İslam Dünyasının Kapitalizmle Bütünleşmesi


ABD’nin ya da Batı’nın “Ilımlı İslamla dansı” yanına, “İslamın kapitalizmle bütünleşmesini” de beraberinde koymak gerekir diye düşünüyorum.

- ABD ve AB’nin büyükleri İslamla hep oynamışlardır. Ancak şeyhler, krallar, cemaat önderleri, sivil ve askeri diktatörler ile işbirliği yapmışlardır ve politikalarını onlar üzerinden yürütmüşlerdir.

- Yeni küresel düzende 1990’lı yıllardan itibaren durum değişmeye başladı. Şahlar, şeyhler kaybediyorlardı. İçerde halk desteği olmadığı için boşlukta kalıyorlardı.

Yeni küresel düzene uydurulabilmeleri için “İslami toplumsal düzende işlevsel olarak egemen konumda bulunan İslami örgütlerin” küresel sisteme doğrudan doğruya katılmaları sağlanmalıydı.

- İslami boyutuyla halk desteği gerekiyordu. İstenen yeni demokrasinin adı buydu.

- Ancak bu katılım, “kapitalizmin İslam ülkelerindeki tek yanlı kurduğu düzeni bozmamalıydı.”

- Demokrasi bu konuda çok tehlikeliydi. Kurulu ve kurulmak istenen düzeni tersyüz ederdi. İslam ülkelerinde de Batı’da olduğu gibi, “ulusal çıkarları koruyan siyasi ve iktisadi bir düzen kurulursa” kapitalizm küresel egemenliğini İslam dünyasında kaybederdi.

- Bu nedenle “demokrasi dışı halk desteği gerekiyordu.” Bulunan yol da ılımlı İslami yapıda, Batı’nın istediği düzene (işbirliğine) açık yönetimler oldu.

- 2000’li yıllarda fiilen başlatılan BOP, İslami unsurları (ve mezhepleri) bu coğrafyada keskin bir biçimde öne çıkardı.

Bölgede din ve mezhep ayrımcılığı “ırkçı milliyetçilikle desteklenerek” daha da keskinleştirildi; Sudan ve Irak bölündü, Suriye bölünmenin eşiğine getirildi.

“Arap Baharı”nda İslami öğeleri demokrasinin yerine ikame etmeye çalışan en önemli örgütün Müslüman Kardeşler olduğunu görüyoruz.

Ortadoğu’nun “en Batılı” ülkesi olan Suriye’nin Batı tarafından nasıl hırpalandığını halen yaşıyoruz.

Batı adeta Suriye’ye “sakın bana benzemeye çalışma, senin Müslüman Kardeşler’in yönetiminde bir İslam Cumhuriyeti olmanı istiyorum” diyor.

Ilımlı İslam üzerinden entegrasyon

Arap Baharı Arap ülkelerinin İslami yapısını derinleştirerek Batı kapitalizmine entegrasyonu için uygulamaya kondu. Graham Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabı bunu açık bir biçimde anlatır.

Arap Baharı Arap ülkelerinin, kapitalizme din odaklı entegrasyonlarının bir laboratuvar

çalışmasıdır.

Batı İslam ülkeleri için, “Batı demokrasisi yerine İslami odaklı yapılanmayı” tercih etti. İhaleyi şimdilik alan Müslüman Kardeşler örgütüdür.

Ve bir tarihi not

İki dini lider, Makaryos ve Erbakan; Makaryos Ortodoks dünyasının dini lideriydi. En büyük hatası “üçüncü dünyacı” olmasıydı! 1960’lı ve 70’li yıllarda Hıristiyan kimliğine rağmen Batı’ya kafa tutan siyasi bir liderdi.

- 1974 Barış Harekâtı ile TSK’ye tasfiye ettirildi; yalnız Kıbrıs Türkleri’ne değil Amerika’ya da bir rahatlama getirdi.

- Ve Erbakan da bir bakıma İslam liderliği ile “üçüncü dünyacı” olduğu için Makaryos’un akıbetine uğradı ve 28 Şubat 1997’de tasfiye edildi.

Ne gariptir ki her iki operasyonu da fiilen TSK yaptı.

İki dini figür; biri Müslüman, diğeri Hıristiyan. Her ikisi de Batı kapitalizmine (ve sisteme) karşı çıktıkları için tasfiye edildiler.

Bugün Üçüncü Dünya’nın yerini Asya büyükleri aldı. Ancak bir farkla; Asya büyükleri de bir anlamda yeni küresel düzenle bütünleşme yolundalar… Bu da işin ironik yanı.

Bugün geldiğimiz noktada İslam ülkeleri kapitalizme, “Ilımlı İslam” üzerinden entegre ettiriliyorlar.

Yeni küresel sistemin (düzenin) içinde daha örgütlü bir biçimde yer alacaklar.

Ya demokrasi? Gelecek bahara mı kaldı? Yani Arap Baharı’ndan sonraya mı? Attilâ İlhan olsaydı, “Hangi demokrasi” diye sorgulardı…

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)