Bakan Bey bunu da bildi


SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye artık “Şehitler ülkesi” oldu. Dünkü olay hepsine tuz biber ekti.
Size önce Afyon’daki cephane depoları hakkında kısaca bilgi vereyim. Afyon’dan geçenler bilir, burası değişik sivri kayalıklarla dolu bir bölgedir.
Bu kayalık arazi cephane ve mühimmatın depolanıp korunması için ideal bir yerdir. Yörede 20 dolaylarında böyle depo var. Bunlara İGLO deniyor.
Bunların özel beton çatısı var, üzerleri kalın toprakla örtülü. Havadan uçakla bakıldığında anlaşılıp saldırıya uğraması mümkün değil. Dış duvarları çok kalın ve özel betondan yapılma. Her depo kayaların ve kaya tepelerinin arasına kurulmuş. Çevrede nöbetçi kulübeleri var.
İşin ilginç yanı, bu tehlikeli malzemenin korunduğu yerlerin hemen dibinde mahalleler ve evler var!
Depolarda her türlü cephane ve mühimmat saklanıyor. Malzemeler Afyon’a, ya da Afyon’dan başka yerlere trenle gönderiliyor.
Önceki gece işte bu depolardan birinde patlama oldu. Patlamanın, aradaki mesafe yüzünden öteki depolara sıçramadığı biliniyor.
Sonuç 25 şehit!

Şimdi gelelim en kritik soruya:
“Sabotaj olabilir mi?”
Bu sorunun yanıtını dün –kendisiyle ne ilgisi varsa!- Orman Bakanı Veysel Eroğlu vermeye çalışıyordu.
Terör olayları hükümeti öylesine zor duruma düşürmüştü ki, ısrarla ve sürekli olarak “Sabotaj yok, kaza var” diyordu…
Ve sonra –her nedense- acayip bir örnek veriyordu:
“Bu gibi patlamalar Hindistan ve Pakistan’da da sık sık olur!”
Patlama birkaç saat önce olmuş, ortalık ana baba gününe dönmüş ve hükümetin bir üyesi nereden biliyorsa sabotaj olmadığını iddia ediyor, üstelik başka ülkelerden örnek veriyor.
Vardır veya yoktur, onu şu anda bilmek mümkün değil…Çünkü olayın herhangi bir tanığı yok. Bir olay meydana gelmiş ve oradaki herkes paramparça olmuş.
Beyefendi bu sözleri neye göre söylüyor, anlamak mümkün değil. Aynı saatlerde açıklama yapan Genelkurmay ise patlamanın henüz bilinmeyen bir nedenle olduğunu söylüyor. Ekrana çıkan emekli tuğgeneral Haldun Solmaztürk sabotaj olasılığının kaza olasılığından çok daha yüksek olduğunu savunuyor.
Bu durumda Orman Bakanının anlamsız sözleri havada kalıyor.

Şimdi en kötü senaryoyu düşünelim. PKK’lı bir asker patlamanın olduğu birlikte görev yapıyordu. Bir çeşit intihar bombacısı, fedai olan PKK’lı askere örgütünden direktif geldi:
“Orasını uçuracaksın…”
Ve gecenin ilk saatlerinde, karanlık bastıktan sonra mühimmat sayımı veya başka bir işlem yapılırken, ya da cephaneler başka bir yere gönderilmek üzere hazırlanırken, o asker şu veya bu biçimde orasını patlattı.
Bunlar elbette varsayımdır.
Her türlü terör belasıyla yaşayan ülkemizde böyle nice olaylara tanık olduk.
O halde hükümetin Orman Bakanı hangi görgüsüyle, elindeki hangi somut tanık ifadelerine, bilgi ve belgeye dayanarak sabahın köründe Afyon’da piyasaya çıkıp, patlamanın nedeninin sabotaj olmadığını söyleyebiliyor?
Bunun adı milleti kandırmaya yeltenmektir.
Oysa soruşturmanın devam ettiğini, elde edilecek bilgilerin kamuoyu ile paylaşılacağını söylese, çok daha tutarlı bir iş yapmış olacaktı.
Burada acı bir gerçeği yazmadan geçemeyeceğim. Bu gibi patlamalarda ölenlerin, şehit düşenlerin cesetleri un ufak olur. O patlama ve yangın sonrasında cesetler binbir parçaya bölünür.
O parçalar bile yanmış ve kömürleşmiştir.
Cesetlerin kimliğini ortaya çıkarmak çok zor bir iştir. DNA testi bu olayda ne kadar işe yarar, doğrusu bilemiyorum. Son olayda işin çok acı bir yanı da bu olacaktır.
Allah hepsine rahmet eylesin.

TAYYİP’İN YENİ İNCİLERİ

İnanmıyorum, gerçekten inanmıyorum. Türkiye Cumhuriyetinde hükümetin başı olan bir şahsın böylesine sorumsuz, anlamsız, tutarsız sözler söylemesi mümkün değil.
Bugüne kadar nice başbakanlar geldi geçti, hiçbirinin ağzından böyle saçma sapan sözler çıkmadı.
Bakınız partisinin önceki gün yaptığı toplantıda, Suriye için –bir fatih edasıyla- neler diyor:
“İnşallah en kısa zamanda Şam’a gidecek, kardeşlerimizle (Esad’a karşı ayaklanan şeriatçı örgütlerle) muhabbetle kucaklaşacağız. Selahattin Eyyubi’nin kabri başında fatiha okuyacak, Emevi camisinde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi, İbni Arabi türbesinde, Süleymaniye külliyesinde dua edeceğiz. O gün de yakın!..”
Evet, Şam fatihi olacağını iddia ediyor!
Onun bir fatih (!) olacağını ben biliyordum ve bunu 4 eylül günü “Tayyip Kalıbının Adamı Değilmiş” başlıklı yazımda burada anlatmıştım:
“Tatilde gece yatıyordum, rüyama Tayyip giriyordu. Esad’ı devirmiş, Şam’a doğru bir fatih edasıyla yola çıkmış. Orada yanına yandaş gazetecileri almış, basın toplantısı düzenliyor. Amerika açıklama yapıyor: “Obama olanlardan çok mutludur. Personeli Tayyip’in heykelinin Şam’a dikilmesine karar vermiştir!”
Özür dilerim, meğer ben bu çiçeği burnunda yeni fatihimizin programını yanlış biliyormuşum!
Orada basın toplantısı yapacağını zannederken o türbe ziyaretleri yapacak, namazlar kılıp dualar edecekmiş! O günler çok yakınmış!
Tayyip artık iyice yoruldu ve sinir sistemi laçkalaştı. Anlamsız ve komik sözler söylüyor. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor.
Duymasın eyvallah da, dünyayı Türkiye Cumhuriyetine güldürüyor, alay konusu yapıyor.
Suriye hezimetinde Hariciye Nazırı Davutoğlu Ahmet’in oyununa düştü, cilası kazındı, ülkemizi dünyaya rezil etti ve ne yapacağını şaşırdı.

Yine Tayyip’in ağzından aynı konuşmada çıkan bir başka inci. BDP’li milletvekillerinin teröre bulaştığını ve dokunulmazlıklarının kaldırılacağını söylüyor.
Ancak hemen ardından yine ağzından kaçırdığı bir cümle var ki, çok önemli. Yargıyı nasıl emir kulu olarak gördüğünün somut belgesi:
“Yargıya zaten gerekenleri söyledik. Yargı da gereğini yapıyor. Biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız.”
Bu göstermelik anayasal düzende hükümet dahil hiç kimse ve hiçbir makam yargıya emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Bu hususlar anayasanın 138. maddesinde aynen yazılıdır.
Bu konuda “Yargıya zaten gerekenleri söyledik” diyor.
İlgili mahkemelere ve savcılara talimat verdiğini, tavsiye ve telkinde bulunduğunu açıkça itiraf ediyor.
Tayyip bu sözleriyle suç işlemiştir. Normal işleyen bir demokratik mekanizma olsa Türkiye’de kıyamet kopar ve o şahıs o koltukta bir dakika bile oturamaz. Herkesten önce AKP’nin arka bahçesi olan HSYK bu sözleri kınar.
Anayasayı çiğnediğini itiraf etmiştir, istifa etmek zorunda kalır ve çeker gider.
Ama burası Türkiye abicim!
Kimseden tık yok!
“Gerekenlerin söylendiği” yargıdan bile!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)