Neşet Ertaş: Anadolu’nun Ozan Tabakası


Neşet Ertaş için yeni bir hayat başladı. Anadolu var oldukça, Türkçe var oldukça çoğalacak bir hayat.

Neşet Ertaş gibi insanlar, ölümüyle yeniden doğar, daha güçlü doğar, daha çok kişiye ulaşır.

25 Eylül’ün akşamında öyle oldu. Gönül, ölümden sonraki bu canlılığın, ilginin, ölümden önce olmasını arzuluyor ama Türkiye’nin bir başka gerçeği de bu.

Neşet Ertaş, halkın gönlündeki yerini son nefesine dek korumasaydı, belki bu da olmazdı. Zaten orayı hep en yüce makam saymıştı.

***

Öteden beri onu bilir onu söylerim; nasıl ki, atmosferin üzerinde koruyucu bir ozon tabakası var, Anadolu’nun üzerinde de bir ozan tabakası vardır. O ozan tabakası ki yüzyıllar boyu varlığını korur, kuşaktan kuşağa canlı bir tarih olur, beyne, yüreğe seslenmeyi sürdürür.

Bir araştırmaya göre Anadolu’da her 5 kilometrede bir, yeni türkü kimliği oluşuyor. Yeni bir hava ya da bilinen bir havanın yerel seslendirilişi karşımıza çıkıyor.

Böyle zenginlik yeryüzünün kaç coğrafyasında vardır?

Meslek bencilliği olarak görünsün istemem ama ozanlar Anadolu’nun ilk gazetecileriydi, yorumcularıydı. Toplumun derinliklerine işlemiş bir sorunu, dillere destan olmuş bir aşkı, dayanılmaz bir zulmü öylesine kalıcı bir söylemle söze-müziğe dökmüşler ki silebilmek ne mümkün.

Bundan daha iyi gazetecilik olur mu?

Ozanlar bu uğurda kellelerini vermişler ama ödün vermemişler.

Şu söz, bu duruşun eseri:

Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan güçlüdür.

O yüzden tarih mahkemesinde yasaların hükmü değil, türkülerin gücü geçerlidir.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, bir akarsu gibi tatlı tatlı uzayıp giden “Türküler Dolusu” şiirinden bir bölümü paylaşmadan geçemeyeceğim:

“Şairim

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası

Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir köy türküsü duysam

Şairliğimden utanırım.

Şairim

Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum

Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim

Onlarla ağlamış onlarla gülmüşüm”

***

Bir iletişim aracıyla eşitlemek gerekirse, kendimi radyo kuşağından sayarım.

İlk, doğduğum güney kasabasının Halk Odası kahvesinde gördüm. Neredeyse sandık kadardı. Kasabanın büyükleri toplanıp “13 ajansını” dinlerdi. Memleketin öğle haberlerini...

1966’da babam evimize bir radyo aldı. Dünya evimize gelmişti. Her sabah saat 07.00’de yurttan sesler korosu, türküler geçidi, 07.20’de halk hikâyeleri, her perşembe akşam 21.00’de radyo tiyatrosu, akşam üzerleri okul saati...

Neşet Ertaş, neredeyse her sabah gün doğumuydu evimiz için. Türküleri Âşık Veysel, Bedia Akartürk, Neşet Ertaş, Nuri Sesigüzel, Özay Gönlüm’le sevdim.

Sonradan mesleğimin parçası haline gelen hızlı not alma çabam ilk türkülerle oldu. Sevdiğim bir türkünün sözlerini yazmak için radyonun başında adeta çırpınırdım.

Neşet Ertaş’ın sesi Toroslar’ın koynunda doğmuş gür bir pınar gibi akar da akardı.

Neşet Ertaş, Anadolu’nun ozan tabakasının en güçlü katmanlarından biriydi.

Son muydu?

Sanmıyorum.

Anadolu bu... Yeni ozanlar doğuracaktır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)