Mekanikleşen Toplum


Toplumlar saat gibi ya da makine gibi çalışmıyor. Makine küçük bir parçası bozulursa durabilir ama toplum doğal organizmalar gibi bozuk olduğu zaman da çalışabilir. İnsanlar ve toplumlar yaşamlarını en kötü koşullarda da sürdürebiliyor. Sakat, aptal, deli, cahil, fakir de yaşıyor. Somali, Pakistan, Haiti yaşamaya devam ediyor.

Neden Japonya, Çin, Kore gibi ülkeler çekirge gibi sıçrayıp dünya ortalamasında üst sıralara geldi? İyi bir Müslüman, bizim Hıristiyanlara köle olmamızın kader olduğunu söyleyemez. Hindistan nasıl oldu da Pakistan ve Bangladeş’ten iki kat milli gelir elde etti?

Bütün yaşamları çağdaş olanaklardan maksimum yaralanmak üzerine kurmuş ama nedense geçmişe özenen insanların anlamakta zorlandığı bir şey var: Çağdaş koşullara uyarak yaşamanın doğası. Dünya ile ortak yaşamın en karakteristik yönü, gerçekte ulaşmasalar bile, insanların görsel olarak farkına vardıkları bir dünyanın varlığıdır. Fakir işçi çalıştığı kentten dışarı zor çıkıyor. Ama Las Vegas’ın kumarhanelerini televizyonda görüyor. Maldiv Adaları’nda gezilere, Paris yaşamına sanal olarak katılıyor.

Toplumların bu topal bilinçlenmesi en geri kalmış toplumlarda bile bazı işlevlerin daha iyi görülmesi, bazı mekanizmaların daha iyi çalışması zorunluluğunu getiriyor. Eğer sağlık sistemi iyi çalışmıyorsa tek hasta gibi toplum da dengesini yitiriyor. Eğer eğitim sistemi zamanını şaşırır yaşamı mekanikleşmeye bağlı dünyada, programlarını ortaçağa yöneltirse, enerji sağlanması için gerekli tedbirleri almazsa toplum dengesini yitiriyor, geride kalıyor.

Toplumsal yaşam sistemlerini uzmanlar yönetmek zorunda. Eğer politik sistem yandaşlığa ağırlık verirse, diğer yaşamsal sistemler de tekliyor. Sistemler uygun performansla çalışmazsa o toplumlar sürünüyor. İslam ülkeleri, toplum potansiyelini kullanacak yerde ideolojik yandaş potansiyelini kullanarak hem halkı birbirinin boğazına sarılmaya götürüyor hem de sürünmeye devam ediyor.

EN İYİLERLE BAŞARI YAKALANABİLİR

Oy verenlerin değil, bilgi sahibi olanların çoğunluğunun devlet idaresine katılımı önemli. Eğer egemen parti en iyi bilim insanlarının, en iyi mühendislerin, en iyi mimarların, en iyi doktorların, en iyi düşünürlerin, en iyi yazarların, en iyi sanatçılarının desteğine sahip olursa bir ülkenin kalkınmaması için bir neden yok.

Ama en iyi eyyamcılarla dünya ile baş etmek olanaksız.

Uzmanlaşmanın hemen hemen olmadığı bilim öncesi dünyasında, bilgi dağarcığı çok küçük olduğu zaman polimat denilen her parmağında bir marifet (hezarı fen) insanlar yaşardı. Matematikçi, filozof, doktor, vb.

Çağdaş toplumun özelliği uzmanlaşma. Yabancı dergilerin iş ilanlarına bakınca adını bile işitmediğim uzmanlık alanları görüyorum. Bu uzmanlığın alanını bilmiyorum. Ama bilginin dallanıp budaklanmasının insan yaşamını bambaşka boyutlara uzattığını algılıyorum.

Bu korkutucu bir gelişme. Çünkü bu kadar çok etkinlik alanlarının uzmanlarıyla toplum arasında ilişkinin doğru kurulduğunu gösteren bir işaret yok. Kaldı ki her şeyin mekanize olmasına karşın, işimize daha kolay gittiğimiz, bürokrasinin daha azaldığı ve daha emniyet içinde yaşadığımız söylenemez.

Gelişen sanayi alanları ile toplumsal gereksinmeler arasında bire bir uyum olduğunu söylemek de olanaksız. Ama dünya ile paralel çalışmaya ve üretmeye mahkûmsunuz. Her ülke gibi telefon yapamıyorsanız, otomobil yapamıyorsunuz, silah yapamıyorsunuz, uçak yapamıyorsanız, üniversiteler medrese gibi çalışıyorsa, yavaş yavaş batan bir toplumsunuz.

Bu uzun vadeli bir süreç. Bugünkü propaganda ve reklam ortamı bu batışı algılamanızı yavaşlatıyor. Ama devlet idaresini de olumsuz etkiliyor. Etrafımız dünyayı daha çok anlamamızı sağlayacak olaylarla dolu. Örneğin olimpiyatların namuslu bir değerlendirmesini yaparsanız, uzmanlaşma olgusunun önemini anlarsınız.

GELECEĞİ DIŞLAYAN DİN VURGUSU

Toplumsal uzmanlaşma toplumsal yapılaşmanın ürünüdür. Uzman yaratıcı bir dâhi değil, sıradan bir eğitim ürünü. Onun için bugünlerde eğitime getirilen din vurgusu, geleceği dışlıyor. Bunu çağdaş dünya ve bilim parametreleri içinde görmeye çalışın. Dünya ile karşılaştırın. Sonucu belli.

Bilim ve ileri teknoloji hazır satın alınacak şeyler değil. Mısır’da okumuş ve Nobel almış bir bilim insanı işittiniz mi? Matematikçi imam hatipten yetişmez. Öyle olsaydı, dünya matematik tarihinde birkaç tane Türk matematikçisi olurdu.

Neden Japonya, Çin, Kore gibi ülkeler çekirge gibi sıçrayıp dünya ortalamasında üst sıralara geldiler? İyi bir Müslüman, bizim Hırıstiyanlara köle olmamızın kader olduğunu söyleyemez. Bu İslam terminolojisiyle bir ‘küfür’ olur.

İyi matematikçi olun! İyi doktor olun. İyi olun: Her alanda en iyisi olun! Hem toplum, hem kişi için bundan daha güzel bir slogan olabilir mi? Bizim Çin ve Japonya gibi uzman yetişirmemiz gerek. Birkaç milyonluk bir fakir toplum bunu yapamayabilir. Ama 75 milyonluk Türkiye yapabilir. Örnek İslam tarihinde var.

Bir Hindistan vardı. Şimdi Bangladeş, Hindistan ve Pakistan var. Hindistan’ın nüfusu 1 milyar 230 milyon. Bangladeş ve Pakistan’ın nüfusları 350 milyon. Hepsi aynı yerden başladı. Hepsi fakir ve cahil, ama Hindistan, Bangladeş ve Pakistan’ın ortak nüfuslarından 4 kat fazla olduğu halde, adam başına onlardan iki kat daha fazla geliri var. 200 milyonluk bir orta sınıf yaratmış. Bu hiçbir şey anlatmıyor mu?

BİLİMİN YAŞAMSAL ROLÜ

Uzman çarşıdan satın alınmıyor. İnsanı küçük yaşında başlayarak yetiştiren bilgi ortamı yaratıyor. Matematik uzmanı Müslüman olur fakat İslam matematiği diye bir şey yok. Biz iyi matematikçi Müslüman olmaz diye mi korkuyoruz? Yoksa iyi matematikçi Müslüman olursa ne olur diye mi korkuyoruz?

Dün ve bugün bilim insanlarının dinle sorunları olmadı. Descartes, Newton dini yadsımadı. Newton yaşamının sonunda dinle uğraşıyordu.

Sevgili okuyucular,

En büyük uzman yetiştirme makinesi hâlâ ABD’dir. Ama tarih ve ahlak bağlamında dinsel eğitime karşı en iyi kitapları Amerikalı bilim insanları ve filozofları yazıyor. Ama bu Amerika toplumunun dindar olmasına hatta fanatik dindar olmasına engel değil.

Din, bilimin gelişmesine dünyada engel olamadı. Ama bilim de toplumların dindarlığını fazla etkilemedi. Olsa olsa papazların sofrasından bir iki şişe şarap azaltmıştır.

İslamın kapıda bekletilmesi, bilimin yaşamsal rolünü hâlâ anlamamaktan kaynaklanıyor.


Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)