Bilanço...


Sonradan uzun yıllar Siirt milletvekilliği ve Hâkimiyeti Milliye’de Falih Rıfkı Atay ile başyazarlık yapan Mahmut Bey, Kuvayı Milliye yıllarında Mustafa Kemal Paşa’nın “refakat subayı” idi. Anılarını

yayımladı:

“26 Ağustos notu - Bu gece uyku uyuyamadık. Paşa herkesten uyanık ve heyecanlı. ‘Büyük çoğunluğun muhalefetine rağmen kararını vermiş. Hatta bu kararını zorla icra ettiriyordu’. Herkesten önce kalkmış, giyinmiş, çadırlar arasında dolaşıyor.

Başkumandan önde. Kocatepe’ye gitmek için yol pek dar ve karanlık, bir süvari neferi fenerle önde gidiyordu.”

***

26 Ağustos 1922. Sabah:

“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu / Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki / şayak kalpaklı adam / nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden / güzel, rahat günlere inanıyordu / ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında / birdenbire beş adım sağında onu gördü / Paşalar onun yanındaydılar./ O saati sordu. / Paşalar ‘üç’ dediler / Sarışın bir kurda benziyordu. / Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. / Yürüdü uçurum başına kadar, / eğildi, durdu. / Bıraksalar / İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak / Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”

“Nurettin Eşfak baktı saatına. / Beş otuz… / Ve başladı topçu ateşiyle ve fecirle birlikte büyük taarruz…” (Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye kitabından.)

Mustafa Kemal Paşa; ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak, karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atladı.

“Sonra. / Sonra, düşman ordusu kuvayı külliyesini imha ettik / Aslıhanlar civarında / 30 Ağustos’a kadar… Sonra. / Sonra, 9 Eylül’de İzmir’e girdik.” (Nâzım’ın aynı kitabından)

***

“Zafer haberi İstanbul’a gelince Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile hemen bir vapura binerek İzmir’e gitmiştik. Gazi Mustafa Kemal’le şehirde yangın çıktığı gün buluştuk. Gittiğimizin üçüncü veya dördüncü günü Latife Hanım’ın şehirdeki evinde öğle yemeği yiyorduk. Bütün merakımız bundan sonra ne olacağı idi. Bize dedi ki: ‘Hiçbir işimiz bitmemiştir.’

Biz on yedi yüzyıldan bu yana büyük zaferler kazanmıştık. Fakat hiçbiri ile kurtulamamıştık. Bir laik yeniçağ devleti kurulmadıkça, eğitim ikiliği ve ondan doğan milli parçalanmanın önüne geçilmedikçe, kurtuluş savaşı da boşa giderdi…

... Meclis’in musluğu başında kara kuvvet temsilcisi ise; ‘Yunanlıdan kurtulduk, bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız’ diyordu.” (F. R. Atay’ın “Atatürkçülük Nedir” kitabından.)

***

“… Atatürk bize akıldan başka yol gösterici bırakmamıştır. Akıl hürriyetini sınırlayıcı eğitim ve hukuk birliği ile laisizmi sarsıcı her şey Atatürkçülüğe ihanet etmektir… Atatürk milliyetçiliğinde, ‘Sen Sünnisin, Müslümansın, sen Alevisin, bizden değilsin’ denilemez… Atatürk milliyetçiliğinin ırkçılık ve mezhepçilik dışında kurulmuş olduğunu iyice hatırlatmak isteriz…”

***

“İşte size bilanço” diyor Atay: “Bir lider bulduk. Bu milleti ölümden kurtarma şerefini bütün ağırlığını terazinin bir kefesine koyarak, hiç kimsenin yapamayacaklarını yaptı…

Biz, ondan sonrakiler, herkesin yapabileceği tamamlama işlemini yapamadık… Onun yolunda iken, 1913’te rüyalarımıza girmeyen başarılar elde ettik… Onun düzeni bozulunca, on dokuzuncu yüzyıl kargaşamıza geri döndük…”

***

Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1922’den itibaren yaşadığı zaman diliminde:

“… Binlerce yıllık tarihinde ve ilk defa, evet ilk defa Anadolu’yu tek bir millet bütünlüğünün yurdu yuvası yapmıştır.” (F.R.A.)

80 yıl sonra, 2002 yılında tek başına iktidara gelen dinci iktidar:

Ülkeyi bir baştan öteki başa, laikler laik olmayanlar… Aleviler Sünniler… Şu bu mezhepten cemaatten olanlar olmayanlar… Türkler Kürtler… Türk’üm diyenler Türkiyeliyim diyenler… Medyada, bürokraside benden olanlar olmayanlar diye milleti ikiye böldü ve ülkeyi bölünmenin eşiğine getirdi.

Bu iktidar sayesinde, “Müslümanız, Müslümanlığı bilmeliyiz. Atatürkçüyüz, Atatürkçülüğü bilen kalmadı” bu ülkede!

“Boyları onun ayak bileklerine ancak yetişen politika cüceleri bu bütünlüğü tehlikeye sokmuşlardır.”

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)