Medya?


Kendine tabi olmayan medyayı her olayın sorumlusu görme hastalığından mustarip RTE; hemen her gün, her fırsatta, köşe yazarlarına, istediği içerikte olmayan haberleri yayımlayan

gazetelere saldırıyor.

Baş edemediği PKK’nin giderek azgınlaşmasından medyayı sorumlu tutuyor.

Afyonkarahisar’da patlayan bombaları haberleştiren, kısa sürede olayın nedenlerinin ortaya çıkmasını irdeleyen yazılı ve görsel basını; “Bazıları 1-2 saatte netice bekliyor. Sürekli tahrik ediyorlar. Bunları (AKP’ye) ne kadar vurabiliriz derdindeler” diye suçluyor.

Köşe yazarlarının, “Toplumu moralize etmeleri gerekirken karşıt güçlerle beraber demoralize etmenin gayreti içerisine girdiklerini” söylüyor.

Pazar günü medya saldırganlığına ara vermedi.

Araştırıcı nitelikteki yazılarla haberlerin “eleştiri niteliğini aştığını, kurumları, kişileri linç hareketine dönüştüğünü” söyledi. “Canım ne olmuş yani. Genelkurmay Başkanı’na halı vs. vererek yöreyi tanıtmaya olanak sağladım” diyen Afyonkarahisar Valisi’nin emrivakisi karşısında armağanları almak zorunda kaldım mazeretine sığınan Org. Özel’i savundu.

***

2002’den beri yandaşları dışında kalan medya ile RTE arasında gizli, açık bir savaşım sürüp gidiyor.

Düşünebiliyor musunuz; Hasan Cemal medyanın eski günlerini arar oldu.

Yedi gün önceki “N’olacak bizim medyanın acıklı halleri?” başlıklı yazısında; “Benim de katıldığım TRT’nin 1980’lerdeki siyasal programlarını hatırlıyorum. Her parti liderini karşısına (sağdaki) Tercüman’dan (soldaki) Cumhuriyet’e kadar basın yelpazesini bir uçtan obürüne temsil eden gazeteciler oturur, istedikleri gibi soru sorarlardı” diyor.

Dünü bugünle kıyaslayan saptamalara katılmamak olanaksız. Ama bir küçücük noktayı anımsatalım

Cemal’in, ülkeyi bugün içinden çıkılmaz noktaya getirinceye kadar, yakın yıllara değin RTE’yi ülke demokrasisini istenilen ve özlenen düzeye getiriyor diye destekleyenleri de kendini de unutmaması koşuluyla.

***

Bu özet bile RTE’nin nasıl bir medya istediği sorusunu akla getiriyor.

Soruyu yanıtlayacak son somut örnek:

Geniş bir salon. Beş koltuk yan yana. Karşıda tek bir koltuk.

Beş koltuğa; yan yana, omuz omuza beş gazetenin beş genel yayın müdürü, Hasan Pulur’un anlatımıyla “sebilhane bardağı gibi” dizilmişler. Yandaş namıyla ünlü; Bugün, Star, Zaman, Sabah ve Türkiye gazetelerinin beş genel yayın müdürü!

Tek koltukta, tek başına iktidarın Başbakanı RTE!

Başbakan’a açıklamak istediği konulara çanak sorular yönelten genel yayın müdürlerine RTE; “Şehit haberleri verilmesin” buyuruyor.

“Şehit haberlerini vermek gazetecilik mesleğinin öncelikli görevidir” demesi beklenen Beşler’den ses çıkmıyor.

PKK’nin propaganda amaçlı eylemler yaptığını belirten Başbakan, bu haberlerin medyada “Tek sütun görmemesi lazım” diyor.

Beşler’den yanıt yok. Bunun üzerine RTE, “Gazetecilik böyle mi prim yapıyor?” diye soruyor. Beşler dut yemiş bülbül!

RTE, medyayı bu hale getirmek istiyor!

***

Kimi gazetelerde Beşler’in eleştirildiği gün, 6 Eylül 2012:

Bir zamanlar Başbuğ Türkeş’in kanlı canlı MHP’sinde hayli etkili konumda olan Taha Akyol, Hürriyet’teki “Objektif” köşesinde, “AKP ve CHP” başlıklı bir yazı yayımladı.

Yazının ilk cümlesi şöyle: “Sayın Başbakan’a önce şunu belirteyim, AKP diye yazmamda bir kasıt yoktur. Yazımın başlığı tek satır olsun diye öyle yazdım.”

Cümleye eleştiriler yoğunlaşınca; 7 Eylül’de, Akyol açıklama yapmak zorunda kaldı: “…Başbakan, AKP denilmesini düşmanlık sayıyor! Ben onun bu sert tavrını, ‘Başlığın tek satır olması için AKP yazdım’ diyerek hicvettiğimde, bazı keskin muhalifler, Başbakan’dan korktuğum için falan böyle yazdığımı zannettiler, çünkü önyargıları böyle…” dedi.

Bu örnek medya tarihine yalakalığa somut örnek diye mi geçer? Ya da patronun “RTE’nin hışmını bir kez daha üzerime çekmeyin” anlayışından mı kaynaklanmaktadır? Nasıl yorumlarsınız bilemem.

Ama Akyol’un açıklamasından anladık ki; AK Parti yerine AKP diyerek meğer Başbakan’ı hicvediyormuş!

Hicvin böylesi de yersen rafta dolma var deyişini anımsatıyor!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)