Oslo'da 'anlaşma' yok


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Oslo'da kendi talimatıyla devletin kanı durdurmak için bazı görüşmeler yaptığını belirterek, "Ortada bir mutabakat metni, bir anlaşma asla söz konusu değildir" dedi. Medyaya da yüklenen Erdoğan, "Diyorlar ki; 'Başbakan medyaya çok saldırıyor'. Ne yapacaktım? Okşayacak mıydım?" ifadelerini kullandı. Erdoğan, son dönemde iç ve dış güçlerin de etkisiyle terör olaylarında "bir nebze" artış olduğunu da söyledi.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen AKP İstanbul İl Başkanlığı Danışma Meclisi ve Katılım Toplantısı'nda konuştu.

Eski HSP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'un AKP'ye katılımından Oslo görüşmlerine ve gündemdeki birçok konuyu değerlendiren Erdoğan CHP ve medyaya yüklendi.

"Oslo'da benim talimatımla bazı görüşmeler yapılmıştır

Erdoğan, yaptığı konuşmada, terör konusunu değerlendirerek, CHP'nin şu anda bir fırsatçılığın içine girdiğini iddia etti.

''CHP, şu anda arkasına terör örgütünü almış, terörle birlikte hükümeti hedefine koymuştur'' diyen Erdoğan, CHP Genel Başkanı ''terörü çözelim'' derken, arkadaşlarının "ayrı tellerden" çaldığını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bir tanesini kaçırdılar, birkaç gün misafir edip bıraktılar, kendisini kaçıran teröristlere adeta 'çiçek çocukları' muamelesi yaptı. İşte o 'çiçek çocukları' çıktılar, alçakça, Ovacık Cumhuriyet Başsavcısı'nı şehit ettiler. CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı çıkıyor, elinde birtakım asılsız fotokopileri sallayıp, terör örgütüyle de aynı dili, aynı üslubu kullanıp, AK Parti'ye saldırıyor. Ne diyor? 'Size çok farklı belgeler açıklayacağım, yeni bilgiler açıklayacağım' diyor. Ne çıktı ortaya? Değerli kardeşlerim tavşan çıktı. Genel Başkanı çıkıyor, o da ayrı telden çalıyor.''

Başbakan Erdoğan, CHP'nin söylediklerinin hepsinin MİT Müsteşarı ile o süreçte yaşanan şeyler olmadığını, dağdan gelen bilgiler olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
''Bunların kaynaklarını biliyorum. CHP'de kimi dinleyeceğimizi, kime inanacağımızı, kimi ciddiye alacağımızı doğrusu bilemez hale geldik. Yani Borsa'da bile bu kadar iniş çıkış yaşanmıyor. CHP'de erken kalkan, mikrofonun önüne geçen kafasına göre açıklama yapıyor. Bunlar birbirlerini de dinleme zahmetine girmiyorlar. Kırk yamalı bohça. Tunceli'de ayrı dil, Hakkari'de ayrı dil, Hatay'da ayrı dil, Ankara'da, İstanbul'da ayrı bir dil. Burada şunu da söylemek durumundayım. 'Oslo Belgeleri' diyerek elinizde salladığınız o fotokopiler, CHP Genel Başkanı'nın Sosyalist Enternasyonal'da imzaladığı bildirgelerin üzerini örtmez. 2 hafta oldu, CHP çıkıp o bildirgelerle ilgili doyurucu bir açıklama yapmadı, yapamadı. Suriye rejimini nasıl gayri meşru ilan ettiklerini, Sosyalist Enternasyonal'da, Türkiye'nin terör meselesini nasıl Filistin'in bağımsızlık mücadelesine benzettiklerini, bu büyük skandalı CHP hala izah edemedi. Oslo'da, benim talimatımla, devlet, kanı durdurmak için, terörü sonlandırmak için bazı görüşmeler yapmıştır. Bunu defalarca söyledim, bugün tekrar söylüyorum. Altında benim yetkili arkadaşlarımın imzasını koymadığı hiçbir evrak, belge değildir, belge olamaz, kimse kimseyi aldatmasın. Ortada bir mutabakat metni, bir anlaşma asla söz konusu değildir. 7-8 ay önce gazetelerde yayınlanmış uyduruk kağıtları belge diye sallayan CHP'ye bunu kimin servis ettiğini doğrusu ben de merak ediyorum, açıklayıversin. Madem bu kadar ince ellere nüfuz ediyorlar, açıklasınlar.''

Terörle mücadelenin, terör saldırılarının bu kadar yoğun olduğu bir dönemde CHP'nin teröre destek veren bu tavrının, bu üslubunun altında ne olduğunu merak ettiğini belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü. ''Dikkat edin, terör örgütü devlet değil, AK Parti derken, bunlar da, CHP'liler de aynı şekilde devlet demiyor, AK Parti diyorlar. Bunların üzeri örtülmeyecek, hiç endişe etmeyin. CHP'nin bu gafletini, CHP'nin terörün değirmenine su taşıyan bu aymazlığını milletim unutmayacak, bizler de unutturmayacağız. Tarih, CHP'nin şahsi hırsları için nasıl terörle aynı kulvarda koştuğunu, nasıl kendisine servis edilen sahte belgelerle ülkesine zarar verdiğini mutlaka yazacaktır. Milletim metin olsun. Bu muhalefete, bu medyaya, bu fırsatçılara rağmen biz yolumuzda kararlılıkla yürüyeceğiz. Hep söyledim, yine söylüyorum; Geri adım atarsak, ülke kaybeder, millet de kaybeder. Bu sefer, ülkemiz kaybetmeyecek, bu sefer ülkem terör belasının üstesinden mutlaka gelecek. Bir yandan demokrasiden taviz vermeden standartları yükseltecek, bir yandan da kararlılıkla mücadelemizi yürüteceğiz.''

Terör olayları

Erdoğan konuşmada, terör sorununun dünyanın her yerinde iktidarın, muhalefetin, medyanın ve sivil toplumun ortak aklıyla, ortak iradesiyle, ortak çabalarıyla çözüldüğünü belirtti. Eski İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ile bu konuları çok görüştüklerini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''(Muhalefet ile bu konuda nasılsın?) dediğimde bana verdiği cevap; (Biz bu konuda asla ayrıma düşmüyoruz, müşterek çalışıyoruz). İngiltere Başbakanı, gerek Tony Blair olsun gerekse ondan sonra gelenler olsun, hepsiyle yaptığım görüşmede bana verdikleri cevap; (Bu konuda muhalefetle mücadeleyi beraber yürütüyoruz). Bize geliyorsun, terör örgütüyle bir başka mücadele, bizdeki muhalefetle bir başka mücadele. Ana muhalefet partisi, teröre ortak çözüm üretelim diye kapımızı çalıyor, geliyor, görüşüyor. Ana muhalefet partisi bize gelmeden önce Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ile ilgili Başbakan Yardımcım randevu istedi. Randevuyu vermediler. Kendileriyle görüşülemedi. Fakat onlar bizden randevu isteyince, kendilerine randevu verdik. Geldiler. Üç arkadaşıyla geldi. Benim yanımda da üç arkadaş. Görüştük. Dedi ki; (MHP randevu vermiyor). Dedim ki; (Siz MHP'nin, şunun veya bunun randevusunu bırakın. Ben şimdi şu anda yanımdaki üç arkadaşıma talimat veriyorum. Siz de yanınızdaki üç arkadaşınıza talimat verin. Hemen bizim bu arkadaşlarımız çalışmaya başlasınlar. Hazırlıklarını yapsınlar, ondan sonra da önümüze getirsinler. Hakikaten burada çözüme yönelik ne varsa, biz Yürütme olarak bunu uygulamaya hazırız). O günden bugüne üç ay geçti. Hala CHP'den bir ses yok. Bu kadar açık net söylüyorum; ver üç tane arkadaşına talimatı, ben üç arkadaşıma talimatı veriyorum. Çalışmaya başlasınlar. Samimi değiller. Akşam başka, sabah başka.''

Medyaya yüklendi: Ne yapacaktım? Okşayacak mıydım?

Medyada da ayrı bir sorumsuzluk olduğunu iddia eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Allah aşkına, hangi ülkede, teröre karşı halkı ve vatanı için canını ortaya koyan güvenlik güçleri bu kadar hırpalanır? Hiç kusura bakmasınlar. Diyorlar ki; (Başbakan medyaya çok saldırıyor). Ne yapacaktım? Okşayacak mıydım? Dertli olan biziz, canı yanan biziz... Sen habire orada canı yananlara karşı, sadece (onun üzerinden ne kadar avanta elde ederim), ona bakıyorsun. Bir gün terör örgütü çıkıyor, alçakça, korkakça benim askerimi, polisimi arkadan vuruyor, ertesi gün medya çıkıyor, daha ağır bir şekilde güvenlik güçlerimizi yerden yere vuran yayınlar yapıyor. Beyler! Bu asker, bu polis, bu güvenlik birimleri bir mücadelenin içindeler, canlarını ortaya koydukları bir mücadelenin içindeler. Herkese düşen, bu mücadeleye köstek değil, destek olmaktır. Manen destek olmaktır. Elbette eleştiri olacak ama bunun yeri de, zamanı da, üslubu da bu olamaz, olmamalıdır. Yapıcı eleştirinin ve sorgulamanın da usulü vardır. Yeri vardır, zamanı vardır. Burası bir hukuk devleti. Hukuk devletinde, nasıl hesap sorulacağı bellidir.''



Terör bir nebze artmış!

Başbakan Erdoğan, terörle mücadele etmenin, terör sorununun üstesinden gelmenin, sadece iktidarın vazifesiymiş gibi görüldüğünü belirterek, ''Terör iktidara vururken, muhalefet de terör karşısında iktidarlara destek olmak yerine, paralel olarak iktidarlara vurmuştur. Bugün hala, kendi dönemlerinde terörün bitme noktasına geldiğini, AK Parti dönemlerinde terörün yeniden tırmandığını iddia edecek kadar meseleye kayıtsız, meseleye ilgisiz ve bilgisiz olanlar var'' dedi.

Terörün dönemsel yükselmeler gösterebildiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Son dönemde iç ve dış mihrakların da etkisiyle terör olaylarında bir nebze artış olmuştur. Biz, bunlar karşısında bugüne kadar hiç geri adım atmadık, bugün de geri adım atmıyoruz ve atmayacağız. Biz asla yılmadık, yılgınlık göstermedik, bugün de asla karamsarlığa kapılmıyoruz. Biz, terörle mücadelenin sadece güvenlik güçlerimizle olacağı iddiasında değiliz. O, yollardan biridir. Bunun içinde sosyo-ekonomik mücadelemiz var, bunun içinde psikolojik çalışmalarımız var, bunun içinde diplomatik çalışmalarımız var. Bunun içinde özellikle kendi kurumlarımızın bölgede yaptığı çalışmalar var.''


AKP'nin 'Büyük Kongre'si

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen AKP İstanbul İl Başkanlığı Danışma Meclisi ve Katılım Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, AKP 4'üncü Büyük Kongresi öncesinde, partinin tüm kurullarıyla değişik tarihlerde toplantılar gerçekleştirdiklerini, Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeleriyle, kurucularla, milletvekilleriyle, kadın ve gençlik kolu başkanlarıyla, il başkanlarıyla istişareler yaptıklarını anlattı.

AKP'nin kongresine 1 hafta kaldığını hatırlatan Erdoğan, ''Haftaya bugün büyük kongremizi inşallah gerçekleştireceğiz. Tüm hazırlıklarımız belli bir aşamaya geldi. Şu anda uluslararası camiadan da, gerek devlet başkanları gerek siyasi partilerin genel başkanlarını bu genel kurulumuza davet ettik. Zannediyorum ciddi bir iştirak olacak. İnşallah, 30 Eylül sabahından itibaren, Ankara'da çok farklı bir heyecanı, çok farklı bir coşkuyu hep birlikte yaşayacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, bugünkü toplantının ardından, Birleşmiş Milletler 67'inci dönem Genel Kurulu için ABD'nin New York kentine hareket etmeyi programlarına aldıklarını, ancak Büyük Kongre hazırlık çalışmaları ve yoğun gündem nedeniyle bu ziyareti iptal etmek durumunda kaldıklarını belirterek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun New York'ta, Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'ndeki toplantılara katılacağını ve Türkiye'yi temsil edeceğini söyledi.


'AK Parti çatısı altına, yuvanıza hoş geldiniz'

Başbakan Erdoğan, 14 Ağustos 2001'de yola çıktıklarını, bugün gelinen noktanın ortada olduğunu dile getirerek, AKP'nin kuruluşundan bu yana yaklaşık 11 yıl geçtiğini, yaklaşık 10 yıldır iktidarda olduklarını kaydetti. Erdoğan, 9 Eylül'de Ankara'da gerçekleştirilen il başkanları toplantısında, Süleyman Soylu'nun AKP'ye katılım töreninin yapıldığına değinerek, şöyle devam etti: ''Bugün de inşallah, açılış konuşmamızın hemen akabinde, yine çok değerli bir siyasetçi kardeşimizin, sayın Numan Kurtulmuş ve arkadaşlarının AK Parti'ye katılım törenini gerçekleştireceğiz. Sayın Numan Kurtulmuş'a ve şu anda feshedilmiş HAS Parti'de birlikte yol yürüdüğü arkadaşlarına konuşmamın hemen başında 'AK Parti'ye, AK Parti çatısı altına, yuvanıza hoş geldiniz' diyorum.''

AKP'nin omuzlarında taşıdığı misyonun, yüzlerce yıllık büyük ve kadim bir medeniyetin ruhuyla şekillendiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bu hareket, bu dava, kökü derinlerde olan, kökü medeniyetimizle yaşıt olan, medeniyet tarihimizdeki ruhu, ilhamı, ilkeleri, vizyonu ve bu noktada o misyonu üstlenmiş bir davadır. Biz, aslında büyük bir çınarın dallarıyız. Bu büyük çınarın, bu görkemli dava çınarının kökü aynı topraktadır, dalları da aynı gök kubbenin altındadır. Bizim, köklerimizden o tevarüs ettiğimiz gıda, köklerimizden beslendiğimiz kaynak aynıdır. Aslında bugün, işte bu salonda yaşanan bu buluşma, aynı çınarın dallarının, aynı kökten beslenen dava kollarının kucaklaşmasıdır.''



'Biz bu milletin adeta mecnunlarıyız'

Erdoğan, AKP'nin kapısının, ''bu büyük dava çınarı''nın her bir ferdi için ardına kadar açık olduğunu vurguladı. Bu çatının, Türkiye'nin merkez siyasetine yakın, ister sağdan, ister soldan olsun, herkesi kucaklayabilecek imkana, muhabbete sahip olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Biz her birimiz, bu teşkilatın her bir mensubu, Türkiye, vatan, millet sevdalıları, yani biz bu milletin adeta mecnunlarıyız, millete hizmet davasının mecnunlarıyız. Afyonkarahisar'dan yola çıkarken 4 şeyi özellikle söyledim. 'Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' dedim. Bundan tavizimiz yok. Aynı noktadayız. Yine aynı gün bir şey daha söyledim. 'Bizim 3 kırmızı çizgimiz var' dedik. 'Biz, asla bölgesel milliyetçilik yapmayacağız' dedik. Yani, bu ülkenin batısına ne kadar değer veriyorsak, doğusu güneydoğusu da bizim için o kadar değerlidir. Kuzeyine ne kadar değer veriyorsak, güneyi de o kadar değerlidir. Kısaca, '780 bin kilometrenin tamamı bizim için aynıdır, beraberce bu vatan topraklarını ayağa kaldıracağız' dedik. İşte, onun için şu anda Yüksekova'da bölücü terör örgütü istemediği halde havaalanı yapıyoruz, Şırnak'ta havaalanı yapıyoruz. Bölücü terör örgütü istemiyor. Iğdır'da yaptık, bitirdik ve açtık. Daha 94'te temeli atılmış. Biz iki yılda orayı bitirdik. Bu, bu vatana aşkın bir ifadesidir. Eğer oralarda bugün duble yollar varsa, hastaneler varsa, okullar varsa hala yapılıyorsa... Ama biz yapıyoruz, Hakkari'de dün okul yaktılar. Bölücü terör örgütü bu. 'Biz etnik milliyetçilik de yapmayacağız' dedik. Bu ülke Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abazasıyla, Romanıyla, Arabıyla, Boşnağıyla, aklınıza ne gelirse, bir olduk, birlikte olduk ve birlikte Türkiye olduk. Yaradılanı yaradandan ötürü sevdik. Asla ayrımcı olmadık. 'Dinsel milliyetçilik de yapmayacağız' dedik. Biz, her inanç grubuna eşit mesafedeyiz ve her inanç grubunun inancını yaşaması bizim güvencemiz altındadır. ''



'AK Parti, Türkiye'nin en büyük demokratikleşme dalgasının lokomotifi'

Başbakan Erdoğan, millete sevdalı olan, millete hizmet aşkıyla yanan herkesle bu çatı altında bir olmaktan, beraber olmaktan, istikbale de birlikte yürümekten memnuniyet duyduklarını ifade ederek, ''AK Parti, Türkiye'nin en büyük demokratikleşme dalgasının, değişim, dönüşüm hareketinin lokomotifidir, öncüsüdür'' dedi.

Büyük Türkiye'yi kurmak için farklı toplum kesimlerini, bu hedefe kanalize olan AK Parti iktidarının, birleştirerek, bütünleştirerek, kucaklayarak, büyüyerek, kutlu yolculuğuna devam edeceğini kaydeden Erdoğan, ''İnşallah, 4'üncü Büyük Kongremizi de işte bu atmosfer altında gerçekleştireceğiz. Yüzyıllara sari bu millete hizmet davasını, 30 Eylül'de yapacağımız kongreyle, inşallah daha 10 yıllar boyunca devam edecek bir ruh ve anlayışla geleceğe taşıyacağız'' diye konuştu.



'Kesintiler, molalar olabilir'

Kesintiler, molalar olabileceğini, isimlerin değişebileceğini, makamların, rütbelerin yer değiştirebileceğini belirten Erdoğan, ''Bu dava, yüzyıllardır aşkla ve heyecanla yürüyen bu hizmet kervanı, daha da güçlenerek yoluna devam edecektir. AK Parti'nin dayandığı, AK Parti'nin tevarüs ederek omuzlarında taşıdığı bu büyük hizmet davası, isimler üzerinden yürüyen değil, tam tersine isimleri kendi potasında eriten bir davadır'' dedi.

Başbakan Erdoğan, kuruldukları andan itibaren kendileriyle ilgili bütün, bütün ön yargıları, yakıştırmaları, suçlamaları bütün senaryoları ''ters yüz'' ettiklerini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Bu davanın ruh kökünü, bu büyük çınarı tanımayanlar her zaman hayal kırıklığı yaşadılar. Çünkü onların farklı alışkanlıkları vardı. Onlar zannediyorlardı ki; AK Parti'nin siyaset anlayışı da aynen onlar gibi olacak. Ama onların düşündüğü gibi olmadı. Çünkü sürekli olarak AK Parti, ezber bozuyordu. Bugün de, yarın da, AK Parti'nin hizmet sevdasını, AK Parti'nin vatan, memleket sevdasını anlamayanları, anlamak istemeyenleri, biz hayal kırıklığına uğratmaya devam edeceğiz. Milletimiz Allah'ın izniyle hayal kırıklığı yaşamayacak, ama milleti, milletin tarihini, kültürünü, mensubu olduğu medeniyeti tanımayanlar, hem şaşırmaya, hem yanılmaya devam edecekler.''



'Şiddet, terörün görünür yüzüdür'

Erdoğan, terörün siyaseti şekillendirmesine asla müsaade etmediklerini kaydetti.
Erdoğan, ''Şu anda, terörü arkasına alarak muhalefet yapan partilere rağmen, bu basiretsizliğe rağmen, bu fırsatçılığa rağmen, AK Parti tek başına da kalsa bu mücadeleyi sürdürmektedir'' dedi.

Terörün, AK Parti dönemine kadar, maalesef şiddeti kullanarak, görünürde sadece şiddet üretiyormuş gibi görünerek, Türkiye'de siyasete, idareye, sosyal hayata, ekonomiye ve uluslararası ilişkilere etki ettiğini ve geçmişte iktidarların bu oyunu bozamadığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Terörün hedefi, sadece güvenlik güçleri değildir. Terör, toplumu tedirgin etmek ister, korkutmak ister, ürkütmek ister ve bu sayede de toplumu belli bir mecrada yönlendirmek ister. Şiddet, kan dökmek, masumları katletmek, terörün sadece farklı yüzlerinden biridir. Şiddet, terörün görünür yüzüdür. Ama terör, daha derinde, toplumu, siyaseti, idareyi, hatta ekonomiyi, hatta uluslararası ilişkileri şekillendirmek, bunları belirlemek ister. Terörle mücadele, boğaza karşı keyif çatıp ahkam kesmeye benzemez. Benim Mehmedim, siperde, gözünün önünde eşi var, anası var, babası var, yeni doğmuş çocukları var, nişanlısı var, eli tetikte, canı burnunda bekliyor, İstanbul'dan beyefendiler, o Mehmed'in Genelkurmay Başkanı'nın ayakkabısının altıyla uğraşıyor. Bu ne terbiyesizliktir, nasıl bir sorumsuzluktur, bu nasıl bir gaflettir?''

Herkes terör üzerinden hesabını görmeye çalışsa da, terörle kararlılıkla mücadele edeceklerini belirten Erdoğan, ''Biz, bizden önce olduğu gibi, terörün siyaseti şekillendirmesine, yönlendirmesine asla ve asla göz yummayacağız'' dedi.

Erdoğan, dün Ankara'da bir fahri doktora törenini gerçekleştirdiklerini, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve El Kudüs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sari Nusseibeh ile Ankara'da bire bir görüşmeler yaptıklarını hatırlattı. El Kudüs Üniversitesi'nin kendisine tevdi ettiği fahri doktora unvanını da yapılan bir törenle teslim aldığını belirten Erdoğan, ''Gerek törende, gerek Sayın Abbas'la görüşmelerimizde, Türkiye'nin Filistin davasına olan desteğini bir kez daha teyit ettik'' dedi.



Hz. Muhammed'e hakaret içeren film

İslam coğrafyasının tamamında, ABD'de yapılan bir film dolayısıyla kitlesel protesto gösterileri yapıldığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ne yazık ki, bu gösterilerden birinde, Libya'da, ABD'nin Libya Büyükelçisi hedef alındı ve Büyükelçi, 3 elçilik konsolosluk mensubuyla birlikte hunharca katledildi. Şu anda, İslam coğrafyasında, çeşitli şehirlerde yapılan gösterilerde de can kayıpları yaşanmaya devam ediyor. Şimdi bakın değerli arkadaşlarım. Bu olaylarla ilgili olarak, iki hususu birbirinden çok ama çok net biçimde ayırmak gerekiyor. Hangi gerekçeyle olursa olsun, bir Müslüman'ın masum bir cana kıyması, tek başına infaza, tek başına yargısız infaza girişmesi bizim asla ve asla kabul edebileceğimiz bir durum değildir. Biz, hakkı söylemekle mükellefiz. Bizim medeniyetimizde, bizim inancımızda, bizim kaynaklarımızda, öfkeyle hareket edip şiddet uygulamak, yakmak, yıkmak, taşlamak, daha da ileriye giderek katletmek asla ve asla yer almaz. Dahası, Müslümanlar, tepki koymakta son derece haklı oldukları bir konuda, bu elim hadise neticesinde haksız konuma ne yazık ki düşmüşlerdir. Hiç kimsenin Müslümanları böyle göstermeye hakkı ve hukuku yoktur.''



Meselenin diğer yanı

Erdoğan, konunun diğer yönü de olduğunu belirterek, ''Tabii meselenin bir de diğer yanı var... Batı'da, bu tür girişimler, bu tür seviyesiz girişimlerin ardından İslam dünyasında başlatılan provokasyonlar ilk değil. Geçmişte de, değişik kitaplar yoluyla, karikatürler, filmler yoluyla İslam dünyası ve Müslümanlar rencide edilmek istendi, çıkan olaylarda yüzlerce masum Müslüman hayatını kaybetti. Bir dinin peygamberine hakaret etmek, bir dinin kutsallarına, bir milletin, bir toplumun en kutsal değerlerine aleni hakaret etmek, düşünce özgürlüğü kategorisinde asla değerlendirilemez'' diye konuştu.



'Antisemitizmi uygulamaya alıyorlar ama...'

Gerek ABD'de, gerek ardından Fransa'da, film ve karikatür yoluyla Müslümanları rencide edenlerin, düşünce özgürlüğü bahanesinin ardına sığınmalarının, aslında doğrudan doğruya düşünce özgürlüğüne yapılmış bir saldırı olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Üstelik yaşanan hadiselere rağmen bu tür girişimlerin ardı arkası kesilmiyor. Şimdi de Amerika'da, Müslümanları barbar olarak niteleyen bir kampanyaya ilişkin afişlerin, hem de mahkeme kararıyla, metro istasyonlarına asılması söz konusu. Almanya'da yine başörtülü kızlarımıza yönelik böyle bir billboardlarda kampanya başlatılmıştı. Irkçılıkla ilgili yapılan yayınlar, örgütlenmeler, gösteriler gelişmiş demokrasilerde dahi düşünce özgürlüğü kapsamında görülmüyor. Irkçı yayınlar konusunda hiç kimse düşünce özgürlüğü bahanesinin ardına saklanmıyor, saklanamıyor. Bu yaklaşımın, artık İslamofobia, İslam karşıtlığı, Müslüman karşıtlığı konularında da sergilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Aslında bundan 4-5 yıl kadar önce, Varşova'daki uluslararası bir toplantıda, biz İslamofobiayı bir insanlık suçu olarak sonuç bildirgesine kaydettirmiştik. Bunlar antisemitizmi uygulamaya alıyorlar ama İslamofobia konusunda maalesef görmezlikten geliyorlar. İslamofobia, ırkçılık kadar tehlikelidir, ırkçılık kadar kötüdür ve ırkçılık kadar hoşgörü gösterilmemesi gereken bir tavırdır.''

Erdoğan, Kanuni Sultan Süleyman'ın, Kudüs'ü fethinde, üç dinin de inandığı ve saygı gösterdiği İbrahim peygamberin adını, diğer adı Halilürrahman olan Yafa kapısındaki kitabeye, ''La ilahe illallah, İbrahim halilullah... Yani, Allah'tan başka ilah yoktur, İbrahim, Allah'ın dostudur...'' şeklinde ifadelerle yazdırdığını, ancak İsrail yönetiminin bu inceliğin hala farkında olmadığını söyledi.

Müslümanların ve Hristiyanların müşterek dayanışmasının ortaya net olarak çıkması gerektiğini kaydeden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Sultan Süleyman, her 3 dinin inandığı, saygı gösterdiği bir peygamberin ismini oraya yazarak, aslında Kudüs'ü değil, Kudüs'teki kalpleri de fethediyor. Hazreti Ömer, Kudüs'e girdiğinde, namaz kılacak yer sorduğunda, ona bir kiliseyi göstermişlerdi ama Hazreti Ömer, namaz kılarsa kilisenin sonradan camiye çevrilebileceği düşüncesiyle gidip orada namaz kılmadı. Selahaddini Eyyubi, Kudüs'ü fethettikten sonra, yere atılmış bir haçı alıp yerine koydu. Hazreti İbrahim, Hazreti İsa, Hazreti Musa, bizim, Müslümanlar olarak inandığımız, iman ettiğimiz peygamberlerdir. Peki, Hristiyan dünyası, Musevi dünyası, bunlar ne yapmak istiyor?''

Barışı konuşurken, öbür taraftan dünyayı barış karşıtı halklar, milletler haline getirmeye çabalayanlar olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Eğer Orta Doğu'da, dünyanın değişik yerlerinde, Arakan'da, Myanmar'da sıkıntı yaşanıyorsa, bunun arkasında bu anlayış yatmaktadır. Kendi dinimize, kendi dinimizin değerlerine, Hazreti Peygamberimize yönelik olarak da onlardan bu hassasiyeti görmek istiyoruz'' dedi.

Lahey Adalet Divanı'nda, gerekirse Lahey Adalet Divanı içinde bu konuda bir birimin oluşması için girişimlerde bulunacaklarını ifade eden Erdoğan, ''Ancak ilk önce nefret suçları kapsamına, bunu meclis açılır açılmaz gündeme alacağız'' diye konuştu.
Ölçüsüz protestolara asla müsamaha gösteremeyeceklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Hele canların kıyılmasına asla onay veremeyiz. İslam Peygamberine, her ne yolla olursa olsun hakaret edilmesini, ardından da adeta Müslümanların başı üzerinde boza pişirilmesini de sineye çekemeyiz. İslam coğrafyasında, protestolar, evet, ölçülü olmak durumundadır; ama Batı da, İslamofobia karşısında artık samimi, kararlı bir duruş sergilemelidir. Batı devletlerinin İslam karşıtı, Müslümanları rencide edecek girişimler karşısında yeterli hassasiyeti göstermesi halinde, pek çok sorunun önüne zaten geçilmiş olacak. Müslümanlara yönelik manevi tacizlerin önlenmesi konusunda uluslararası alanda bu yönde bir anlayış birliği sağlanmasını istiyoruz. Zira hafta içinde sayın Obama'yla yaptığımız görüşmede, 'bu konuda müşterek bir adım atalım' dediler, bu adımı da atacağız.''


Terör saldırıları

Başbakan Erdoğan, geçen haftalar boyunca terör örgütünün güvenlik güçlerine karşı alçakça saldırılarını sürdürdüğünü ifade ederek, ''Bu hain saldırılarda, Bingöl Karlıova'da polislerimizi, Bingöl-Muş karayolunda askerlerimizi, Muş'ta bir jandarma astsubayımızı, Yüksekova'da bir polisimizi ve Tunceli'de Ovacık Cumhuriyet Başsavcımızı kaybettik. Şehitlerimize bir kez de buradan rahmet niyaz ediyorum. Rabbim mekanlarını cennet eylesin. Ailelerine, milletimize başsağlığı diliyorum. Çeşitli saldırılarda yaralanan güvenlik güçlerimize de Allah'tan acil şifalar temenni ediyorum'' diye konuştu.

Türkiye'de, yaklaşık 30 yıldır devam eden terörün, geçmişte siyaset üzerinde, muhalefet ve iktidar üzerinde bir etkileme gücüne ulaştığını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Terör, AK Parti dönemine kadar, maalesef, şiddeti kullanarak, görünürde sadece şiddet üretiyormuş gibi görünerek, Türkiye'de siyasete, idareye, sosyal hayata, ekonomiye ve uluslararası ilişkilere etki etmiştir. Maalesef, geçmişte iktidarlar bu oyunu bozamamıştır. Muhalefet partileri de buna göz yummuş, iktidarların terör üzerinden yıpranmasına, hatta görevi bırakmasına katkı sağlamıştır. İşte biz, ülke olarak, millet olarak bu gerçekle yüzleşmek durumundayız.''

Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)