Balyoz hakimi, ‘Konuşun, konuşun... Bunlar size geri dönecek’ demişti!


Takvimler 25 Mart 2012’yi gösteriyordu... Balyoz Davası’nı izlemek için Silivri’ye gitmiştim.

Duruşmanın başında kıdemli ceza avukatı Celal Ülgen usul hakkında söz istemiş, Mahkeme Başkanı da bu talebi duymazdan gelmişti.

Sonuçta tartışma büyümüş ve avukatlar savunma haklarının kullandırılmadığını gerekçe göstererek duruşmalara girmeme kararı almıştı. Sanıkların tamama yakını yaşananları kendi aralarında konuşmaya ve mahkeme heyetine itirazlarda bulunmaya başlayınca Mahkeme Başkanı, “Konuşun, konuşun... Bunlar size geri dönecek” demişti!

Ben de tüm bunları, bir gün sonra bu sütunlarda detayıyla yazmıştım...

***


Önceki gün Balyoz kararları açıklanırken nedense (!) Mahkeme Başkanı’nın bu sözleri kulaklarımda çınlayıp, durdu:

“Konuşun, konuşun... Bunlar size geri dönecek...”

***


Dünyanın hiçbir yerinde hakimler, sanıkları ya da sanık avukatlarını tehdit etmez, edemez!

Bakmakla yükümlü oldukları davayla ilgili “karar ya da niyet belli eden” sözcükler kuramaz...

Kurarsa bu, “ihsas-ı rey” anlamına gelir!

Ve yasaktır!

“İhsas-ı rey”de bulunan bir hakimin, o davadan çekilmesi gerekir.

Çekilmezse, verdiği karar tartışmalı hale gelir...

Sadece tek başına bu bile, davanın yüksek yargıda görülmesi sırasında, “kararı bozma” nedenidir!

***


Balyoz Davası’nı gören Mahkemenin Başkanı, yukarıdaki sözleri söyleyerek tam altı ay önce “ihsas-ı rey”de bulundu...

Yani; tavrını, kararını, niyetini altı ay önceden belli etti!

Bu nedenle sanık avukatları bu davayı temyiz edilirken; “esas”ından, yani içeriğinden değil, “usulü”nden hareket etmeli...

Çünkü bu sözler Mahkeme Başkanı’nın, bu davada kararını aylar önceden verdiğinin ilanıdır ve başlı başına bozma nedenidir!

*****


YILIN SLOGANI

Yaklaşık 330 subayın ağır cezalara çarptırıldığı Balyoz Darbe Planı Davası’nın duruşmaları, evrensel hukuk kurallarına aykırı bir şekilde “cezaevi yerleşkesi”nde yapıldı.

Hatırlarsınız; üç yıl önce davul zurnayla gelen teröristler için ise yine hukuka aykırı bir şekilde Habur sınır kapısına “mahkeme” kurulmuştu...

Vatandaş, elbette bu çelişkiyi gözden kaçırmadı ve Balyoz kararlarından sonra internette tıklanma rekoru kıran şu sloganı üretti:

“Adalet mülkün (devletin) değil zulmün temeliyse, taburdan gelene müebbet, Habur’dan gelene muhabbet uygulanır.”

Kararı veren sayın hakimler:

İşte; bugün kamuoyunda oluşturduğunuz duygunun özeti, maalesef bundan ibarettir!

*****


GÜNÜN SORUSU

Bundan henüz iki yıl önceye kadar aleyhlerinde çıkan her kararda yargıya en ağır eleştirileri yöneltenler, Balyoz Davası’ndaki karardan sonra, “Gerekçeli kararı beklemek gerekir” demeye başladılarÖ Sorum onlara:

Bu çifte standarttan hiç mi rahatsız olmuyorsunuz?

*****


Kübra’nın ablası ve devlet!

Hani; AKP, 12 Eylül 2010’da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile yüksek yargıyı ele geçirmek için yaptırdığı halk oylamasına; kadınlara, engellilere ve şehit yakınlarına pozitif ayrımcılık yapılmasına olanak veren bazı maddeler eklemişti ya...

Ve hani biz de daha o günlerde bu düzenlemelerin tamamen göstermelik olduğunu iddia etmiştik!

Keşke yanılsaydık:

O günden bu yana ne kadınların, ne engellilerin, ne de şehit ailelerinin durumlarında herhangi bir iyileşme oldu.

Tam tersine ellerindeki haklara bile göz dikildi!

***


Kübra Göksel, İstanbul’da Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birinde okuyor. Babasını küçük yaşta kaybetmiş...

Annesi, 28 yaşındaki zihinsel engelli ablasıyla birlikte Samsun’da yaşıyor.

Ablası 28 yaşında ama zekâ yaşı 5...

Dokuz yaşından beri zihinsel engellilere özel okullara gidiyor.

Ne yazık ki zekâsında bir gelişme olmuyor ama onun okulda olduğu saatlerde annesi hiç değilse diğer işlerine bakabiliyor.

Devlet yıllarca özel rehabilitasyon merkezinin masraflarını karşılamış, bir sorun çıkmamış... Ceplerinden tek kuruş ödemek zorunda kalmamışlar.

Ama devletin bu tavrı son birkaç yıldır değişmiş...

Rehberlik ve Araştırma Merkezi, Kübra’nın ablası için ‘Verilen eğitimi almıyor. Okulun bir faydası yok. Okula gidemez’ raporu düzenlemiş...

Kübra’nın annesi aylarca uğramış ve kızının bir yıl daha o özel rehabilitasyon merkezine gönderilmesini sağlamış...

Sonraki yıl ise bu mümkün olmamış...

Zihinsel engelli kızcağız da bunun üzerine mecburen devlet okulu olan Samsun Atakum İlk Işık Eğitim ve Uygulama Okulu’na gönderilmiş... Ama bu yıl bu da mümkün olmamış... Çünkü bakanlıktan okula gelen bir yazıda yirmi üç yaşından büyük engellilerin alınmaması emrediliyormuş...

Kübra bana gönderdiği mektupta, “Bu nasıl bir vicdandır? Nasıl okula gidemez, nasıl? O devlet ona ölene kadar eğitim vermek zorunda değil mi? Biz göndermek istemesek bile -Avrupa ülkelerinde olduğu gibi- zorla onların gelip götürmek istemesi gerekmez mi” diye isyan ediyor!

***


İşte; engellilere sözüm ona daha fazla hak tanımak için anayasa değiştiren devletin yaptığı bu...

Zihinsel engelli gençleri, yaşları geçti diye kapı önüne koymak!

Onlar için yeni okul, rehabilitasyon merkezleri açacağına, yatılı sistemler oluşturacağına, mevcut okulundan atıyor!

İyi de bu çocuklarımızın anneleri babaları vefat edince ne olacak?

Ben söyleyeyim:

Onlar da açlığa, bakımsızlığa yani ölüme mahkum edilecek!

***


Kübra’nın telefonu bende...

Eğer “Böyle şey olmaz” diyen vicdan sahibi bir “devlet yetkilisi” çıkarsa, seve seve veririm!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)