Sabotajın En Büyüğü


Afyon’daki patlama haberi üzerine ilk anda herkes aynı soruyu sordu:

- Acaba sabotaj mı?

Sabotaj olmadığı söylenince herkes rahat bir nefes aldı.

Neden?

Sabotaj olmayınca olayın vahameti azalıyor ya da giden canlar geri mi geliyordu?

Cuma sabahı Melih Aşık’ın “Açık Pencere”sindeki “Çöküş kuramı...” yazısını okuyunca, önceden de var olan görüşüm pekişti ve kendi kendime mırıldandım:

- Evet sabotaj, hem de sabotajların en büyüğü, en vahimi,

Dilerseniz söz konusu yazıdan kısa bir alıntı ile açıklayalım görüşün nedenini:

“Profesör Celal Şengör, hocası Doğan Kuban’ın ‘Ani Çöküş Kuramı’nı şöyle özetliyor:

Cehaletin egemen olduğu toplumlarda, toplum mekanizmasının orasında burasında aksaklıklar baş gösterir ve sonunda tüm aksaklıklar bir araya gelerek toplumu birdenbire çökertir. Dışarıdan bakan bu çöküşün aniden ortaya çıkan sebeplerle olduğunu sanacaktır. Halbuki cehalet uzun zamandan beri toplumu içinden kemirerek dayandığı payandaları yok etmektedir. Bu süreç kritik noktaya ulaşınca toplum küt diye çöker...”

Bir toplumu bu hale düşürmek, gerçekten sabotajların en büyüğü ve vahimidir.

***

Olaya “Çöküş Kuramı”nın ışığında yaklaştığınız zaman, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun sözlerinin ardındaki hikmeti de kavrıyorsunuz.

- Hindistan’da, Pakistan’da da sıkça yaşanan, olaylar gibi bir olay, diyor Bakan.

Çağrışım ilginçtir ve itiraf etmeliyim ki, büyük “kaza(!)”ların neden sıklıkla belirli ülkelerde meydana geldiği sorusu aklımı kurcalayıp durmuştur hep.

Oysa yanıt her zaman gözlerimizin önünde durmaktaydı. Pakistan’da, Afrika’da demiryolu ya da su yolu ulaşımında insanların nasıl istiflendiklerine bakmak kazaların boyutlarının nedenlerini anlamaya yeterdi.

Her ulaşım aracında, aracın özellikleri de göz önünde bulundurularak, ne kadar yolcu alınacağı, ne hızla seyredeceği bilimsel verilerle saptanır ve ona uyulur.

Gelişmiş toplumların bu kurallara uymaları fanteziden değil, zorunluluktandır.

Ama cehaletin egemen olduğu toplumlarda, insanlara zorunluluğun bir fantezi olmadığını anlatmak güçtür. Ne kadar nefes tüketseniz yanıt hazırdır:

- Bişşşiyy olmaz abiii!!!!.

Halbuki bir şey olur, belirli nedenler bir araya gelince aynı sonuçları doğurur.

“Bişşiyyy olmaz abiii” zihniyeti neden sonuç ilişkisinin reddidir.

Bir toplumda, “bişşiyy olmaz abi” tekerlemesi egemense bilin ki, cehalet egemendir.

***

Yalnız son olaya değil, Apaydın kampından, Uludere faciasına, Afyon’da patlayan mühimmattan, Gaziantep’te patlayan bombalara kadar bütün olayların mekanizmasını çöküş kuramı ile açıklamak mümkündür.

Burada, kurumların payandalarını kemirenin cehalet ve gaflet değil, kasıt, hatta kimilerine göre ihanet olduğunu söyleyenlerin çıkacağını biliyorum.

İlk bakışta onlara hak vermemek mümkün değil, gibi görünebilir.

Ancak biraz daha düşününce hepsinin temelinde cehaletin yattığı görülecektir.

Bir toplumun, bütün payandalarının kemirilmesine böylesine seyirci kalması, hatta kimi zaman alkış tutması cehaletten başka neyle açıklanabilir ki?

O cehalet ki, kendisinden ve sonuçlarından bihaber olduğundan, tedavisi de yoktur.

Bir toplumu cehalete mahkûm etmek, ona yapılabilecek sabotajların en büyüğüdür.

Cehalet takdiri ilahi değildir ve olamaz da.

Afyon faciasının ardından, “sabotaj mı”dan sonra en çok sorulan soru da şuydu:

- İstifa etmeyecekler mi?

Hayır etmeyecekler.

Neden mi?

Etmeyecekler, çünkü demokrasi diye sunulan cehalet toplumlarında “istifa” değil, “istifade” kurumu vardır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)