Emir verenle alan bir değil


ESKİ GENELKURMAY BAŞKANI EMEKLİ ORGENERAL ÖZKÖK BALYOZ DAVASI KARARINI DEĞERLENDİRDİ:
Emir verenle alan bir değil

‘Ben hukukçu değilim. Verilen cezalar çoktu, azdı gibi bir yorum yapmam anlamlı değil. Ben rütbelere göre daha kademeli, daha yaygın bir dağılım olabilir diye düşünüyordum, hepsinin aynı aralığa, 15-20 yıl ceza aralığına sokulduğu anlaşılıyor’

Balyoz davasında verilen cezaları dönemin komutanları nasıl karşıladılar? Dava devam ederken de ismi en sık gündeme gelenlerin başında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök geliyordu.
Hilmi Özkök Paşa’yla dün konuştum.
Özkök Paşa, konuşmaya istekli değildi, çok üzüldüğünü vurguladı, sorularım karşısında duygu ve düşüncelerini şöyle paylaştı.

“Daha kademeli olabilirdi”
Balyoz sanıklarına verilen cezaları ağır bulanlar çok oldu. Karar için de, “balyoz gibi” tanımlamaları yapıldı. Siz nasıl buldunuz?
Keşke böyle bir durum yaşanmamış olsaydı. Ama yaşandı. Çok büyük üzüntü içindeyim. Hepsi birlikte yıllarca görev yaptığım silah arkadaşlarım. Tabii ben hukukçu değilim. Verilen cezalar çoktu, azdı gibi bir yorum yapmam anlamlı değil. Yargıtay aşaması da var. Hâkimler kanunun lafzıyla bağlılar. Ben rütbelere göre daha kademeli, daha yaygın bir dağılım olabilir diye düşünüyordum, hepsinin aynı aralığa, 15-20 yıl ceza aralığına sokulduğu anlaşılıyor. Tabii burada çok önemli bir husus, hâkimlerin vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri, kanun böyle diyor. Bu vicdani kanaat çok önemli.

“Alt rütbelilerin sorumluluğu”
Hâkimlerin, tüm sanıklar hakkında aynı kanaate vardıkları anlamında mı söylüyorsunuz?
Şöyle, askerlik mesleğinin diğer mesleklerde olmayan özellikleri vardır. Esas itibarıyla emir-komuta ile çalışan bir mantığı vardır. Askeri mantığa göre, siz ölmeye ve öldürmeye götürüyorsunuz, bunu öğretiyorsunuz, buna alıştırıyorsunuz. Bu askerlik mesleğinin ayırt edici bir özelliğidir. Bu nedenle de askerlik mesleği emre itaat etmeye dayanır. Emir aldığı zaman itaat etmeye alıştırıyoruz. Başka türlü nasıl ölmeye, öldürmeye götürebilirsiniz? Dolayısıyla emri aldığında onun kanuna uygun olup olmadığını sorgulamaz, sorgulamaya vakti de olmaz, emri yerine getirir. Böyle yetiştirilmiştir. Şimdi bu olayda da yüzbaşı var, binbaşı var, yarbay var, albay var, şimdi tuğgeneral olsa bile o tarihte bu alt rütbelerde subaylar var. Bunların sorumluluğu ile emir verenlerinki aynı düşünülmemeli. Alt rütbedekiler, emir altındakiler. Bu bakımdan ben daha kademeli bir değerlendirme olabilir diye düşünmüştüm.

“Askeri yargı olsaydı”
Mahkemenin, emir verenle alanı aynı suça ve cezaya sokmuş olması sorunlu mu görünüyor?
Dediğim gibi ben hukukçu değilim. Hukuki bir değerlendirme yapamam. Benim söylediğim, askerlik mesleği ve mantığıyla ilgili. Bu nedenle zaten askeri yargıya ihtiyaç duyulmuş. Şimdi ifade ettiğim gibi aldığı emri yerine getiren alt rütbeli birinin bu tür bir yanlışı askeri suça girer. Askeri mahkeme bunun için öngörülmüş. Yargılayan askeri yargıç olsa bunu bilir. Bilir ki alt rütbede bir subay aldığı emri yerine getiriyor. İtaatle çalışıyor. Bunu yorumlayabilir. Bilir ki, sorumluluğu farklıdır. Aynı sorumluluğa sokarsa mesleğinden olur, sivil hayatta yeniden başlaması çok zordur, yeni meslek bulması çok zordur, kendisinin, çocuklarının yaşamını askerlik mesleği içinde planlamıştır. Çocuklarını ona göre okullara göndermiştir. Belki kurmay olmuştur. Belli bir hizmet süresi ve yaştan sonra sivil hayatta yeniden meslek sahibi olmak, düzen kurmak zordur. Çok ciddi sosyal sorunlar ortaya çıkar. Benim asıl büyük üzüntüm, alt rütbedekilerin kayıplarıdır. Bu durumdakilerin kayıpları ağırdır. Bu nedenle askeri yargıç, telafisi imkansız sonuçları bilir ona göre vicdani kanaat oluşturur. Tabii sivil yargıçlar da vicdani kanaatle sonuca varıyorlar, yasanın lafzıyla da bağlılar ama askeri yargı bu tür özellikleri daha iyi bilir. Deniliyor ki, fark yoktur, TSK da bir, meteoroloji de. Elbette her mesleğe saygımız sonsuz, her meslek kutsaldır, ancak aynı değildir. Askerlik mesleğinin diğerlerinde olmayan özellikleri vardır. Bu nedenle bir askeri yargı ihtiyacı doğmuştur.

“Hukuk öç almaz”
Sanık avukatları, sık sık davanın hukuki değil, siyasi olduğunu, bir rövanş niteliği taşıdığını öne sürdüler. Bu tür yaklaşımları nasıl karşılıyorsunuz?
Benim hayat tecrübemle gördüğüm şudur ki, hukukta öç alma yoktur. İntikam yoktur. Hukuk böyle çalışmaz. Ancak ortaya çıkan hukuki sonuçların bir caydırıcılık özelliği olur, herkesin bu sonuçlardan alacağı dersler vardır. Türkiye’de de herkes bu davalardan bir ders çıkaracaktır. Gerek Türkiye’deki gerek dünyadaki değişimi anlamak açısından dersler çıkaracaklardır. Keza adil yargılama açısından dersler çıkarılacaktır.

“Yargıtay bozabilir”
Yargıtay aşamasıyla ilgili beklentiniz nedir?
Tabii daha Yargıtay aşaması var. Keza şimdi bireysel başvuru yolu olarak Anayasa Mahkemesi de sisteme girdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşaması var. Hangi aşamadan sonra karar kesinleşmiş oluyor, doğrusu şu anda bilmiyorum. Tabii Yargıtay aşaması çok önemli. Bu aşamada karar bozulabilir. Savunma hakkı tam kullanılamadı, bazı önemli tanıklar dinlenmedi, iddianamede maddi hatalar var gibi itirazlar söz konusu oldu. Belki bunlar Yargıtay aşamasında dikkate alınır ve bu gerekçeyle bozulabilir de. Tabii nasıl seyreder, şimdiden bir şey söylemek mümkün ve doğru değil.


Aytaç Yalman: Can borcum olan var
‘Bu dava süresince iftira ve suçlamalara muhatap oldum. Hatta gazete ve televizyonlarda utanmadan, sıkılmadan gizli tanık olabileceğim söylendi. Ben, bu davada tanıklık yapmak istedim. Ancak mahkemeden bu yönde bir davet almadım’

Balyoz davasına konu olan 1. Ordu’daki seminerin yapıldığı dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’dı...
Dava boyunca, Aytaç Yalman Paşa’nın da adı dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa’yla birlikte çok sık geçti. Aytaç Paşa da bazı eleştirilerle hatta suçlamalarla karşılaştı. Zaman zaman açıklamalar yaptı. Balyoz davasında tanık olmak istedi. Ancak tanık olarak çağrılmadı. Keza sanıklar da ortak dilekçelerle Aytaç Yalman’ın ve Hilmi Özkök’ün tanıklık yapmasını talep ettiler, ancak mahkeme bu talepleri de yerinde bulmadı.
Aytaç Yalman Paşa, Balyoz cezalarını nasıl karşıladı?
Dünkü konuşmamızda duygularını sordum:

“Can borcum var”
Balyoz davası sonuçlandı. Sanıklar, 16-20 yıl arasında ceza aldılar. Neler hissettiniz?
Çok müteessir olduğumu söylemeliyim. Hepsi silah arkadaşlarım. 2 bin yıllık şanlı tarihe sahip kahraman ordumuzun eski bir mensubu olmanın ötesinde bir dönem sorumluluğunu da taşıdığım silah arkadaşlarımın ceza almış olmalarından ayrıca büyük üzüntü duyuyorum. Aralarında can borcum olan silah arkadaşlarım var. Bunu öyle sözün gelişi söylemiyorum, gerçekten can borcum olan silah arkadaşım var içlerinde. Bunu üzüntümün derinliğini, büyüklüğünü ifade etmek için söylüyorum. Silah arkadaşlarımın üzüntülerini en derin şekilde hissettiğimi, paylaştığımı belirtmek için söylüyorum.

“Akla ziyan suçlamalara muhatap oldum”
Balyoz davasıyla ilgili olarak size yöneltilen suçlamalar da oldu. Tanıklık talebiniz kabul edilmedi. Neler söyleyeceksiniz?
Evet, bu dava süresince haksız ve hiçbir doğru bilgiye dayanmayan iftira ve suçlamalara muhatap oldum. Hatta gazete ve televizyonlarda utanmadan, sıkılmadan gizli tanık olabileceğim söylendi. Daha da ileri giderek söylentilerden haberler üreten bazı sorumsuzlar, bu davayla ilgili bavulla da ilişkim olduğunu dahi ifade edebildiler. Bu tür sorumsuz beyanlarda bulunanlar karşısında yasal haklarımı kullanacağımdan kimsenin kuşkusu olmasın. Ben, bu davada tanıklık yapmak istedim. Ancak mahkemeden bu yönde bir davet almadım. Bildiğiniz gibi CMK’nın 178. maddesine göre, bu konu mahkemenin takdirindedir. Mahkemede açık tanıklık yapmak istediğini beyan eden biri gizli tanık olur mu? Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapmış biri silah arkadaşlarının yargılandığı bir davada gizli tanık olmayı kabul edebilir mi, bunu aklından geçirebilir mi? Elbette hayır. Benim gizli tanık olabileceğimi söylemek akla ziyan bir iddiadır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)