Eğitim mollalaşırken yurttaş sahipsiz...



AKP iktidarının “4+4+4” tuzağına muhalefet partilerinin tamamı ne yazık ki sessiz kaldı... Muhalefet başını topluca kuma gömünce, hükümet de eğitim sisteminin temeline dinamit koymaktan kaçınmadı. Nasıl olsa meydan boştu!..
Cumhuriyet tarihinin yasallaşmış en karmaşık eğitim sisteminin tek amacı vardı; eğitim ve öğretimi mollalaştırmak... 
İşte “Tehvid-i Tedrisat”ı yok eden bu yıkım sürecinin adımları hızla atılıyor... Öyle sessiz sedasız değil, göz önünde ve pervasızca...
Türkiye’nin dört bir yanında binlerce eğitim kurumu imam-hatip ortaokulu ve liselerine dönüştürülüyor... Ve molla sisteminin tehdit ve tehlikesi okul kayıtlarının sürdüğü şu günlerde laik eğitimin mezara gömüldüğünü iyice belli ediyor...
Tüm kentlerde binlerce okul imam-hatibe dönüştürüldüğü için on binlerce veli de şaşkın... Yurttaşlar evinin en yakınındaki ilköğretim okulu ya da düz liseye kayıt yaptırmaya gittiğinde, imam-hatibe dönüştürüldüğünü görüyor.
Tehlike ve tuzak o kadar sistemli ki; yurttaşlar başka semtteki düz bir liseye kayıt yapmak istediklerinde ise ikamet engeliyle karşılaşıyor.
Yani vatandaş, “Siz bu mahallede oturmuyorsunuz, kendi mahallenizdeki bir okula kayıt yaptırabilirsiniz” denilerek kapı dışarı ediliyor.

Medrese dayatılırken CHP nerede?..
İşin özeti; yurttaşlar AKP’nin dayatmasıyla ya tarikat-cemaat okullarına, ya paralı sosyete mekteplerine ya da imam-hatiplere mahkum ediliyor... 
Üstelik okul müdürlerinden, milli eğitim yöneticilerine, kaymakamlardan imamlara kadar birçok devlet görevlisi imam-hatipleri özendirmek için AKP militanı gibi çalışıyor...
Tarikat ve cemaatler, küçücük çocukları imam hatiplere yönlendirmek için özendirici ve hediyeli kampanyalar da düzenliyor. Yeşil sermaye bu kampanya uğruna her türlü fedakarlığa katlanıyor!..
Bu sahneler Türkiye’nin tüm kentlerinde her gün yaşanıyor... Kumpasa alınan yurttaş ise isyan halinde... Yurttaş öfkeli, yurttaş şaşkın, yurttaş çaresiz ve de en önemlisi yurttaş kimsesiz!..
Büyük kentlerde imam-hatip dayatmasına direnen kimi yurttaşlar bazı semtlerde küçük topluluklarla protesto gösterileri yapıyor ve bu dayatmaya direnmeye çalışıyor. Ancak Aydınlık ve Ulusal Kanal dışında kimse seslerini duyurmuyor, kitle örgütleri ise ne ilginçtir ki protesto gösterilerine destek vermiyor.
Peki tüm bunlar yaşanırken, tuzak ve yıkım stratejisi giderek yayılırken, okullar hızla medreseleşirken laik eğitimi savunması gereken “Atatürk’ün partisi” nerede?..
CHP, Milli Eğitim’deki yozlaşmaya karşı niçin direnmiyor?.. Kimleri ürkütmekten çekiniyor?.. 
Örneğin AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa bile “4+4+4 sistemiyle birlikte tüm okulları İmam Hatip’e dönüştürme şansı yakaladık” diye itirafta bulunurken acaba Kılıçdaroğlu ve ekibi ne yapıyor?..
Medrese sistemi hiçbir engelle karşılaşmadan son hızla yerleştiğine göre CHP hiçbir şey yapmıyor...
Çünkü onlar kayıplar, sessizler, ilgisizler, kısacası ortada yoklar!..
Diyeceksiniz ki, “A kardeşim Atatürk’ün partisi ‘Yeni CHP’ olmadı mı?..”
Evet oldu... İşte ne olduysa da ondan sonra oldu... O yüzden “haklısınız” diyorum ve sözlerimi geri alıyorum!..

Sarıgül CHP’ye gelse ne olur?..
Dün de medyada Mustafa Sarıgül’le ilgili klasik bir propaganda haberi yeralmıştı. Haberin özeti şöyleydi:
“Anadolu gezisinden ayağının tozuyla geldiği İstanbul’da, nikah kıyan Sarıgül, ‘Benim CHP’ye gelmemden çok, CHP’nin iktidar olması önemlidir’ dedi.”
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül‘le ilgili yılan hikayesine dönüşen bıktırıcı, usandırıcı iddialar artık kimseye inandırıcı da gelmiyor!.. Bakınız son 2.5 yılda onunla ilgili medyada hangi başlıklar atıldı:
“Sarıgül CHP’ye katılacak”, “Sarıgül CHP’ye temasta”, “Sarıgül CHP’nin büyükşehir adayı”, “Sarıgül CHP yolunda...”
Çevrede ve çeşitli kentlerde yaptığım gözlemlerden anlıyorum ki,  “Eee... yeter artık, katılacaksa katılsın” diye herkese gına gelmiş. Siyasetle ilgilenlerin çoğunun umurunda bile değil Sarıgül’ün nereye gideceği...
Peki, Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye lider olmasının ardından Türkiye’deki 800 ilçeden birinin belediye başkanıyla ilgili bu kadar çok ve bir o kadar da tuhaf, anlamsız, gereksiz  montajlama çabası nereye kadar gidecek?..
Sarıgül’ü yakından tanıyanlar diyor ki, “Türkiye’deki 420 büyük holdingin merkezi Şişli‘de. Yani Şişli Sarıgül için her açıdan yeterince cezbedici!.. Medyada onu pohpohluyor ama Sarıgül sadece Şişli’yi garanti etmek için çırpınıyor!”
O halde bir soru da biz ekleyelim; Sarıgül acaba Şişli’yi garanti etmek için mi belediyesini kaderine terk edip Yaşar Nuri Öztürk‘ten devraldığı partiyi Anadolu’da örgütlemeye çalışıyor?..

Hakkari - Hatay...

ABD El Kaide’yi de PKK’yı da “terör örgütü” ilan etmişti... İki grup bir çok Avrupa ülkesinin de “terör örgütleri” listesinin başında yer alıyor..
PKK, Türkiye’nin baskısıyla Washington tarafından “terörist örgüt” ilan edilmişti. Hatta ABD bununla da yetinmemiş, Murat Karayılan‘ın da aralarında bulunduğu 3 PKK üst düzey yöneticisini, “Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığının kilit isimleri” olarak da duyurmuştu...
El Kaide’ye gelince... Afganistan’da Ruslara karşı Usame Bin Ladin‘e kullanan ABD, El Kaide’nin namlusu 11 Eylül 2011’de İkiz Kuleler’e dönünce bu Selefi örgütü “baş düşman” ilan etmişti...
İşte son haftalarda bu iki örgütle ilgili haberler Türk medyasının manşetlerinden inmiyor!..
Hakkari’de PKK, Hatay’da ise sokaklarda dolaşan El Kaide militanları!.. İki örgütün militanları da şehre inmiş!.. İki örgütün militanları da şaşırtıcı biçimde pervasız!..
Peki, devlet Hakkari’de terör örgütü PKK’yı kovalarken ve bu uğurda şehitler verirken, Hatay’da terör örgütü El Kaide’nin uzantılarına niçin göz yumuluyor?..
Medya gündüz kampta gece savaşta olan, Hatay çarşılarında başıboş dolaşan Selefi militanlarla röportaj yapabildiğine göre Usame Bin Ladin’in adamları kimden cesaret alıyor?..
Son 30 yıldır terör belasından muzdarip olan bir ülkenin Hakkari- Hatay hattındaki bu çelişkisi kime hizmet ediyor acaba?..

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)