Garip bülbül gibi feryadı kaldı...


"Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın?

Ben de gülemedim yalan dünyada...

Sen beni gönlünce mutlu mu sandın?

Ömrümü boş yere çalan dünyada...

Ah yalan dünyada yalan dünyada...

Yalandan yüzüme gülen dünyada!

Sen ağladın canım, ben ise yandım.

Dünyayı gönlümce olacak sandım.

Boş yere aldandım boş yere kandım.

Rengi gönlümde solan dünyada...

Ah yalan dünyada yalan dünyada...

Yalandan yüzüme gülen dünyada!

Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu.

Sana karşı benim hayalim çoğdu.

Felek bulut oldu, üstüme yağdı.

Yaşları gözüme dolan dünyada...

Ah yalan dünyada yalan dünyada...

Yalandan yüzüme gülen dünyada!

Ne yemek, ne içmek, ne tadım kaldı.

Garip bülbül gibi feryadım kaldı.

Alamadım eyvah, muradım kaldı.

Ben gidip, ellere kalan dünyada...

Ah yalan dünyada yalan dünyada...

Yalandan yüzüme gülen dünyada!"

Yukarıdaki türkünün sözleri, dün aramızdan ayrılan hemşehrim Neşet Ertaş’a ait...

Her Kırşehirli gibi benim kulaklarım da onun sesi ve ezgileriyle dolu...

Bozlak ustasıydı, Anadolu’nun içli sesiydi, bağlama sihirbazıydı, söz cambazıydı...

Kaderi saz çalmaktı; o da kaderinin hakkını verdi!

Bunu yaparken tek şeyden korktu: Gönül kırmak!

Bu yüzden beş yaşındaki çocuğun karşısında bile “saygıda” kusur etmedi...

Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine verilmek istenen devlet sanatçılığı unvanını, “Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor” diyerek reddetti.

“Halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu” dedi...

Ve öyle kaldı!

“Efendim”siz başlayan tek cümle kurmadı.

Elini öpmeye kalkışanların elini öptü.

Bu tevazuu, bazen şerre yoruldu!

Babası Muharrem Ertaş’la “aynı ruhun insanı” oldu...

Binlerce yıl yaşayacak, binlerce türkü bıraktı...

***


Dün ölüm haberini alınca resmi internet sitesine girdim, kapak sayfasında yine bir türkü sözü duruyordu.

“Delikanlı” başlıklı o türküsünün bir dörtlüğü, onun bu mütevazı kişiliğinin ardında yatan “delikanlı”yı öyle güzel anlatıyor ki:

“Tepeden bakarak konuşma boşa, Dengesiz sevgiler gider mi hoşa, Engin ol, aslanın gönlünü okşa, Eğer yaralıysa sar delikanlı...”

***


Kısacası... Garip bülbül gibi feryadı kaldı...

Alamadı eyvah, muradı kaldı...

O gitti bu dünya, ellere kaldı...

Huzur içinde uyu, ey Abdal Neşet!

*****


‘YETMEZ’CİLER!

Balyoz davasında verilen çok ağır cezalar yandaş kesimde çok sevinç yarattı biliyorsunuz. Hâlâ zafer sarhoşluğu içinde “demokrasinin zafer kazandığını” yazıp “darbecilerin” hak ettikleri cezayı aldıklarını söylüyorlar.

Buna rağmen “korktuklarını” gizleyemiyorlar. Zihinlerinde hâlâ “Ya darbe olursa” paranoyası yaşıyor.

Anayasa referandumunda gördüğümüz “yetmezci tayfa” yine ortaya çıktı. “Yetmeeez” diyorlar, “Bu cezalar yetmez, anayasayı da değiştirelim ki bir daha kimse darbeye teşebbüs edemesin.”

Tabii; darbeler yasalarla önlenir mi, darbe yapmayı kafaya koyan yasa dinler mi; yetmezcileri düşündüren bu....

*****


GÜNÜN SORUSU

Mustafa Sarıgül’ün Türkiye Değişim Hareketi’nin Genel Sekreteri Hasan Aydın, Kürt sorununa çözüm önermiş ve “Amerika Birleşik Devletleri oluyorsa (ABD) Türkiye Birleşik Devletleri de olur. Avrupa Birliği (AB) devleti oluyorsa Türkiye Birliği devleti de olur. Bal gibi olur. Federal Almanya oluyorsa, Federal Türkiye de olur” demiş... Mustafa Sarıgül’e iki sorum var:

1) Genel Sekreter’in gibi mi düşünüyorsun?

2) Yanıtın “Evet”se... Sen de mi Brutus?

*****


Ümit Boyner korkmuyormuş!

Özellikle Kürt sorunu ile ilgili politikalarda ara sıra da olsa iktidar ile ters düşen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, CNN Türk’te katıldığı bir programda, “Başbakan’dan korkmuyorum” demiş...

Psikolojiyle kenarından köşesinden de olsa ilgilenen herkes bilir ki, ağızdan çıkan her sözün, yüzdeki her mimiğin, vücudun yaptığı her hareketin bir anlamı vardır.

Eğer hava soğuk değilse, rüzgâr esmiyorsa, yağmur ya da kar yağmıyorsa yani ortalık günlük güneşlikse; kimse durup dururken, “Üşümüyorum” demez...

Çünkü o ortamda “üşümemek” zaten doğal olan şeydir!

Eğer birine “üşüyor musun” diye sorulma ihtiyacı duyuluyorsa ve o da “üşümüyorum” diye cevap veriyorsa bu, “aslında üşünecek bir ortamda bulunulduğunu” gösterir...

***


Ümit Boyner ne diyor?

“Başbakan’dan korkmuyorum...”

Bu sözler bile aslında, “Başbakan’dan korkulacak bir ortam”ın varlığının kanıtıdır.

Yoksa bir insan durup dururken başka biri için neden, “Ondan korkmuyorum” desin ki?

Eğer diyorsa bilin ki o sözcüklerin ardında, aslında çok büyük bir korku vardır!

***


Ümit Hanım ne derse desin; sözcükleri kendisini ele veriyor...

Ve o da bu ülkede yaşayan her iki vatandaştan biri gibi korkuyor!

Sadece, korkmadığını göstermek isteyenlerin yaptığı gibi, “mezarlıkta ıslık çalıyor...”

Korkun Ümit Hanım; ne var bunda?

Sonuçta siz de insansınız!



Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)