19 “baba-oğul” fotoğrafı birikti, kitaplarının arasında Soner’in...

İkinci fotoğraf ise sadece birkaç gün önce çekildi...

***


Oğul, bayağı bir boy atmış...

Baba, saçlarını sakallarını kısaltmış...

Yine sarmaş dolaşlar...

Ama bu kez gözleri parlamıyor ikisinin de, umutları tükenmiş sanki...

Belli ki “gittikleri maç”ta bayağı bir gol yemişler, birbirlerini teselli ediyorlar...


***


“Baba”nın, bu iki fotoğraf arasında geçen 19 ayda yediği golleri hepiniz biliyorsunuz zaten...

Yargılanmasına neden olan tüm deliller hem yerli hem de yabancı bilimsel kuruluşlar tarafından çürütüldü...

Bilgisayarında tespit edilen ve “suç oluşturduğu öne sürülen” belgelerin, virüs yoluyla gönderildiği saptandı...

Ama mahkeme onu, “aleyhindeki delillerin güçlülüğü”ne dayanarak hâlâ tahliye etmiyor!

***


Oğlunun ismi ise Aren...

30 Mart 2000 doğumlu... Şişli Terakki Lisesi’nde okuyor. Bu yıl yedinci sınıfa gidecek!

En yakın arkadaşı, babası...

Ama o yaşlardaki “19 ay ayrılık” o kadar önemli ki; birlikte yaptıklarını unutmaya başlamış...

En çok özlediği şeyler ise birlikte hamburger yemek ve sarılıp uyumak...

Bir de babasından masal yerine, gerçek biyografiler dinlemek...

***


Yaşadığı büyük travmaya karşın, dersleri çok iyi... Babasından ayrıyken aldığı dört karneyle birlikte, dört de “takdir belgesi” getirmiş...

Yani, “cin” gibi bir çocuk!

Spor yapıyor, izcilikle ilgileniyor.

“Soner Yalçın’ın oğlu” olarak tanınmak ve girdiği her ortamda herkesten babasına dair olumlu ya da olumsuz yorumlar dinlemek, onu yoruyor ve üzüyor.

Babasının tutuklandığı ilk günlerde okuldaki bazı arkadaşları Aren’i çok kızdırmış... Bu sorun, öğretmenlerinin yardımıyla ve sınıfta yaptıkları konuşmalarla aşılmış...

Aren ise bu konuda hiç kimseyle, tek kelime bile konuşmamış... Sorulan sorulara yanıt vermemiş...

Annesi, “baba” boşluğunu biraz olsun doldurmak için işini gücünü bırakmış...

Profesyonel bir psikolog yardımı almasa da okulda rehber hocaların gözü sürekli onun üzerinde...

***


Aren, babasıyla sadece açık görüş günlerinde bir araya gelebiliyor...

Çünkü gireceği hücredeki cam bölme, parmaklıklar, teller travma yaratmasın diye kapalı görüşe götürülmüyor.

Aradan geçen 19 ayın her birinde, sadece birer saat görebildi babasını...

Yani babası tutuklandığı günden bu yana yaklaşık 14 bin saat geçti ama bunun sadece 19’unu onunla geçirebildi Aren...

Bu aralar kafasını “Evrensel Çocuk Hakları”na takmış durumda...

Bir çocuğun, babasından 19 ay boyunca koparılmasının Çocuk Hakları’na aykırı olduğunu düşünüyor ve Avrupa’da dava açması için annesine baskı yapıyor!

***


Bazı fotoğraflar vardır ki söze hacet bırakmaz...

Soner’in ve oğlunun, Türk basınında ilk kez bu sütunlarda yayınlanan bu iki fotoğrafı gibi...

Babalar en fazla birkaç yıl daha çile çekip, özgürlüklerine kavuşacaklar...

Ama çocuklar... Onlar, babasız geçen yılların eksikliğini, ömür boyu hissetmeyi sürdürecek!

Ahmet Şık’ın kızı Mina, Nedim Şener’in kızı Defne Vecide babalarına kavuştu...

Ama Mustafa Balbay’ın Deniz’i ve Yağmur’u, Tuncay Özkan’ın Nazlıcan’ı...

Ve sahte delillerle yargılanan yüzlerce gazetecinin, hukukçunun, siyasetçinin, askerin, bilim adamlarının çocukları...

Hepsi hâlâ bu kâbusu görmeye devam ediyor...

Ne yazık ki hepsinin hayatında, “babalarıyla birlikte gitmek istedikleri ama kaçırdıkları maçlar”ın boşluğu olacak...

Hem de ömür boyu sürecek bir boşluk!

***


Düşünüyorum da bizim Aren, diğer kader arkadaşlarını da örgütleyip, planladığı davayı açarsa...

İşte o zaman seyreyleyin asıl gümbürtüyü!

Eee, böyle babalara da böyle çocuklar yaraşır be kardeşim!

*****


GÜNÜN SORUSU

Dün, on binlerce çocuğun yıllarca annesiz, babasız bırakıldığı 12 Eylül askeri darbesinin 32’nci yıl dönümüydü... Bugün de çocuklar sahte belgelerle ve komplo ürünü delillerle anne ve babalarından ayrı koparılıyor... Bu durumda Soner Yalçın’ın üslubuyla soralım:

Bu demokratların, o darbecilerden farkı ne?

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)