‘Dindar aydın’ diye bir tür



“Türkiye dindar aydınını yetiştirememiştir. [...] Türkiye din alanında topluma istikamet verecek fikir üretecek ‘dindar aydın’ı yetiştiremediğinden, gelenek dinle özdeş olarak algılanmış, problem çözmek için var olan ‘din’, bizatihi problem olmaya başlamıştır.”
Özgür kalabilmek için, bu cümlenin yer aldığı kitabın ve yazarının adını vermeyeceğim. Çünkü, dinci ve İslamcı çevrelerin ortak düşüncesini ifade ediyor. Bir ilahiyat profesörünün yazdığı bir kitaptan aldığım bu cümlenin neresini düzelteyim ben? Demek istiyor ki bir gelenek olarak yaşanan gündelik din aslında din falan değildir, hurafedir; çağıyla çatışma halindedir; bu “hurafe-din”e ancak dindar aydın engel olabilir, onu da biz yetiştiremedik ama yetiştirmek zorundaydık, zorundayız.
Soldan yazıp sağdan okumak
Atalarımızın tuhaf insanlar olduğunu itiraf etmeliyiz: “Hamama giren terler” diye bir atasözü bulmuşlar, ama değerli atamız, mason ve Nakşibendi Şeyhülislam Musa Kazım Efendi (1858-1920) hem hamama girmek hem terlememek istiyor:
“Biz Avrupa’nın yalnız ilim ve sanayisini almaya ve kabul etmeye mecburuz. Zira hikmet bizim kaybettiğimiz malımız olduğu için onu bulduğumuz yerde elbette alırız. ‘Hikmet müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır.’ Fakat onların bütün adet ve ahlakını, geçim yollarını ve hayat tarzını kabul edemeyiz. Zira sonra zarar görürüz.”
Vallahi haklıdır Musa Kazım Efendi! Haklı olmasaydı, şu anda iktidarda olan AKP kabilesi aynı düşünceyi savunur muydu?
Biraz da şenlik gerek
Ancak Musa Kazım Efendi ve “ekürisi”nden özür dileyerek bir münafıklık yapacağım:
1. Avrupa’nın sadece ilim ve sanayisini almaya ve kabul etmeye neden mecbur olasınız? Sizin ilim ve sanayimiz kendimize yetmiyor muydu?
2. Bulduğunuz hikmetin yitirdiğiiz hikmet olduğunu nereden biliyorsunuz? Aklı olan sahip olduğu hikmeti yitirir mi?
3. “Hikmet müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır.” Yani elin gavurunun, yabanın gomonistinin, cenabete batmış münkirin ürettiği hikmeti, patentine bakmadan, telif haklarını dinlemeden “bu benimdir!” diye almak serbest. Amma ve lâkin, bu hikmeti üretenlerin “Bütün adet ve ahlakını, geçim yollarını ve hayat tarzını kabul edemeyiz!”
Musa Kazım Efendi haklıdır! Ama o hikmeti yaratan kavmin akıl, kültür ve duygusu ile gene o kavmin âdet ve ahlakını, hayat tarzı ve geçim şeklini oluşturan akıl, kültür ve duygu aynı değil midir? Zaar değilmiş (!) ki bizimkiler hamama girip terlemek istemiyorlar.
Aynı şenlik devam ediyor
Bu yazıya esin kaynağı olan ilahiyat profesörü de az değil hani! O da şenliğe katkıda bulunuyor:
“Darda kalmış toplumların varlıklarını sürdürebilmek için geçmişi idealize etmesi tarihin her döneminde dikkat çeken bir husustur. Ancak İslamcıların bile görmezden gelemeyeceği bir gerçek vardır: Avrupa’nın gücü bilim ve teknikten gelmektedir. ‘İslâm âleminin derdinin çaresi, kendinde bulunmayan ve geriliğine sebep olan ilim ve ferileri hiç vakit geçirmeden elde etmesidir. Bu ilimler ve feriler bugün Avrupa’dadır. O halde bizim için yapılacak şey açıktır: Bu ilim ve ferileri Avrupa’dan öğrenmek... Evet! Gerek unutmuş bulunduğumuz tecrübe metodunu ve gerek hiç bilmediğimiz yeni bilgileri öğrenmek! Böyle yapmakla aynı zamanda İlim öğrenmek için icabında Çin’e gitmek zorunda olduğumuzu bizlere tebliğ buyuran Peygamberimizin emrini de yerine getirmiş oluruz. Yalnız şunu iyice anlamamız lazımdır ki, Avrupalılardan alacağımız, yalnız bu bilgilerden ibaret olmalıdır. Çünkü Müslümanların geriliğine çare olacak şeyin, sadece maddi ilimlerden ibaret olduğu söz götürmez bir hakikattir.”
İslam terakkiye mani mi?
İlahiyatçı profesör, Osmanlı İslamcılarını en çok rahatsız eden fikirlerin başında “dinin terakkiye mani” olduğu şeklindeki iddialar olduğunu yazıyor. Allah’a şükür günümüz İslamcılarının böyle bir sorunu yok. Bütün bilimleri İslamileştirerek soruna çare bulmayı düşünüyorlar. Yakında kök hücre çalışmalarının İslama dayandığını iddia ederlerse şaşırmam. Evet, bunların İslamı terakkiye manidir! Kusura bakılmasın!
Hz.Peygamber’in “İlim öğrenmek için icabında Çin’e gitmek gerektiği”ni söylediğini tekrarlamaya bayılır muhafazakar tayfası. İlim artık sadece Avrupa’da değil, Çin’de, Japonya’da, Hindistan’da. Ne olacak şimdi? Ya bu kavimlerin dinlerinden, örf ve adetlerinden etkilenirsek? Bu yetmiyormuş gibi 72 milletin bilim adamları, kadınlı erkekli olmak üzere aynı laboratuarda aynı amaç doğrultusunda çalışmakta...
Ey ahali! Çin’e, Maçin’e gitmeye gerek yok! Laik Türkiye Cumhuriyeti sizin büyük sorun saydığınız her şeyin çaresini bulmuş. Nasıl bulmuş, karşı-devrimcilerin karşı olduğu Devrim Yasaları sayesinde. Aydının herhangi bir dine inananı olur, deisti ve ateisti olur, agnostiği olur ama dindarı olmaz. Aydın her şeyi sorguladığı gibi Tanrıyı, Peygamberi ve Kutsal Kitap’ı da sorgular. Dindar aydın nasıl yapacak bu işi?
Hep aynı laf
Hep aynı laf! “Avrupa’nın ilmini alalım!”, “İlim Çin’de de olsa gidip alalım.” Neden gidip alıyorsun, yapılması gerekeni kendin yap! Cumhuriyet hiçbir yere gidip birşey almamıza gerek kalmadan o bilgiyi kendimiz üretebilir konuma ve düzeye gelmemiz için “laik, akılcı ve bilimsel” bir eğitim modeli kurdu. Ama “dindar ve kindar” nesil üretmek isteyen AKP’ciler bu modelle kanlı-bıçaklı! Bre aymazlar, laik Cumhuriyetin saatini bozmayın! Dindar nesil yetiştirmek için laik okulları medreseye dönüştürmeyin. “Öğrenci”yi “suhte” yani “softa”, “medrese” talebesi haline getirmeyin. Uyarması benden: Yaptığınız işler Yüce Divan’lıktır!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)