‘Silah bırakıyoruz’ dediler mi size?


Sevgili okurlarım, dün yazımı göremediniz çünkü birkaç saat hastanedeydim, kafama bile iğneler yaptılar.. Biliyorsunuz “bir yere yetişme” stresi ile “taşınma stresi” zarar veren stresler sıralamasında ilk iki sırada bulunuyorlar. Bunların birincisi biz köşe yazarlarında zaten her gün mevcut, zamanla yarışarak çalışırız, son haftalarda (hatta “aylarda” desem daha doğru) bir de taşınmak ve evde gün boyu çalışmayı sürdüren ustalarla işleri takip etmek, aynı anda kolileri boşaltıp evi yerleştirmek, çok önceden bitmesi gereken işlerin bitmeyip hala sürmesine üzülmek derken strese alışkın olduğunu düşünen yazarınıza bile fazla gelmiş bunlar.. (Aslına bakarsanız bu streslere ülkemde olup bitenlere aşırı üzülmeyi de eklemeliyiz.)

Gece gündüz baş ağrısından duramayınca hemen doktora koştum.. “Doktorlar Merkezi”nde Doç. Dr. Serdar Dağ isimli süper bir doktor ve Selin hemşire beni hemen muayeneye aldılar, Doktor Dağ “İlaç filan tesir etmez buna, aşırı yorgunluk ve gerginlik var, sinirlerinize lokal anestezi uygulamamız lazım” dedi. Önce kafama iğneler, sonra iğne ile ağrı kesici, kan tahlilleri filan derken önce uyuyakaldım, sonra da akşama kadar sütlaç gibi gezdim. Şimdi biraz daha iyiyim çok şükür..

KANA DOYDULAR MI?

Gelelim konumuza.. Son üç günde yine önce 7, arkasından 2 şehit daha verdik.. Gazetelerde şehitlerin bayılan eşlerinin, analarının haberleri yer alırken aynı anda “yeniden Oslo sürecine dönme” haberleri başladı. “Mehmet Öcalan İmralı’ya gitmiş ve ağabeyi Abdullah Öcalan’ın artık kanın durmasını istediğini” söylemiş. Demek ki aylardır yine su gibi akan kanlar yetti, yetmese böyle demezdi..

Başbakan Erdoğan da “İmralı ile görüşme yeniden başlayabilir” demiş.. BDP ise “onlarca gencimizi toprağa verdik. Keşke kanlı yaz öncesinde süreç başlasaydı”.. Oysa zaten “Türkiye’ye onlarca şehit verdirme”nin nedeni bu süreci en kısa zamanda başlatmaktı. Bunu da Öcalan “referandum öncesinden” başlattıkları ve “seçim sonrasına” kadar sürdürdükleri “eylemsizlik” kararını bitirmeden önce “Hükümetin kurulmasını bile bekleyemem, çabuk taleplerimizi yerine getirin yoksa terör daha da şiddetli başlar” sözleriyle açıklamıştı.

SÖYLEM DEĞİŞİNCE EYLEM DE..

Yani Oslo’da PKK ile masaya oturan MİT’çiler nasıl bir söz verdilerse Öcalan “o sözün zamanı geldi” demekteydi. Bu yapılmayınca, tam aksine konu “PKK ile mücadele sürecektir” temeline oturtulunca işi tekrar “masaya oturma” noktasına getirmek için terör aralıksız şekilde sürdürüldü, hatta PKK bunun artık “bir savaş” olduğunu söyledi.

Gelinen noktada açıkça “PKK-BDP politikası” başarılı olmuştur ve böyle olacağı da Oslo’daki “MİT-PKK” görüşmelerinin, açılım sürecinin “PKK silah bırakmadığı halde” başlatılmış olması hatası yapıldığında belliydi.

Bunları defalarca yazdık, İRA-İngiltere örneğini verdik, “terör örgütünün silah bırakması” ön şarttır, bunu yapmadan masaya oturmak yanlış dedik. Hiç umursamadan yola devam edildi ve sonunda aynen dediğimiz gibi “ne kadar çok ölüm, o kadar çabuk devleti karara zorlama” olduğu görüldü. Şimdi yeniden ve yine “silah bırakıp eylemlere son verme” sözü alınmadan sürecin başlayabileceği söyleniyor. Peki “teröristle (ve üstelik kanlı eylemlerini sürdüren bir örgütle) masaya oturulabiliyor ve çözüm böyle gelebiliyor”sa Oslo’da masaya oturmanın, İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmelerin, o “avukatlarla devlete gönderilen yol haritaları”nın neden hiçbir yararı olmadı? Ne talep ettiler ki Hükümet bu görüşmelerden sonra da “terör örgütüyle mücadele sürecektir” söylemine döndü ve Güneydoğu’da onca saldırı oldu, onca şehit verildi?

ÇEKSİNLER ASKERLERİ..

Masaya oturmanın “teröre çözüm olmayacağı” görüldüyse neden tekrar aynı sürece dönülüyor? “Olacağı” düşünülüyorsa neden önceki olmadı? Ve olacağı düşünülüyorsa neden son aylardaki şehitleri vermeden, bütün o askeri araçlar bombalanmadan, mayınlar patlatılmadan, karakollara saldırılmadan önce bunlar söylenmedi?

Bütün bu soruların cevabını topluma açıklamak şarttır. Ve eğer şimdi Hükümet yeniden Oslo sürecine dönüp PKK ile görüşecek ve dahi Öcalan’ı açıkça muhatap alacaksa, en azından “bu süreçte arkadan vurarak kan dökmemelerini” sağlasın. Ya da orduyu Güneydoğu’dan çeksinler, gençlerimiz bu kan batağında kaybedilmesin.

Nasılsa “yeni anayasa” sürecinde de Öcalan başrolde olacak, görüşmeler sonunda da “bağımsız devlet”e gidecek olan “özerklik” talebi karşılanacak demektir. Bunlar yapılmadan PKK ile anlaşma söz konusu olmadığına göre!

NOT: Bu süreç kesinleşmeden önce (PKK ile BDP’nin örnek gösterdiği) İspanya’da ETA ve İngiltere’de İRA örgütlerinin hangi süreçte olduklarına bakılmalı. İngiltere ve İspanya’da devlet yapısı çok farklı olmasına rağmen sorun çözülmedi, giderek büyüdü. İRA da yıllar sonra “anlaştılar” denirken yeniden eskiye döndü. Önce incelesinler!

*****


Öcalan eve çıkarsa..

Öcalan eve çıkarsa.. Memlekette Türk ordusunun yarısı “eksik teşebbüs” diye “yalan-yanlış iddialara dayandırılarak” cezaevinde, koca TSK’ya Genelkurmay başkanlığı yapmış olan İlker Başbuğ “internet sitesi açtın” suçlamasıyla cezaevinde, ülkenin saygın gazetecileri, milletvekili seçilmiş kişiler, dünya çapında cerrahlar hapiste.. Ve çoğu tutuklu, yani hüküm giymediği halde hapis..

Hepsi bir karış hücrelerde, spor yapmalarına bile ayda bir izin verilerek hapsedilmişler. Son olarak Balyoz davasında “15-20 yıl hapis cezası” verilen sanıklar için şu anda geçersiz olan eski yasa hukuka aykırı şekilde kullanılacak ve bu yasaya göre “aileleriyle açık görüş” bile yasaklanacak. Mesela 16 yıl kalacaksa ailesini, çocuklarını demir parmaklıklar arkasından görecek. Katillere bile yapılmıyor bu.. Ama efendim, şimdi “Oslo süreci yeniden başlayabilir, Öcalan da sürece katılabilir” dendiği için hemen “Öcalan eve çıkarılsın, herkesle görüşebilsin” telkinleri başladı. Öcalan evde rahat edemeyebilir, onu Bodrum veya Antalya’da “5 yıldızlı otel”e çıkarmaları ve otelin önüne de lüks bir yat çekmeleri daha uygun olur. Bunu yazmayı da unutmasın arkadaşlar!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)