Şehit geldikçe kafalarına taş düşüyor


İçişleri eski Bakanı Tantan, Türkiye'nin sıcak gündemini analiz etti

Şehit haberleri geldikçe kafalarına taş düşüyor

Tantan ''Anayasa'dan Türk tanımını çıkarmak isteyen iktidar, her şehit haberinde milletine sahip çıkıyormuş gibi yapıyor. Millet bu oyunu görüyor. Terörle müzakere edilmez, imha edilir'' diyor.

Sevgili okurlarım,
Bir süredir gerek bulunduğumuz coğrafyada, gerekse güzel ülkemizin sınırları içinde yüreğimizi yakan olaylar yaşanıyor. Ne yazık ki her şey, Türkiye'nin çok sıcak ve bilinmezlerle dolu bir sürece doğru koştuğunu gösteriyor. Toplum, zihnini kurcalayan sorulara cevap arıyor ama, iktidar ve onun yönetimindeki kurumlar, bu soru işaretlerini giderecek açıklamaları bir türlü yapamıyor.
Ben de köşemde, efsanevi polis şefi ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan'a, sizin adınıza o soruları yöneltiyorum.

İşte sorularımız ve Tantan'dan, çarpıcı açıklamalar:

UĞUR DÜNDAR (UD): Röportajımıza Afyonkarahisar'da 25 askerimizin şehit düştüğü patlama faciasıyla başlayalım. Patlamanın nedeni henüz kesinleşmiş değil. Kaza deniyor, ihmal deniyor, hatta sabotaj diyenler bile var. Son dönemde kamuoyunu sarsan bu tür olaylarda beklenen açıklamalar ya hiç yapılmıyor, ya da gecikerek oluyor. Bu arada fısıltı gazetesi de alıp başını gidiyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

SADETTİN TANTAN (ST): Terör saldırılarında ve Afyonkarahisar faciası gibi olaylarda sergilenen zafiyetler, güvenlik anlamında iç ve dış kurumsal yapıların çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmesinin şart olduğunu gösteriyor. İstihbarat örgütlenmesinin ve sivil savunmanın da yeniden ele alınması gerekiyor. Halkın yaygın bilgi ağlarıyla sürekli ve doğru bilgilendirilmesine büyük ihtiyaç var! Aslında bu durum, geçmişten günümüze taşıdığımız ve adını koyamadığımız bize özgü bir hastalık! Olayların kamuoyuyla paylaşılmaması, dediğiniz gibi sorun yaratıyor, spekülasyonlara yol açıyor ve fısıltı gazetesinin devreye girmesine sebep oluyor. Son aylarda nedeni ve sonrası bilinmeyen bir yığın üzücü olay yaşadık. Örneğin askeri jetimizin nasıl düştüğü hala belli değil! Askerleri taşıyan araçların devrilmesi, 9 askerimizle bir korucunun şehit olduğu kaza, soru işaretleriyle dolu... Hiçbirisi sorgulanmıyor, açıklanmıyor. Her olayın üzerine gitmek yerine, kapatmak için uğraş veriliyor. Bunun doğal sonucu olarak da kamuoyunda kuşku ve güvensizlik artıyor.

UD: Başbakan Erdoğan, ''Suriye Krizi''nde Amerika'nın beklentilerimizi karşılamadığını söyledi. Başbakan'ın açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ST: Ülkeyi yönetenlerin cahilliği, bilgisizliği ve geçmişte yaşanan olayları okuyamaması, Başbakan Erdoğan'ın son Suriye açıklamasında bir kez daha ortaya çıkmıştır. Başbakan, ''Amerika Suriye konusunda beklentilerimizi karşılamadı'' diyerek, Amerika'nın kendilerini yalnız bıraktığını itiraf etmiştir! Peki ABD, PKK konusunda ne yapmıştır? Farklı mı davranmıştır? Hayır! Aynı tavrı sergilemiş, Kandil'e girmemize müsaade etmemiştir! Birçok olayda bizimle birlikte değildir. Örneğin 2003'te NATO, terör örgütlerini güncelleştirirken, Türkiye'nin ''PKK da güncelleşsin'' talebi kabul edilmemiştir. Başbakan herhalde bunu da unutmuştur!
Oysa ABD'nin niyeti çok açık! O zaman akla şu geliyor: Bunlar ya çok cahiller, ya olayları okuyamıyorlar ya da siyaseten tutsaklar. Bu nedenle suçlarını hep başkalarının üzerine atıyorlar!

UD: Türkiye'nin de bulunduğu coğrafyada çok karanlık ve tehlikeli bir süreç yaşanıyor. Siz küresel güçlerin bu coğrafyayla ilgili oyun planlarını ve Türkiye'nin oynadığı rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?
ST: Amerika, İngiltere, İsrail ve onlarla birlikte hareket eden Batılı ülkeler, Ortadoğu, Afrika ve Hazar Havzası'ndaki enerji kaynaklarına el koyabilmek için, kendilerinin yarattığı terör ve diğer suç örgütlerini kullanarak, Türkiye gibi önemli konumdaki ülkeleri istikrarsızlaştırmaktadır. Soğuk savaş sonrası oluşan yeni dünya düzeninde, küresel güçler, terör ve diğer organize suç örgütlerini taşeron olarak kullanıyorlar. Örneğin İngiliz istihbaratı, Pakistan Belücistanı'nda Belücistan Kurtuluş Ordusu'nu kullanıyor. İran Belücistan'ında ise ABD-İngiltere ortaklığının desteklediği Cundullah devreye giriyor. Türkiye'ye karşı da PKK kullanılıyor! Son dönemde ise El-Kaide'nin uluslararası boyutta kullanıldığını görüyoruz. Zaten bu örgütün arkasındaki güç, herkesin malumu!
Irak'a, Afganistan'a el konulmasının nedenlerinden biri, Amerika'nın yaşam sahası olarak Hürmüz Boğazı, Malaka Boğazı ve Bab El Mendeb'i görmesi. Bu üç boğaza hakimiyet, ABD açısından hayati önem taşıyor. Bu arada Doğu Akdeniz'de güçlü olmak olmak da, ABD'nin bu coğrafyaya dönük stratejisinde vazgeçilmez öneme sahip.

UD: PKK'nın küresel güçlerce taşeron olarak kullanıldığı biliniyor. Peki ya Kürtçülük?
ST: Kürtçülük, başından beri yabancı destekli bir hareket. Ülkemizde hep yabancılar eliyle yönlendirildiğini biliyoruz. Aslında PKK en büyük zulmü Kürt vatandaşlarımıza yapıyor, en büyük mağduriyeti onlar yaşıyor.
1940'lı yıllardan bu yana değişik isimlerle sahneye çıkan Kürtçü örgütleri kimlerin kurup desteklediğini araştırdığımızda karşımıza hep yabancı güçler çıkıyor. Yani bu hareketlerin çıkış noktası yerli değil.

UD: Hemen her gün şehit haberleri geliyor. AKP iktidarının terör örgütüyle mücadelesindeki yanlışları neler?
ST: Türkiye kendi kurduğu tuzağa düşmüştür. Yanlış politikalar, terörün yanı sıra organize bir suç örgütü olan PKK'nın mali, siyasi ve ekonomik anlamda büyümesini sağlamıştır. PKK sanki bir ülkeymiş gibi taraf konumuna geldi.
Türkiye, maalesef Irak'ta oynanan küresel oyunu iyi analiz edemedi. O laboratvuardan gereken dersleri çıkaramadı. 5 bin yıllık Irak'ın nasıl yıkıldığını göremedi. Oysa Irak'ta millet vasfı göz göre göre yok edildi!
İktidar şehit haberleri geldikçe, yani kafasına taş düştüğünde Türk milletini hatırlıyor! Anayasa'dan bile Türk tanımını çıkarmak isteyen, sürekli Türkiyelilik kavramı işleyen iktidar-muhalefet, toplum şehit haberleriyle sarsıldığında Türk milletine sahip çıkıyormuş gibi yapıyor. Millet de bu oyunu görüyor.
Son dönemde büyük yanlışlar yapıldı. Örneğin askeri üniforma giymiş PKK'lıları Habur'da karşılamak, Oslo'da terör örgütü liderlerini taraf olarak kabul etmek, çok yanlıştı. BDP-PKK kucaklaşmasına bakın. Oysa uluslararası savaş hukukuna göre teröristler, bulundukları yerlerde imha edilebilir. BM, Uluslararası Hukuk ve Cenevre Sözleşmesi kapsamında ülkeyi bölmek isteyen güçlere karşı yapmamız gerekenler çok net: Terör örgütüyle müzakere değil, imha!.. Sizi bölmek, parçalamak isteyenlere karşı başka ne yapabilirsiniz ki?

UD: AKP Hükümeti'nin Suriye politikası da çok sert biçimde eleştiriliyor. Siz bu eleştirilere katılıyor musunuz?
ST: İktidar Özgür Suriye Ordusu'ndan yana tarafmış gibi davranıyor. Muhalefet ise Esad'dan yanaymış gibi bir duruş sergiliyor. Yani hep “mış'' gibi yapılıyor! Yanlış yanlışı beraberinde getiriyor, olup bitenler Sünni-Alevi ayrışmasıymış gibi gösteriliyor. Bu konuda muhalefet iktidarın yanlışlarını kamuoyuna açık bir şekilde teşhir etmek yerine, bunları özel görüşmelerle anlatmalı. Muhalefet böylesi durumlarda siyasi rant elde etmek için değil, ülke bütünlüğünü gözeterek adım atmalı. Söylemlerini bu doğrultuda yapmalı.
Türkiye Mavi Marmara olayından sonra Doğu Akdeniz'den dışlandı, buraya İsrail hakim oldu. Aslında bu, Amerika'nın da istediği bir gelişmeydi.
İsrail'in amacı, Türkiye'ye kendi eliyle Kürt devletini kurdurmak. Böylece Doğu Akdeniz'den dışlandığımız gibi Ortadoğu'dan da dışlanacağız.

UD: Peki Türkiye ne yapmalı? Yanlışlardan nasıl dönmeli? Sizin çözüm önerileriniz var mı?
ST: Türkiye, egemenlik ve güvenlik kuşağını Musul-Kerkük'ten başlatmalı, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanıp, kalıcı olmalı. İdam, geçici olarak Meclis tarafından kabul edilmeli. Ayrıca güvenlik, istihbarat ve polis hukukunu, uluslararası alanda mücadele edecek gibi genişletip güçlendirmeli. Bu anlamda hukuki- kurumsal altyapıları hayata geçirmeli.
AB'nin kabul ettiği standartlar, Türk hukuk sisteminde de yer bulmalı. Hukuk devleti olmak için ''özgürlükler''in genişletilmesi ne kadar doğruysa, bu özgürlükten sadece PKK'nın özgürleşmesi anlamının çıkarılması da, o kadar yanlış! Günümüzün görünen gerçeği, sadece PKK'nın özgürleştiğidir! İktidar ve muhalefet, terörle mücadele etmeyerek ülkeye yaptıkları tahribatın farkında değiller. İç güvenliğin sağlanması için terörle mücadele kiminle yapılacak? Bu sorunun cevabı bile net değil. Ayrıca çok ciddi istihbarat kargaşası ve zafiyeti var! Kolluk güçleri ve istihbarat tek elden yönetilmeli ve aralarındaki güven bunalımı ortadan kalkmalı. Kaldı ki, terörle mücadele sadece istihbarat-kollukla olmaz. Halkla olur. Halk olmadan terör örgütünü yenemezsin. Ama özellikle bu iktidar tarafından halk, cahil ve yapayalnız bırakılmıştır. Terör örgütü zenginleşirken, terör örgütüne karşı çıkan halk fakirleştirilmiştir! Ayrıca halk, bilinçli biçimde gerçeklerden uzaklaştırılmıştır. Eğer toplum, Irak'ta yanlış politikalar uygulandığını görseydi bunlar yaşanmazdı. Halk bunlara izin vermezdi.

UD: Yurt Partisi Genel Başkanı Sayın Tantan, çok teşekkürler.
ST: Ben teşekkür ederim Sayın Dündar.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)