KCK tutuklusu gazeteciler hakim karşısında


KCK'nin "basın konseyini" oluşturdukları iddiasıyla 36'sı tutuklu 44 gazetecinin yargılandığı davanın görülmesine İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Duruşmada Kürtçe savunma taleplerinin reddedilmesi sanık avukatlarının tepkisine neden oldu.

PKK'nin üst yapılanması olduğu iddia edilen KCK'ye ilişkin aralarında gazetecilerin de bulunduğu 36'sı tutuklu 44 sanığın, ''terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği'' suçlarından, 7,5 ile 22,5 yıl arasında hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı.

İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nce büyük salonda başlayan duruşmaya, çoğu gazeteci 36 tutuklu sanık ile bazı tutuksuz sanıklar katıldı.

CHP milletvekilleri Oktay Ekşi, Melda Onur, İlhan Cihaner, BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, BDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel,Ertuğrul Kürkçü ve bağımsız milletvekilleri Aysel Tuğluk ve Levent Tüzel'in izleyici olarak katıldığı duruşmada, bazı gazeteci ve köşe yazarları da hazır bulundu.


Başladığı gibi ara verildi

İstanbul'daki Çağlayan Adalet Sarayı'nın büyük salonundaki duruşma, tutuklu sanıkların cezaevinden geç getirilmesi nedeniyle gecikmeli olarak başladı.

Çok sayıda izleyicinin duruşma salonuna girmesi ve yer sorunu yaşanması nedeniyle Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Alçık, oturma düzenine uyulmadığını belirterek duruşmaya ara verdi. Bu karar üzerine salonda bulunan sanık avukatları ve seyirciler, salondan ayrılarak heyeti alkışlarla protesto etti.

Duruşma salonu, güvenlik görevlileri tarafından, yeni oturma düzeni sağlanıncaya kadar boşaltıldı.

Bu arada, adliyede alınan güvenlik önlemleri kapsamında duruşma salonuna sadece ana bloktan giriş sağlanabildi. Salona geçiş yapılan diğer koridor ve geçişler güvenlik gerekçesiyle kapatılırken, asansörlerin de bu katta durmasına izin verilmedi.

Duruşmada Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Alçık, duruşma salonunun düzenine uyulmasıyla ilgili uyarılarda bulundu.

Tutuksuz sanıkların yoklaması yapılırken ismi okunan sanıklar, mahkeme heyetine, Kürtçe cevap verdi.

Başkan Alçık, ''tutuksuz sanıkların hazır olduğu görüldü'' ifadesine salonda bulunan seyirciler tarafından gülünmesine karşılık, ''Komik olan ne var? Anlamıyorum ki'' dedi.

Sanık avukatlarının da kimlik tespitinin ardından duruşmada, usule ilişkin taleplerle ilgili beyan alınmasına geçildi.



''Sorunlu ve tartışmalı mahkemeler''

Duruşmada söz alan bazı sanıkların avukatı Baran Doğan, yargılamanın yapıldığı mahkemelerin ''sorunlu ve tartışmalı'' mahkemeler olduğunu belirterek, savunma yapılırken mahkemelerin de eleştirilmesinin normal olduğunu, mahkeme kararlarının tartışılabileceğini ve yeni çıkarılan 6352 sayılı yasayla bu mahkemelerin ''topal'' mahkemeler haline getirildiğini söyledi.

Avukat Doğan, ''Yeni yasa diyor ki; 'adil yargılama için yeni mahkemeler kuruyoruz.' Bu ifade, yargılamaların yapıldığı bu mahkemelerin adil yargılama yapamayacağı anlamına geliyor. Bu mahkeme, davaya özgü bir mahkemedir. Yeni kurulan TMK ile yetkili mahkemelerin bu davayı görmesi gerekiyor. Ama gece yarısı yapılan yeni bir yasa ve kullanılan bir cümleyle, istisna hükmü de kurularak, bu mahkemelerin görevsizlik kararı veremeyeceği belirtiliyor. Mahkemenin adil yargılama yapması mümkün değildir'' dedi.

Yargıçların güvenceli olması, verecekleri kararla ilgili atama ve tayin korkusu yaşamamaları, herhangi bir kimse veya kurumdan talimat almaması gerektiğinin altını çizen Doğan, birkaç gün önceki beyanında Başbakan Erdoğan'ın ''yargıya gerekeni söyledik'' beyanında bulunarak anayasal suç işlediğini söyledi.

Doğan, demokrasilerde mahkemelerin cesur olmaya çağrılamayacağını, buna gerek olmadığını ve mahkemelerin her kuruma, insana olduğu gibi, yargıya karşı da bağımsız olması gerektiğini dile getirdi.



Anayasa'ya aykırılık talebi

Yargılamanın aleni yapılması, şeffaf ve demokratik olması gerektiğini belirten Doğan, bu yargılamanın Anayasa'nın ''kanun önünde eşitlik'' hükmünü içeren 10 ve ''mahkemenin bağımsızlığı'' hükmünü içeren 138. maddelerine göre Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesini talep etti.

Bu taleple ilgili görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı İsmail Işık ise ''Anayasa'ya aykırılık talebinin, ciddi bulunmadığından reddedilmesine karar verilsin'' ifadesini kullandı.

Duruşmada daha sonra sanıkların talebine geçildi.



Kürtçe savunmaya izin yok

Söz alan tutuklu sanıklardan Ertuş Bozkurt'un Kürtçe konuşma talebi, Mahkeme Heyeti Başkanı Alçık tarafından, ''Sanık söz aldı. Kürtçe konuşacağını beyan etti. Bu nedenle sanığın beyanı alınmadı'' ifadeleriyle reddedildi.

Başkan Alçık'ın, ''Türkçe konuşacak varsa'' alalım beyanının ardından söz alan tutuklu sanıklardan Yüksel Genç, Kürtçe konuşmak isteyen arkadaşının meramını anlattıktan sonra, ne anlama geldiğini mahkeme heyetine aslında Türkçe olarak anlatacağını, savunma değil beyanda bulunacağını, ancak buna izin verilmediğini söyledi.

Sanık Genç, şunları dile getirdi:

''Derdimiz burada, iç hukuktan kaynaklı haksızlıklardan bahsetmek değil. Derdimiz, en doğal insan hakkı olan, anadilimizle kendimizi ifade edebilmek, anadilimizle savunma yapabilmektir. Bunun reddi, gayri insanidir. Eğer bu talepler reddedilirse, mahkemeler darbe döneminin mahkemelerine dönüşecektir.''

Duruşmada söz alan bazı sanık avukatları da, mahkemenin anadilde savunma talebinin reddine gerekçe gösterdiği Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) 202/1. maddesinin, Anayasa'ya aykırı bir hüküm içerdiğini ve bu taleple ilgili Anayasa'nın maddeleriyle değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etti.

Anayasa'nın 2, 12 ve 36. maddelerine göre sanıkların tercüman aracılığıyla Kürtçe savunma yapmalarına izin verilmesi gerekiğini söyleyen avukatlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ilgili hükümlerine göre de ana dilde savunmanın bir hak olduğunu söyledi.

Söz alan bir avukat da, sesli ve görüntülü kayıt alınmayan duruşma salonunun sağlıksız olduğunu belirterek, ileride adil yargılanma yapılmadığının kanıtı olması için salonun bir fotoğrafının çekilerek dosyaya konulmasını talep etti.

Yine söz alan sanık avukatlarından biri de, duruşmanın sesli ve görüntülü yapılmasını istedi.



Kuranı Kerim'den alıntı

Duruşmada usule ilişkin taleplerle ilgili söz alan sanık avukatlarından İnan Poyraz, konuşmasına Kürtçe 5 yaşındaki bir anısını anlatarak başladı. Kürtçe anı anlatımını bitirdikten sonra Türkçe konuşan avukat Poyraz, Türkiye'nin demokratik bir gelişme göstermediğini söyleyerek, anadilde savunma yapılmasını talep etti.

Söz alan başka bir avukat da Kuranı Kerim'den bir ayeti örnek göstererek, ''Bir dili yasaklamak, Allah'a şirk koşmaktır. Sanıkları Türkçe konuşmaya zorlamak, işkencedir'' dedi.



"'Utanma'' tartışması

Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Alçık ile avukatlar arasında zaman zaman tartışmalar yaşandı. Avukat Abdülbaki Boğa, Kürtçe savunma taleplerinin sürekli reddedilmesine karşın yargılama sürecinin devam ettiğini kaydederken, ''Bağımsız olması gereken mahkemeler utanmadan sıkılmadan yargılama yapıyor'' ifadelerini kullandı. Başkan Ali Alçık ise ''Utanması sıkılması gerekenler bize bunu söyleyenlerdir'' diyerek karşılık verdi.



Yağmurdereli: ''Anadilde savunma yapmak en doğal haktır''

Sanık avukatlarından Eşber Yağmurdereli ise geçmişte Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde, ''Kürt'' sözünü kullandığı için 3 yıl hapis cezası aldığını, kararda ''Sanık, ülkede yaşayanların bir kısım ahaliyi Kürt diye niteledi'' ifadesinin yer aldığını kaydederek, şöyle dedi:

''Bu ülkede Kürtçe şarkı söylenemiyordu. Bir şarkıcı, 'Kürtçe şarkı söyleyeceğim' dediği için linç edilmeye kalkıldı. Artık Kürtçe şarkı söylemekte bir problem yok. Kürtçe bir şarkıyı Fransızca, İngilizce şarkı gibi doğal şekilde dinleyebiliyoruz. Sevebiliyoruz ya da sevmiyoruz ama bunu artık kimse tartışmıyor.

Bundan 2 yıl önce Diyarbakır'daki KCK davasının ilk duruşmasına katılmıştım. Orada da anadilde savunma yapılması konusunda bir problem yaşandı. Mahkeme başkanı orada Kürtçe'den 'Bilinmeyen bir dil' olarak bahsediyordu. Aradan 2 yıl bile geçmedi siz burada tam adını vererek 'Kürt' kelimesini, 'Kürtçe' kelimesini kullandınız. Demek ki, Türkiye'de ileriye doğru bir atılım söz konusu olmuş. Atlamak zorunda olduğumuz bir eşik kaldı. Bu eşik de atlanacaktır. Siz burada Kürtçe savunma talebini kabul ederseniz, bu hukuka uygun bir karar olacaktır. Hayata ait bir ihtiyacı karşılamış olacaksınız. Anadilde savunma yapmak en doğal haktır. Bu noktadaki barikat da yıkılacaktır.''

Taleplerin alınmasına ara veren mahkeme heyeti, duruşmayı yarına erteledi.


Suçlamaların tamamı meslekleriyle ilgili

Öte yandan BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, sanıklara destek vermek üzere geldiği Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.Kışanak, tutuklu gazeteciler hakkında ileri sürülen suçlamaların tamamının haber faaliyetleri olduğunu belirtti.

Kışanak, ''Yaptıkları tek şey, bu ülkede olup biteni, yaşananları doğru eksiksiz zamanında kamuoyuna ulaştırmak için mücadele etmektir. Suçlama çok açık şekilde gösteriyor ki Türkiye'de gazetecilik, devlet nezdinde, hükümet nezdinde tehlikeli bir suçtur'' diye konuştu.

Gazetecilerin aylardır tutuklu olduğunu kaydeden Kışanak, ''Temenni ediyoruz ki, buradan olumlu bir sonuç çıkar ve tutuklu gazeteciler serbest bırakılarak Türkiye bir utançtan kurtulur'' dedi.



Aysel Tuğluk: Siyasi ve bilinçli bir dava

Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk ise gazetecilerin iktidarın talimatıyla açılmış bir dava ile karşı karşıya kaldıklarını belirterek, ''Bu arkadaşlarımız bugün tutsaksa, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın protokol basınından olmadıkları içindir'' diye konuştu.

Tuğluk, basın mensuplarının da sorularını yanıtladı. Hakkari'de PKK'lilerle kucaklaşmalarına ilişkin soruşturma başlatılması konusundaki soru üzerine Aysel Tuğluk, şunları söyledi:

''Sarılmanın, kucaklaşmanın neresi suçtur? Ben sarılırken barış ve kardeşlik adına sarıldım. Barışı kucakladım. Bence bunlarla uğraşacağına bu ülke gerçekten o insanların neden dağa çıktıkları, neden silah aldıkları üzerinde bir tartışma yürütmeli. Biz orada da barış mesajları verdik. Orada da çözüm mesajları verdik. Bize sarılan gerilla da barış mesajı, çözüm mesajı, kardeşlik mesajı verdi. Biz orada savaşı övmedik. Düşmanlığı teşvik etmedik. Biz orada Kürt sorunun demokratik ve barışçı çözümü konusundaki düşüncelerimizi ifade ettik. Mesele tabii başka. Mesele siyaseten susturma olduğu için yaptığımız her meşru, her demokratik eylem ya da düşünce, bu iktidar tarafından bir suç kapsamına alınıyor. Ben BDP'nin siyaset dışı bırakılmasını çok tehlikeli buluyorum. Çünkü BDP'nin mecliste olması, demokratik siyasete olan inancı hala korur, Kürtler açısından. Ancak siz onu meclis dışına atarsanız, artık demokratik siyasete olan umudu kırılacaktır ve daha radikal yöne doğru kayış olacaktır. Bu da Türkiye'nin çok hayrına bir durum değildir.''


''Gerillaya düşmanca bakmak durumunda değilim''

Olayları iktidarın perspektifiyle değerlendirmek durumunda olmadıklarını ve PKK'lilere düşmanca bakmayacağını kaydeden Aysel Tuğluk, ''İktidarın baktığı gibi gerillaya düşmanca bakmak durumunda değilim. Bir kez daha söylüyorum, o gençler bu toprakların gençleri. Buradaki, bu halkın çocukları. Kiminin yeğeni, kiminin kardeşi, kiminin babası... Dolayısıyla bunları kabullenmek gerekiyor. Asıl mesele onları dağa götüren nedenlerin üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Bir suç işlediğimizi düşünmüyorum'' dedi.


AA
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)