Aytaç Yalman'a yanıtımdır


SEVGİLİ okuyucularım, dünkü yazımın tümünü Kara Kuvvetleri eski Komutanı, emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın bana gönderdiği yazılı açıklamaya ayırdım.

Bunu yapmak zorundaydım çünkü yazdıklarıma herhangi bir kişinin yanıt verme hakkına saygılıyım. Bugüne karar gönderilen her açıklamayı da yayınlamayı bir görev bildim.

Aytaç Yalman’ın yazılı açıklamasını aldıktan sonra kendisine uzun uğraşlar sonrasında- telefonla ulaşmayı başardım.

Epeyce uzun, belki yarım saatten fazla konuştuk. Daha doğrusu o anlattı, ben dinledim. Söylediklerinin yazılmasını istemediği için bu istemine saygı duyarak yazmıyorum.

Ancak iki cümlesini yazmak zorundayım. Benim kendisinden yazılarımda “Aytaç Bey” diye söz etmeme kızmış. Bunu birkaç kez dile getirdi ve şöyle dedi:

“Ben ‘Bey’ değilim. Ben generalim. Benden ‘Bey’ diye söz edemezsiniz.”

Birisine “Bey” diye hitap etmenin küçültücü bir şey olduğunu ilk kez duyuyorum. Bugüne kadar on binlerce insan bana da “Emin Bey” diye hitap etmiştir ve hiç gocunmadım. Bu bir saygı ifadesidir.

Ama Paşa madem alınmış, bu yazımda kendisinden Aytaç Paşa diye söz edeceğim. Sonraki yazılarımda yine Aytaç Bey olacaktır, özür dilerim! İkincisi ise şuydu: “Benim o plan seminerinde konuşulanlardan (Balyoz adı verilen ve 1. Ordu Komutanlığı’nda gerçekleşen toplantıdan) 2010 yılında haberim oldu!”

Söz verdiğim için ötekileri yazmıyorum.

Şimdi gelelim açıklamasında yer alan bazı cümlelerine. Aynen şöyle diyor:

“Zamanı geldiğinde tüm bilgileri basınla paylaştığım zaman, bu süreçte itham edilmemesi gereken tek kişinin şahsım olduğunu anlayacaksınız. Çünkü sorulacak her sorunun cevabını verecek durumdayım… Yıllardır gönül birliği yaptığım değerli arkadaşlarımın hukukunun korunması benim için onur meselesidir.”

Sayın ve muhterem Paşam, atı alan

Üsküdar’ı geçmiş, ortalıkta kan gövdeyi götürüyor. Yüzlerce silah arkadaşınız ağır hapis cezası almış, yüzlercesi tutuklu olarak içeri tıkılmış durumda.

Haydi, gelin, onların hukukunu bir an önce korumaya başlayın ve sözünü ettiğiniz “Onur meselesini” çözün. Siz ne zaman konuşacaksınız? Konuşma gününüz bugündür. Eğer şimdi konuşmaz, eğer bildiklerinizi hemen anlatmazsanız, vakit çok geç olacaktır.

Eğer daha fazla suçlanmak istemiyorsanız, kamuoyu önüne çıkıp bütün bildiklerinizi açıklamakla yükümlüsünüz. Sanıkların lehine veya aleyhine, ne varsa açıklayın.

Ama o aşamada size sorulacak tüm sorulara da yanıt vermek koşuluyla!

Sonraki bölümlerde eşiyle birlikte nasıl hakaret ve iftiralara uğradıklarını, saygısızlık yaşadıklarını anlatıyor ve şöyle diyor:

“Silah arkadaşlarım şahsımı konuşmamakla, kendilerini koruyamadığım ve hatta tanık olmamakla tutuklanmalarına sebep olduğumu beyan ettiler. Aslında konuşmamakla, kimseyi üzmemeye özen gösterdim. Kendim üzülmeyi tercih ettim…

Çeşitli zamanlarda tanıklık talebinde bulunulmasına rağmen mahkeme bu talepleri sürekli reddetti… Tüm yaşananlara rağmen arkadaşlarımın ruh halini düşünerek susmayı tercih ettim…”

Aytaç Paşa’ya bu konuda birkaç küçük anımsatma yapmak isterim. Madem bu kadar üzülmüş ve mahkeme onun tanık olmasını reddetmiş, yapması gereken bir tek şey vardı:

Bildiklerini kamuoyu önünde açıklaması.

Bugüne kadar böyle bir şey yapmadı.

Balyoz toplantısının yapıldığı iddia edilen tarihte kendisi Kara Kuvvetleri Komutanı. Açıklamasında diyor ki “Irak harekâtı hazırlıkları gündemdeydi ve ben o sırada Güneydoğu’da idim. O yüzden seminere katılamadım…”

Katılmadığınız iyi mi olmuş kötü mü olmuş, ben bilemem!

Peki, Güneydoğu dönüşünde o seminerde neler konuşulduğunu hiç merak etmediniz mi? Size bu konuda hiçbir bilgi gelmedi mi?

Burada iki olasılık ortaya çıkıyor.

İlki, seminerde darbe konuşuldu ama Aytaç Yalman bu olaydan haberi olduğu halde görmezden geldi. O takdirde görevini kötüye kullanmış, görevini ihmal etmiştir.

İkincisi, neler olduğundan hiç haberi bile olmadı. Belki de astları onu takmıyordu! Bu durum, bir komutanın düşeceği en kötü durumdur.

Neresinden baksanız, yine görevini ihmal etmiş -belki de suç işlemiş konuma düşmektedir.

Nitekim telefon konuşmamızda bana “Ben bu olayı 2010 yılında duydum, o zaman haberim oldu” dedi.

Gönderdiği açıklamada aynen şöyle diyor:

“Balyoz planı ile ilgili bilgi ve belgeye sahip olmadığımı açıkladım.”

Aytaç Paşa bu çelişkileri gidermek zorunda. Emrindeki komutanlar 1. Ordu karargâhında bir toplantı yapıyor ve orada ne konuşulduğunu bilmiyor! Olacak iş midir?

Çelişkiler açıklamanın sonrasında da devam ediyor:

“Dokuz yıl önce yaşandığı varsayılan müessif (üzücü) olaylar hakkında zamanı gelince sağlıklı ve doğru bilgiler vererek kamuoyunu aydınlatmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Neden şimdi açıklamadığımı düşünebilirsiniz. Vereceğim ifade ve yapacağım açıklamalardan bazı kişilerin zarar görmesini istemem.”



Balyozla ilgili bilgi ve belgeye sahip olmadığını söyleyen Aytaç Yalman , sonra diyor ki “Açıklarsam bazı kişilerin zarar görmesini istemem!”

Bunlar nasıl çelişkilerdir!

Kimdir o zarar görecek kişiler? Balyoz sanıkları mıdır?

Yoksa Hilmi Bey vesaire midir?

Yalman’ın sözlerine devam ediyoruz:

“Söz konusu senaryo (Balyoz toplantısı) emrimin yorumlanması ve durumdan vazifeler çıkarılması suretiyle yapılmıştır. Yani emrime aykırı olarak icra edilmiştir.”

Dikkat ediniz, çelişkiler sürüp gidiyor.

Bu sözleriyle silah arkadaşlarını suçladığını tahmin ediyorum da, hangi emir? Yazılı emir varsa nerede?

Böyle bir yazılı emir mahkemede görüldü ve okundu mu?

Sevgili okuyucularım, Aytaç Paşa’nın gönderdiği açıklama bana bir bulmaca gibi geldi. Benim zekâm biraz kıttır, neler olduğunu, Paşa’nın olayın neresinde durduğunu ben çözemedim.

“Zamanı gelince konuşacağım” demek, açıkça söylüyorum, sorumluluktan kaçmaktır, üstelik haksızlığa uğrayan silah arkadaşlarına, yargıya, adalete ve topluma karşı da saygısızlıktır.

Konuşma zamanı şimdidir. Bildiklerini ve yaşadıklarını kamuoyuna anlatmak, hapisteki arkadaşları tarafından kendisine sorulacak sorulara da yanıt vermekle yükümlüdür.

Böylesine sorumlu makamlarda bulunan kimselerin kaçamak davranma, işi zamana bırakma hakkı asla yoktur.

Burada bir soru da Balyoz mahkemesine sormak zorundayım:

Aytaç Yalman o dönemin en sorumlu makamındaki kişidir. Madem çeşitli zamanlarda tanıklık yapmak için mahkemenize başvuruda bulunmuş, onun tanıklığını hangi gerekçeyle reddettiniz?

Bu yaptığınız hukuka ve adalete sığdı mı?

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)