‘Kapattım’ demek kolay... Ya gerisi?


Başbakan Erdoğan özel dershanelerin bu eğitim öğretim yılı sonunda kapatılacağını, isteyenlerin okula dönüştürüleceğini söyledi...

Güzel mi? Gayet güzel!

Peki mümkün mü?

Mümkün elbette, “yaptım, bitti” dersin, olur biter!

Önemli olan sonrası... Sonra ne olacak?

Bu “sınav maratonu” sürerken veliler, çocuklarının başarılı olması için hangi yollara başvuracak?

Dershane boşluğunu nasıl kapatacaklar?

***


Milli Eğitim Bakanlığı‘nın resmi verilerine göre ülkemizde şu anda 3 bin 961 dershane, 50 bin 163 öğretmen çalıştırarak, 1 milyon 219 bin 472 öğrenciyi sınavlara hazırlıyor...

Yine Milli Eğitim Bakanlığı‘nın daha bu yıl yaptığı araştırmaya göre bunların sadece 263‘ünün (yüzde 6,63) fiziki şartları özel okula dönüştürülmeye elverişli...

Diyelim ki yıl sonuna kadar bu oran yüzde 50‘ye ulaştı...

Bu “iyi olasılık”ta bile en az 2 bin dershane kapanacak ve 25 bine yakın öğretmen işsiz kalacak...

Diyeceksiniz ki, “bu devletin sorunu mu?”

Sosyal devletlerde elbette devletin sorunu...

Biraz kurcalayalım:

***


Dedik ya; ülkemizde yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrenci dershaneye gidiyor...

Bir çocuğun sınavlara hazırlanması için velilerin dershanelere ödediği bir yıllık ücret ortalama 5 bin lira... Çarpın 1 milyon 200 bin öğrenciyle 5 bin lirayı; 6 milyar lira eder... Ders araçlarıyla, kitaplarıyla, testleriyle, en az 8 milyar liralık bir pazar!

Bu paranın en fazla yarısı “özel okula dönüşecek dershaneler”e akacak ama kalan yarısı “kayıt dışı ekonomi”ye akacak...

Çünkü devlet ne kadar yasaklarsa yasaklasın; bugünkü garip sınav sistemi tamamen ortadan kaldırılmadığı sürece velilerin çocuklarına ek ders aldırma ihtiyacı ortadan kalkmayacak!

Dershane öğretmenleri yasal olarak verdikleri dersleri, bugün hâlâ en az 20 bin öğretmenin, 100 bin öğrenciye verdiği “özel ders”ler gibi, “kaçak” olarak evlerde vermeye başlayacak!

Bu da hem devletin milyarlarca liralık vergi gelirinden olması anlamına gelecek, hem de evlerde verilen derslerin denetimi Bakanlık kontrolünden çıkacağı için “kalitede” büyük sorunlar yaşanmaya başlanacak...

En önemlisi, milyonlarca öğrenci, “yasaklanmış bir eğitim” alıyor olmanın bunalımını yaşayacak!

***


Evet, özel dershanelerin kapatılması doğru...

Keşke eğitimin tamamı gerçek sosyal devletlerde olduğu gibi tamamen parasız olsa!

Keşke herkese “eşit eğitim” hakkı ve fırsatı tanınsa...

Ancak 1960’lı yılların ortalarından itibaren yaygınlaşan dershaneleri kapatmadan önce yapacak çok işimiz var:

Örneğin bütün liselerin, bugün sadece “seçkin bazı liseler”de olan eğitim ve öğretim standardına ulaşması, lise mezunu her gencin talebini karşılayacak kadar üniversite açılması gibi...

Hem liselere ve üniversitelere sınavla öğrenci almaya devam edeceksiniz, hem de o sınavlara öğrenci hazırlayan sistemi yok edeceğinizi sanacaksınız...

İşte bu olmaz...

Çünkü bu yanlış adım, sadece mevcut sistemi “yer altına”na iter, yasa dışı hâle getirir...

***


Kısacası “çözmüş” gibi yapmak kolaydır...

Önemli olan, gerçek çözümü bulmaktır!

*****


OSMAN CAN!

Yıllar önce AKP hakkında açılan kapatma davasında “partinin kapatılmaması konusunda” görüş bildiren Anayasa Mahkemesi‘nin ‘sıra dışı’ raportörü Doç. Dr. Osman Can, AKP‘ye katılıyormuş...

Ne yalan söyleyeyim, bu haber beni hiç şaşırtmadı. Yine de merak ediyorum:

Diyelim ki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu‘ndan ayrılan bir bürokrat, bir bankaya genel müdür olamıyor da...

Bir partinin kapatılmamasını sağlayan bir hukukçu, nasıl o partiye geçebiliyor?

Bu “geçiş”in, geçmiş yıllardaki kararlar açısından vicdanlara soru işareti düşürecek olması, nasıl umursanmıyor?

*****


GÜNÜN SORUSU

Geçen hafta CIA Başkanı ülkemizdeydi, pazar günü de ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel‘in davetlisi olarak teşrif edecekmiş... Görüşmelerin ana maddesi, Suriye olacakmış... Elli yıl önce ABD‘nin Altıncı Filosu‘nu Kabataş rıhtımına yanaştırmıyorduk; şimdi ajanları, başkanları ve komutanları ülkemizde cirit atıyor! Sorum kendimize:

Nereye gidiyoruz?

*****


Yine 12 Eylül, yine hüzün!

12 Eylül 2010‘daki halk oylamasıyla, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde sorumluluğu olanların yargılanmasının önü şeklen açıldı...

Değişen ne?

Eskiden dava açılamıyordu, artık açılmış bir dava var!

Peki; yargılanan kim?

Hayatlarının son günlerini yaşayan iki darbeci!

Oysa 78’liler Federasyonu, 12 Eylül dönemindeki işkencelerin sorumlusu olarak toplam bin 656 kişilik üç ayrı liste açıkladı.

Federasyon tarafından hazırlanan bu listelerde dikkat çeken isimlerden bazıları şöyle:

“Eski Emniyet Müdürü Necdet Menzir, eski Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu, eski Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu, eski Vali Saffet Arıkan Bedük, Nevzat Ayaz, Hayri Kozakçıoğlu, Kenan Güven, Cengiz Bulut, Reşat Akkaya, Tevfik Başakar, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar.”

Listede ayrıca çok sayıda MİT görevlisinin, emniyet mensuplarının ve doktorların da adı geçiyor...

Bu isimlere dokunulabilir mi?

Eğer gerçek bir “hesaplaşma” yapılacaksa, dokunulmalı...

Yoksa zaten “Ölmek istiyorum” diye tutturan Kenan Evren‘i yargılamak değil marifet...

Marifet, can alanları, hayat söndürenleri yargılamak...

***


Bugün 12 Eylül...

Her 12 Eylül gibi, benim için “hüzün” günü!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)