Rusya, İran ve Türkiye’nin Önemi


- Rusya, İran ve Türkiye, “Batı’nın Asya ile küresel güç paylaşımında ya da kavgasında çok kritik bir öneme sahiptirler.”

- Batı bu üç ülkeyi Asya’ya kaptırırsa “tarihi küresel egemenliğini kaybeder”.

- BOP bir anlamda, Türkiye ve İran’ın denetim altına alınmasını ve Rusya’nın nötralize edilmesini sağlamaya yöneliktir.

- Kürdistan ve Suriye meseleleri Batı için bu bakımdan yaşamsal bir önem taşıyor.

- Suriye düşerse hem Rusya hem de İran Ortadoğu’da etkili olamazlar.

- ABD ve AB Türkiye ile işlerini halletmişlerdir; ABD stratejik ortaklık adı altında Türkiye’yi Ortadoğu politikasının baş yardımcısı konumuna sokmuştur.

AB ise Ankara ile imzaladığı tek yanlı anlaşmalarla bir anlamda onu himayesi (güdümü) altına almıştır.

Daha önce Bıçak Sırtı’nda birkaç defa yazdığım gibi “Türkiye ABD’nin, S. Arabistan ve Katar’dan sonra en başarılı olduğu bir ülke konumuna gelmiştir”.

- Türkiye’nin iç dinamiklerindeki faktörler bu nedenle çatışma halindedir. “Yeniden yapılanma” en sancılı yıllarını yaşamaktadır.

- Dış politikadaki zikzaklar, devlet kurumları arasındaki çelişki ve çekişmeler Türkiye’nin ve bölgenin yeniden yapılandırılmak istenmesinin sonuçlarıdır. Aynen yıllar önce C. Rice’in belirttiği gibi.

Değişimin çelişkileri

- Ankara, ABD, İsrail ve AB ile birlikte hareket etmekte ve onların bölge politikalarına her türlü desteği vermektedir.

- Aynı zamanda Türkiye’nin Rusya ve İran ile “stratejik ortak çıkarları söz konusudur”. Asya’da Çin ile de ticari olarak “derin bağlar” kurmaya başlamıştır.

Küresel güçlerin Ortadoğu’daki paylaşım kavgasında Türkiye’nin bu görüntüsü “ülke içinde, terörden mezhep kavgalarına kadar büyük sorunlar yaratmakta ve küresel güçlerin Kürdistan politikalarına yardım etmektedir”.

Nitelik farkı var

Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin gibi Asya büyükleriyle bugüne kadar gelişmekte olan ilişkileri şu özelliklere sahiptir:

- Aşağıdan yukarı, doğal ve bölgesel gelişim sonucu ortaya çıkan gelişmelerdir.

- Buna karşılık Ankara’nın Batı merkezleriyle ilişkileri, “yukarıdan aşağıya gelişen, politik tercihlere dayanan gelişmeler olmuştur”.

Biri doğal entegrasyon diğeri yönetimsel entegrasyon özelliği gösteriyor.

Ancak Tanzimat’tan beri oluşan Batı’ya yakınlaşma ve “Batılılaşma” çabalarının Türkiye’de iktisadi, kültürel ve günlük yaşama ilişkin pratik sonuçlarını da unutmamak gerekir.

Daha da ötesinde Atatürk devrimlerinin ve yeni Cumhuriyette oluşturulmak istenen değerler sisteminin Avrupa (ve Batı) odaklı olduğunu görüyoruz.

- Bir yanda Batı demokrasisine ve değerler sistemine ulaşma çabaları vardır.

- Öte yanda Avrupalı işgalcilere karşı kurtuluş savaşı vererek ortaya çıkan Cumhuriyetin varlığı (ve devamı) söz konusudur.

19. yüzyılın başından beri yaşanan bu toplumsal çelişkiler 2000’li yıllarda ilginç bir biçimde örtüştürülmeye başlandı; “İslamcılık ve Batıcılık ilginç bir ortak zemin oluşturmuşlardır”.

Ancak bu örtüşme ve ortak zemin Türkiye’nin siyasi, sosyal ve kültürel yapısının tamamen değiştirilmesini öngörmektedir.

Yaşanan çelişkiler ve terör bu sürtüşmenin sonuçlarıdır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)